Serhat Orakçı
Dünya Bülteni, Kasım 2011
Geçtiğimiz günlerde Benin ziyareti kapsamında XVI. Benedictus Afrika Hıristiyanları ile buluştu. Papa, 2009 yılında da Angola ve Kamerun’u ziyaret etmişti. Birleşmiş Milletlerin daha önce Milenyum Hedefleri kapsamında ortaya koyduğu söyleme paralel şeyler söyledi. Afrika’nın kronik sorunlarının başında gelen yoksulluk, şeffaf yönetim, barış gibi konular Papa’nın gündemiydi. Özellikle Afrika’da İslam üzerine çalışmalar yapmış rahmetli Vincent Monteil’e göre Roma’nın Afrika’da yürüttüğü bir kültür politikası var. Bu yüzden Papa’nın Batı Afrika’da yer alan Benin ziyaretini sıradan bir ziyaret değil bu planlı politikanın içinde değerlendirmek gerekir.
Afrika sadece Hıristiyanlığın değil aynı zamanda İslam’ın da hızla yayıldığı bir coğrafya. 1970’lere kadar on milyonlarla ifade edilen Müslüman sayısı(Sahra-altı Afrika’da) günümüzde yüz milyonlarla anılmakta. Bugün Afrika’da yaşayan Müslümanlar İslam dünyasının %25’ini temsil ediyor. Ve temsil gücü kıtanın hızlı nüfus artışı düşünüldüğünde daha da artacak. Kıtanın Hıristiyan sayısı da benzer şekilde hızla artıyor. Gerek Roma merkezli Vatikan gerekse de Amerika merkezli Evangelistler Afrika’daki yoğun misyonerlik faaliyetlerini hız kesmeden sürdürmekte. Hıristiyanlık aylayışı Afrika’ya şekil verirken Afrika’da Hıristiyanlığa yeni bir şekil vermekte. Siyah İsa figürleri, Afrika ritimlerinden oluşan kilise müziği gibi unsurlar göze çarpmakta. Avrupa’da kan kaybeden Hıristiyanlık adeta Afrika’da yeniden dirilirken geleceğe yönelik öngörüler Afrika’nın Hıristiyanlığı Avrupa’dan daha çok temsil edeceği yönünde.
Papa’nın Afrika’yı ziyaret ettiği günlerde İstanbul’da da Afrika Müslüman dini liderler toplantısı vardı. Bu iki önemli olay tesadüfen mi aynı zaman dilimine rastladı bilinmez ama Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından düzenlenen toplantıda Afrika’nın farklı ülkelerinden çok sayıda katılımcı bir araya geldi. Açılış konuşmasını Başbakan R. Tayyip Erdoğan’ın yaptığı toplantının ilki 2006 yılında dönemin Diyanet İşleri Başkanı Ali Bardakoğlu tarafından düzenlenmişti.
Diyanet İşleri Başkanlığının düzenlediği bu toplantı Türkiye’nin Afrika Açılım Politikası içinde önemli bir yer tutmakta. Bu alanda Diyanet, Mali’deki Timbuktu yazma eserlerinden farklı ülkelerdeki Osmanlı eserlerinin tespit ve imarına kadar çok önemli çalışmalara imza atabilir.
Osmanlı-Afrika ilişkileri kapsamında düşünüldüğünde Afrika’daki Müslümanların Osmanlı Halifesine bağlılık gösterdikleri ve dini otorite olarak kabul ettikleri görülmektedir. Bu kapsamda İstanbul her zaman bir merkez olarak algılanmış, Afrikalı Müslümanlar için problemlerin çözüm merkezi olmuştur. Diğer topluluklardan farksız olarak Cezayir’den Güney Afrika’ya kadar Afrika Müslümanları da sıkıştıklarında, zora girdiklerinde ve baskılara maruz kaldıklarında Osmanlı’dan, Halife’den, destek istemişlerdir. İstanbul’a mektuplar, heyetler ve hediyeler göndermişlerdir.
Diyanet İşlerinin düzenlediği bu periyodik toplantılar siyasi boyuta sahip olmayıp yardım kapsamında gelişse de büyük bir potansiyel taşımaktadır. Afrikalı Müslüman otoritelerin İstanbul’a gelip cami, Kur’an, imam istediği bir platform olmaktan çıkıp Afrikalı Müslümanlara vizyon veren bir statü kazanması gerekmektedir. Bu yüzden Diyanet İşleri Başkanı’nın en kısa sürede bir Afrika ziyaret programı düzenleyip bu coğrafyadaki Müslümanları daha yakından tanıması gerekmektedir. Bugün Afrika’da yaşayan Müslümanlar, özellikle azınlık statüsünde yaşayanlar, yoksulluk dışında pek çok sorunla yüzleşmektedir. Küreselleşme süreci Afrika’nın sadece pagan kültürlerini değil İslam geleneğini de erozyona uğratmaktadır. Hıristiyanlar ile Müslümanların burun buruna yaşadığı ülkelerde dinsel gerilim farklı kaynaklardan beslenirken çatışma noktalarında dini unsurlar hep ön plana çıkmakta ya da çıkartılmaktadır. Sudan’da 1985-2005 arasında yaşanan iç savaş dini parametreler tarafından şekillendirilirken Sudan’dan ayrılan Güney Sudan bölgesi animizm dominant olmasına rağmen Hıristiyan toprakları olarak lanse edilmiştir. Benzer bir gerilim Hıristiyan-Müslüman çekişmesinin eksik olmadığı Nijerya’da da sorun olarak durmaktadır.
Somali’de El-Kaide bağlantılı El Şebab ülkedeki yabancı unsurlara karşı Cihat ilan ederken ABD’de terörizm ile mücadele kapsamında bu coğrafyada kutsal savaş yürütmektedir. Uganda’da faaliyet gösteren Tanrı’nın Direniş Ordusu(The Lord’s Resistance Army-LRA) İncil’den esinlendiğini öne sürerek çocuk yaşlı demeden son yılların en kanlı katliamlarını gerçekleştirirken bölgesel bir tehdit haline geldi. Obama ise kurnaz bir hamle ile Uganda’ya 100 eğitimli komanda göndermek ve askeri eğitim vermeyi onayladı. Gerçek amaç ise Uganda’nın yeni petrol rezervleri mi? El Şebab mı? LRA mı? Göreceğiz.
Afrika’da din hassas bir konu çoğu zamanda siyasi amaçlar için kullanılmakta. Kıta hem Müslümanlar için hem de Hıristiyanlar için sayısal açıdan büyük önem arz ediyor. 2009’da yapılan nüfus araştırmasına göre kıtada Müslümanların sayısı 371,5 milyon iken Hıristiyan sayısı 304,5 milyon. 147.6 milyon ise pagan inanışlara sahip.(CRS Report for Congress-Hussein D. Hassan) Bu sayısının 2020 yılında daha da artması bekleniyor. Bu yüzden hem Diyanet’in hem de ilgili diğer kurumların Afrika’daki Müslümanları, Müslüman toplulukları ve İslam’ın kıtada yüzleştiği temel sorunları iyi anlaması önemlidir.