Salı, Nisan 24, 2012


KENYA NOTLARI
Serhat ORAKÇI
Dünya Bülteni, Mart 2012

Somali’den kalkan uçak Kenya sınırına ulaştığında Wajir adında küçük bir sınır kasabasına iniş yapıyor. Askeri bir havalimanı var kasabada. Tüm yolcular ve bagajları indiriliyor. Uçak didik didik aranırken eğitimli köpekler bagajları kokluyor. İki saat süren bu arama işlemi bittiğinde uçak yeniden havalanarak Kenya’nın başkenti Nairobi’ye iniş yapıyor. Havalimanı safari yapmak için gelmiş turist kafileleri ile dolu.

İngiliz trafik sisteminin işlediği ülkede mimari ve altyapıda Avrupai bir hava hakim. Yeşil ağaçlar arasında inişli çıkışlı yolları ile kent göze hoş görünüyor. Oksijen dolu havası ve ılıman iklim yapısı insanı rahatlatıyor. Şehrin ana caddeleri temiz ve düzenli iken içlere ara yollara girdikçe fiziksel şartlar kötüleşiyor. İngilizvari bahçeli evler yerini kulübelere, barakalara bırakıyor. 
    
Kenya’da ticaret yapan zümre arasında Somaliler, Hint göçmenleri ve Avrupalı azınlıklar da var. Müslümanlar genel itibariyle ticaret ile iç içe. Kenya’nın başkenti Nairobi’nin tam merkezinde, gökdelenleri ve iş yerlerinin arasında Jamia camisi bulunuyor. Caminin etrafındaki iş merkezleri ve restoranların büyük bölümü camiye ait; kira gelirleri camiye aktarılıyor. Bir bölümü Birleşik Arap Emirliği tarafından yaptırılan cami Nairobi’nin kalbine gömülmüş adeta. 

Günlerden Cuma olması sebebiyle okunan hutbe dışarı verilmiş. İmam hutbeyi okurken dilsiz ve sağırlar için işaret diliyle hutbe tercüme ediliyor. Müslümanlar oldukça organize görünüyor. Nüfus olarak azınlıkta olsalar da ekonomik durumları fena sayılmaz. Öğrendiğimize göre Kenya’da başkanlık seçimlerinde Müslümanların büyük öneme sahip; Müslümanlar kime oy verip desteklerse o adayın başkan olması muhtemel görünüyor.

Cuma çıkışı fuara gelmiş Türk tüccarlar ile karşılaşıyoruz. THY Kenya’ya 2 yıldır düzenli sefer düzenliyor. Kenya Türk vatandaşlarına kapıda vize kolaylığı sağlıyor. Üç aylık vize bedeli ise 50 dolar.

Nairobi’deki ilginç bir uygulama ise umuma açık yerlerde sigara içilmesinin yasak olması. Smoking zone adı verilen noktalarda içilebiliyor sigara sadece. Bu kurala uymayanlara ise para cezası uygulanıyor. 

Nairobi’nin dışına çıktığımızda ise hem binalar hem yollar kötüleşiyor birden. İlerledikçe deve ve hayvan sürüleri çıkmaya başlıyor. Şehirlerarası yollarda Çinli firmalar yol çalışmalarını sürdürüyor. Kenya’nın altyapısı Çin’den soruluyor. Afrika’da büyük yatırımlar başlatan Çin gerek liman ulaşımı gerek de nüfus potansiyeli açısından Kenya’ya önem veriyor. Başkentten kuzeydoğu istikametine Somali sınırına doğru ilerledikçe kiliseler yerini camilere ve küçük mescitlere bırakıyor. Bu yolun sonundaki Garissa şehri ile asfalt yol sona eriyor.

Kenya polisi alarmda. 350km.’lik yolda onlarca barikat çıkıyor karşımıza. Kontroller çok sıkı olmasa da aracımız durduruluyor. Somali’de konuşlanmış El Şebab örgütünün düzenlediği bombalı saldırılardan korkuluyor. Garissa’nın ilerisinde ise dünyanın en büyük mülteci kampı Dadaab var. Garissa-Dadaab arasında asfalt yol olmadığı için toprak yolda devam ediyoruz. 100km.’lik yol 3 saat sürüyor. Yol boyunca sadece iki küçük yerleşim yeri var.

Bu yerleşim yerleri de geride kaldığında 700 bine yakın mültecinin yaşadığı Dadaab beliriyor ufukta. Bütün mülteciler derme çatma evlerde çadırlarda barınıyor. 4x4 jeepler geçtikçe toz duman birbirine karışıyor. Kamp, Birleş Milletlerin deneti altında. Kamp alanları BM toprağı sayılıyor. Kuraklıktan kaçıp buraya sığınmış mülteciler tamamen BM ve Kenya devletinin insafına terkedilmiş haldeler. Kenya polis ve askeri güçleri zaman zaman kamp içinde terör estiriyor. Kampta kalanların yiyecek ihtiyaçlarını sadece BM karşılıyor. Bu alan içinde BM ve onun sözleşmesi altında çalışan Batılı STK’ların dışında İHH’nın Uluslar arası Doktorlar Birliği (AID) ile ortaklaşa yürüttüğü sağlık kliniği var. Günlük ortalama 300 hastanın ziyaret ettiği klinik dolup dolup boşalıyor. 

Gittiğimizde çadırlar arasında dolaşırken insanlar başımıza toplaştılar. Kamp sakinleri BM’nin hizmetlerinden memnun değiller. Pek de haksız sayılmazlar. Kampta 50 aileye bir tuvalet düşüyor. Su imkanları çok kısıtlı. Ne okul var ne hizmet. Normalde 270 bin kalması gereken bir yerde 700 bin kişi barınıyor ve BM hizmetlerinden faydalanıyor. Kamp sakinleri çocukların geleceği için endişeliler haklı olarak. Başımıza toplaşan insanlar en azından kitap ve çocukları eğitecek bir şeyler gönderin diyorlar hep bir ağızdan. Ve halk Kenya askeri güçlerinin üzerlerinde kurduğu baskıdan şikayetçi. Askerlere yönelik herhangi bir saldırı olduğunda katma yaşayanlar sorgulanıyor, dövülüyorlar. Ülkelerine, sınırın öbür tarafına dönme noktasında ise isteksizler. Somali’de güvenlik sağlanmadıkça dönmeyeceklerini söylüyorlar.

Kenya askeri birlikleri Somali topraklarında operasyonlar yapıyor. El Şebab örgütünün ticari açıdan gelir sağladığı liman kenti Kismayo’yu kuşatarak örgüte darbe indirme niyetindeler. Bu işgale karşılık El Şebab’da Kenya’nın başkenti Nairobi’de intihar saldırıları düzenliyor. Kenya hatırı sayılı turizm gelirine sahip olduğundan kentteki her patlama gelir kaybı demek. Trajik olan ise hem El Şebab hem Kenya hem de bu duruma müdahil olan tüm taraflar halkları açken, okulsuz ve sağlıksızken silaha milyar dolarlar akıtıyorlar. Bu durumdan tek karlı çıkanlar ise bu silahları temin edenler kuşkusuz.

Akan kanın durması, mültecilerin durumlarının iyileşmesi ve Afrika’nın izzetli ve şerefli bir şekilde ayağa kalkması dileğiyle…    

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder