TÜRKİYE’NİN AFRİKA’YA YAKLAŞIMI NASIL OLMALI?
Serhat Orakçı (serhatorakci@gmail.com)
Dünya Bülteni, Ağustos 2011
Türkiye devlet olarak Somali’de farklı bir yaklaşım benimsemeli. Gıda yardımını, hastane inşaatını vs. insani krizlere duyarlı Türk halkı ve Sivil Toplum Kuruluşlarımız halleder zaten T.C’nin bu Somali meselesinin bam teline dokunacak işler yapması, Somali’nin ve genel itibariyle Afrika’nın bu hale gelmesine yol açan yapısal, siyasi sorunlara el atması beklenmeli.
Somali’nin içine düştüğü kriz bir gece de çözülemez. Bu kriz sadece yağmurlarla, kuraklıkla, iklim değişikliği ile de açıklanamaz. Somali meselesinin altında yapısal sorunlar yumağı yatmaktadır. Devletin olmadığı, yirmi yıldır iç savaşın yaşandığı, en azından basit bir tarım politikasının dahi olmadığı on milyonluk bir coğrafyadan bahsediyoruz. Öyle bir yer ki insanlar karınlarını doyurmak için yüzlere kilometre aç susuz yürümekte, evlerini ocaklarını terk edip yollara düşmekte ve bazıları bu umut yolculuğunda can vermekte. Hem de bu burnumuzun dibinde dünyanın gözü önünde gerçekleşmekte.
2005 yılından bu yana Afrika için açılım politikası yürüten Türkiye kilit bir rol oynamak, Somali meselesinin gerçek çözümünü istiyorsa bu ülkeyi ve genel itibariyle Afrika’yı bağımlı ve kırılgan hale getiren Batı endeksli politikaların dışına çıkmalı. Türkiye Batılı politika yapımcıları ve bunun uygulayıcısı Birleşmiş Milletler gibi kurumların ortaya koyduğu çözüm önerilerini bir kenara itip önderlik ettiği bir blok kurmalı.
Türkiye’nin Afrika’ya yaklaşımı bu temele oturursa işte o zaman Türkiye hem Afrika’nın hem de kendisinin bu coğrafyadaki kaderini derinden etkileyebilir. Türkiye Afrika Birliği, Arap Birliği, İslam İşbirliği Teşkilatı(İİT) gibi kurumları mobilize ederek sorunun temeline inen çözümlerle bu işin üstüne gitmeli. Türkiye, Afrika’da Batılı kurumlarla ve onların mantığı ile hareket etmeyi bırakıp kendi özgün politikasını geliştirmeli. Örneğin Amerika’yı askeri üstler ve kontrol noktaları kurmaktan, gizli hapishaneler açmaktan ve Kızıl Deniz üzerine konuşlanmaktan Birleşmiş Milletleri de bu ve benzeri işlere alet olmaktan vazgeçirmeli. Bu güne kadar Türkiye tarafından uygulanan Afrika Açılım Programında ekonomik söylemlerin ve beklentilerin dışında bunu gördüğümüz maalesef söylenemez. Türkiye’nin suya sabuna dokunmadan, küresel güçlerle mücadele etmeden, diktatörlerle yüzleşmeden Afrika’da yapabilecekleri çok sınırlı kalacaktır.
Somali’nin içine düştüğü durum Güney Afrika, Mısır, Fas gibi birkaç ülkeyi saymazsak herhangi bir Afrika ülkesinin her an başına gelebilecek bir kriz halidir. Tek bir doğal kaynak ya da tarımsal ürün ihracatına dayalı ekonomik yapılar bir yerde tıkanma riski her zaman taşımaktadır.
Batılı ülkelerin ve BM’nin bugüne kadar Afrika’da uyguladığı politikalar, yaptırımlar, ambargolar ve stratejiler bu ülkelerin kalkınmalarını gerçekten hedeflemediği gibi tam tersini daha bağımlı ve kırılgan hale gelmelerinin önünü açmıştır. Serbest piyasa, demokrasi, özelleştirme gibi dayatmalar bu ülkeleri küresel kapitalist sisteme entegre ederken her açıdan kaybedecekleri bir ortam hazırlamıştır. Gelişme ihtimali olan bütün sektörler ve iş kolları yok edilmiş, Batı’nın mallarını sattığı bir pazar haline gelmiş zaman zaman jeo-politik ve askeri amaçlarına hizmet etmiştir.
Yapılması gereken bu ülkelerle işbirliği yaparken bu ülkelerde tarımsal modernizasyonu ve sanayi üretimini teşvik etmek, sanat ve el becerilerini canlandıracak ortamlar hazırlamak ve en önemlisi de eğitim alanında öncülük, Batılı işgal güçlerini ve Afrikalı diktatörlerin halkları hiçe sayan bencil emellerini törpülemektir. İşgal güçlerinin izlediği politikalara Osmanlı devrinden bu yana aşina olan Türkiye’nin bu konuda yapabileceği ve oynayabileceği çok fazla rol bulunmakta. Önemli olan bu ülkelerin bağımsız tarım politikaları geliştirebilmesi, kendi kaynaklarını kendi halklarının çıkarına kullanabilmesidir. Türkiye bu kıtada bir şeyler yapacaksa bu anlayışın önünü açacak ciddi adımlar atmalı ve tavır almalıdır.