Çarşamba, Şubat 23, 2011

İsyan Dalgası ve Afrika

İsyan Dalgası Sahra-altı Afrika’ya Yayılır mı?

Serhat Orakçı

Dünya Bülteni, Şubat 2011

Kuzey Afrika ülkelerinde yaşanan gelişmelerin siyasi ve pisikolojik etkileri Afrika kıtasının her köşesine sinmeye başladı. İlham perileri ezilmiş halklara cesaret fısıldarken koltuğunu korumaya çabalayan devlet başkanları oldukça tedirgin görünüyor. Afrika uzamanları Mısır ve Libya benzeri ayaklanmaların Afrika’nın genelinde başlayıp başlamayacağını anlamaya çalışıyor. Sorulan soru şu: Sıra kimde? Zimbabve mi Kamerun mu? Peki gelişmişlik düzeyi, internet kullanımı, okuma-yazma oranı, etnik ve dini yapı bakımından büyük farklılıklar arzeden Sahra-altı Afrika’da gerçekten halk protestoları ile iktidarların el değiştirmesi mümkün mü?

Kuzey Afrika’da yaşanan gelişmeler Sahra-altı Afrika’da halk bazında yakından takip ediliyor. Özellikle Mısır’da Hüsnü Mubarek’in devrimesiyle diğer ülkelerde de ufak çaplı gösteri ve protestolar düzenlendi. Libya lideri Kaddafi’nin devrilmesi halinde ise etkilerinin Afrika’da daha geniş olacağı tahmin edilirken diğer ülkelerdeki halk gösterilerinin artması bekleniyor.

İşsizlik oranının %59’larda seyrettiği Cibuti’de geçen Cuma halk sokağa döküldü. Gösterilerin ikinci gününde iki kişi ölürken muhalif parti liderleri tutuklandı. Amerika’nın ve Fransa’nın askeri üstü bulunan ülkede internet kullanım oranı sadece %3. Halkın büyük sefalet içinde yaşadığı ülke 1999’dan beri İsmail Ömer Gülle tarafından yönetiliyor.

Rober Mugabe’nin baskı rejimi altında inleyen Zimbabve halkı bugünlerde cesaretini toplamaya çalışıyor. Muhalif gruplar ülkede isyanın başlaması için lobi yaparken hükümette boş durmuyor. Son olarak 53 kişi Mısır ayaklanmasının video kayıtlarını izlerken tutuklandı. Facebook’da açılan “Mugabe Must Go” tarzı grupların ise internet erişiminin %13 olduğu ülkede büyük destek gördüğünü söylemek zor. Uzmanlara göre ise böyle isyan hareketine polisin tepkisi sert ve kanlı olacak; bunu bilen halk cesaret edecek halde değil.

Geçen hafta Uganda’da yapılan başkanlık seçiminde iktidar el değiştirmezken seçimde hile olduğunu iddia eden ana muhalefet partisi halkı ayaklanmaya çağırdı. 25 yıldır ülkeyi yöneten Yoweri Musaveni %68 oy alırken Amerika seçim sonucunun Uganda halkının iradesini yansıttığı belirterek tebrik mesajını iletti.

Kamerun’da muhalif gruplar ve işçi birliklerinin bugün Devlet Başkanı Paul Biya’yı istifaya çağırmak için toplanması bekleniyor. Organizsyonun yeterince iyi yapılmadığını savunan görüşlere göre ise gösterilerin taraftar toplaması zor görünüyor. Ana muhalefet gruplarının bile açıktan protesto çağrısı yapmadığı ülkede Paul Biya yandaşları ülkenin istikrar ve gelişme yolunda olduğu tezini savunuyor.

Mısır’ın peşinden Sudan’da da ufak çaplı bazı öğrenci gösterileri oldu. Sayıları yüzü aşmayan göstericiler halk genelinden destek göremezken Devlet Başkanı Ömer El Beşir bir sonraki seçimde aday olmayacağını açıkladı. İktidardaki Ulusal Kongre Partisi kararın ülkede yaşanan reform süreciyle ilgili olduğunu Mısır ve Libya ile alakası olmadığını duyurdu.

Senegal, Gabon, Etiyopya ve Gana’da halk ayaklanmasının muhtemel göründüğü riskli ülkeler arasında.

Sahra-altı Afrika ülkelerinin Kuzey Afrika ile kıyaslandığında yapısal farkları olduğu muhakkak. Gelişmişlik düzeyi, internet kullanımı, okuma-yazma oranı, etnik ve dini yapı büyük farklılıklar arzediyor. Mısır isyanında büyük rol oynayan twitter ve facebook gibi sosyal paylaşım sitelerinin Sahra-altı Afrika’da bu tarz bir rol oynaması mümkün görünmüyor. İnternet kullanım oranın %10’ların altında seyrettiği ülkelerde internet üzerinden organizasyonlar yapılması ve destek çağrılarının yapılması mümkün görünmüyor. Benzer şekilde kimi ülkelerde şehirleşme oranı da oldukça düşük.

Kuzey Afrika’da yaşananlar diğer Afrika halkları için büyük bir ilham kaynağı oldu kesin. Kişisel görüşüm Tunus-Mısır-Libya tarzı halk ayaklanmalarının Sahra-altı Afrika ülkelerine halk geneline yayılmayacağı yönünde. Buna karşın muhalif kesimlerin seslerini artık daha gür duyurabileceğini düşünüyorum.

Ama şurası muhakkak ki son günlerde Kuzey Afrika’da yaşanan dönüşüm Afrika kıtasının geleceği için bir dönüm noktasıdır. Bu dönüşümün kıta geneline nasıl yayılacağını birlikte göreceğiz. Ezilmiş halklar, kişisel tavır ve davranışların politik areneda ne kadar etkili olabildiğini dahası birlik ruhunun baskıcı rejimleri nasıl zora soktuğunu bir kez gördüler.

Pazartesi, Şubat 07, 2011

Mısır Ayaklanması Sahra-altı Afrikayı Nasıl Etkiler?

Mısır’daki Ayaklanma Sahra-altı Afrika’yı Nasıl Etkiler?

Serhat Orakçı

Dünya Bülteni, Şubat 2011

Güney Sudan’da bağımsızlık oylamasının yapıldığı günlerde uluslararası kamuoyu acaba iç savaş tekrar patlak verir mi diye endişeyle Sudan’ı izlerken olaylar aniden Tunus’ta patlak verdi. Tunus lideri yüklendiği tonlarca altınla Suudi Arabistan’a kaçarken halk ayaklanması Libya’yı es geçerek Mısır’a sıçradı. Otuz küsür yıldır ülkeyi yöneten Mubarek rejiminin saltanatı bugünlerde sallanıyor. Tahrir meydanında günlerdir gösteri yapan halkın başarıya ulaşması başka coğrafyalarda ezilen halklara da ilham kaynağı olacak muhakkak.

Tunus ve Mısır’da yaşanan son gelişmeleri Arap eksenli okumamak gerekir sadece. Mısır bugün Afrika kıtasının liderliği için Güney Afrika, Nijerya ve Kenya ile yarışan önemli bir aktördür. Mısır’da yaşanan olaylar Afrika’nın da dönüşüm isteğinin göstergesidir aynı zamanda. Her ne kadar gözardı edilse de Kuzey Afrika ülkelerinde yaşanan siyasi değişim farklı boyutlarıyla en başta Afrika kıtasını ilgilendirmektedir. Bu coğrafyanın şekillenişi ve siyasi eğilimleri diğer Afrika ülkelerini de aynı yöne götürecektir. Gelir dağılımın Kuzey Afrika’da daha adil dağıtılması Sahra-altı ülkelerde de aynı etkiyi doğuracaktır ya da Kuzeyli ülkelerin demokratik tavır alması Sahra-altı ülkelerde de benzer sonuçlar doğuracaktır.

Konu ile paralel olarak geçen Haziran ayında yazdığım “Afrika’da Liderlik Sorunu” başlıklı yazıda değindiğim gibi bugün Afrika kıtasının en büyük açmazları iş başındaki liderlerden kaynaklanıyor. Koca kıta halktan gelen taleplere kulak tıkayan, kişisel servetleri ülkelerinin milli gelirini aşan diktatorlerle dolu. Mısır’da eğitimli gençler işsiz gezerken, halk yoksulluğa mahkum edilmişken Hüsnü Mubarek’in ve ailesinin Avrupa bankalarındaki servetinin 70 milyar dolarla Bill Gates’i solladığı ortaya çıkıyor. 1967 yılında başageçen Gabon Devlet Başkanı El-Hac Ömer Bongo Ondimba, 1969 yılında iktidarı devralan Libya lideri Muammer Kaddafi, 1987’den beri Zimbabve’nin başında bulunan Rober Mugabe ve 1982’de başa geçen Kamerun Devlet Başkanı M. Paul Biya örneklerden birkaçı sadece.

Liderler değiştikce Afrika halklarının makus talihi de değişecek hiç şüphesiz. Halkın taleplerine kulak veren, halkın rahatı için ülkenin kaynaklarını sefeber eden bir anlayış geliştikçe zengin kıtanın fakir halkları da refah seviyesine erişecektir. Bu aşamada Mısır’daki gelişmeler Arap dünyası ve İsrail için olduğu kadar diğer Afrika ülkeleri için de son derece önemli. Belki şimdi sorulması gereken soru Kuzey Afrika’da alevlenen halk gösterilerinin kıta iç derinliklerine yayılıp yayılmayacağı. Zimbabve halkının Robert Mugabe’yi değiştirmek için sokağa dökülüp dökülmeyeceğini önümüzdeki günler gösterecek.

Afrika ülkelerinin büyük bölümü benzer sorunlarla yüzleşse de Kuzey Afrika ile Sahra-altı Afrika arasında önemli yapısal farkların olduğunu unutmamak lazım. Kuzey Afrika ülkeleri Arap dünyasının ve İslam dünyasının önemli bir paçası iken Sahra-altı Afrika ülkerinde ise İslam kültürü dominant yapısını giderek yitirmekte. Ekvator altına inildikçe ise Müslümanlar azınlık statüsüne geçmekte. Mısır ve Tunus’ta yaşananlar her ne kadar İslami devrim olarak nitelendilmeyip halkın geçim derdi olarak algılansa da Müslümanların baskı altında tutulması bu iki ülkedeki halk ayaklanmasının büyümesinde önemli bir unsurdu.

Mısır ve Kuzey Afrika’da yaşanan siyasi gelişmeler diğer Afrika ülkelerine siyasi ve ekonomik alanlarda doğrudan ya da dolaylı olarak etki yapacaktır muhakkak. Kuzey Afrika ülkeleri ile Sahra-altı ülkeler arasındaki ilişkilerin daha olumlu gelişeceği kanaatindeyim. Özellikle Mübarek rejiminin yıkılması ile Mısır’ın Afrika ülkelerine uyguladığı dayatmacı tavır normalleşecektir. Her ortamda Arap kimliğini ve Mısır’ın çıkarlarını öne çıkaran siyaset toplamda Afrika’nın çıkarlarını gözetecek şekilde evrilme şansı bulacaktır. Bu minvalde özellikle son dönemde Mısır ve Doğu Afrika ülkeleri arasında yaşanan Nil suyunun kullanım haklarına ilişkin gerginlik çözüm bulabilir. Günümüzde 400 milyon Afrikalının beslendiği Nil Nehri Mısır’ın tekelinden çıkarak Nil’in kaynak ülkelerinin de nehir suyundan eşit oranda yararlanmasının önünü açabilir.

Bulunduğu coğrafya gereği Mısır’daki siyasi gelişmelerden en çok etkilenen ülkelerin başında Sudan geliyor. Mısır’da yaşanan gelişmelerin hemen komşusu Sudan’a da sıçrayacağı başta akla gelmiş olsa da olaylar beklendiği gibi gelişmedi. Sudan’daki muhalif grupların protesto çağrıları halkın genelinde yankı bulmadı. Öğrenci grupları birkaç yüz kişiyi geçmeyen küçük gösteriler düzenledi. Halkı gösteriye çağıran muhalif liderler ironik biçimde dinazor olarak nitelendirildi. Muhakkak 2010 Nisan ayında ülke genelinde yapılan ilk demokratik seçimde Ömer El Beşir’in Ulusal Kongre Partisinin %65 dolaylarında oy alması Sudan için önemli bir göstergeydi. Geçtiğimiz Ocak referandumunda %99,57’lik oy oranıyla Güney Sudan bölgesinin ayrılması, 2003 yılından beri Darfur’da devam eden silahlı çatışmalar ve Uluslarası Ceza Mahkemesinin(UCM) Ömer El Beşir hakkındaki yargılama kararı ve kamuoyunun bu yöndeki baskılarına rağmen Sudan halkı liderine güven duyuyor.

Tekrar hatırlatmakta fayda var dünyanın en hızlı gelişen ve en genç kıtası Afrika önümüzdeki yıllara dünya siyasetinde önem kazanacağının sinyallerini veriyor. Afrika kıtası talihini değiştirmek, kendi geleceğini hazırlamak için değişim istiyor. Kuzey Afrika ülkelerinde bugün yaşananlar kıta genelinden bağımsız düşünülemez. Burada yaşanan siyasi gelişmeler tüm kıtayı olumlu yönde etkileyecektir şüphesiz.

Salı, Şubat 01, 2011

Güney Sudan Ayrılık Referandumu

Güney Sudan’da İslam Dünyası Toptan Kaybetti

Serhat Orakçı

Dünya Dülteni, Ocak 2011

Sudan önemli bir süreci geride bıraktı. Dünya basınının ilgisi geçen hafta Güney Sudan bölgesi için bağımsızlık oylaması yapılan ülkedeydi. 600’ün üzerinde uluslarası gözlemcinin izlediği referandum süreci Abyei bölgesindeki çatışmaları saymazsak olaysız geçti. Gelen ilk açıklamlar bölgede referanduma katılım oranının %90’ların üzerinde gerçekleştiğiydi. 2005 Kapsamlı Barış Anlaşmasında öngörülen %60 katılım şartı böylece sağlanmış oldu. Fiziki şartların ve okuma-yazma oranının vasatın çok altında olduğu Güney Sudan’da bu oranda bir katılımın gerçekleşmesi çok ilginç aslında. Bu sonuç bize bölgede ayrılık kampanyası yürüten iktidardaki Sudan Halk Kutuluş Hareketi(SPLM)’nin ve Batılı partnerlerinin güzel organize olduğunu gösterdi.

Referandum kesin sonuçlarının Referandum Komisyonu tarafından şubat ayının başında açıklanması bekleniyor. Yabancı merkezlerde sandıklar açıldı ve sayım işlemleri bitti. Londra, New York, Kahire, Addis Ababa ve Nairobi’de açılan sandıklarda açık farkla ayrılık oyları fazla çıktı. Disporadaki Güneylilerin çok büyük çoğunluğu ayrılık dedi. Güney Sudan’da henüz sonuçlar açıklanmazken bölgenin %90’ın üzerinde ayrılık için oyladığı tahmin ediliyor. Associated Press geçen hafta Güney Sudan’ın başkenti Juba’da 30.000 kişi ile yaptığı görüşmeye dayanarak ayrılık oylarının %96 civarlarında çıkacağını iddia etti.

Güney Sudan referandumu öncesi sandıktan ayrılık çıkacağı zaten tahmin ediliyordu. Bazı gazeteler “sonucu belli referandum” şeklinde başlıklar kullandılar. Ancak ayrılık oylarının %90’ın üzerinde çıkacak olması gerçekten düşündürücü. Bölgede yaşayan %10 civarındaki Müslüman Güneylinin de ayrılık için oyladığı anlaşılıyor. Bölge nüfusunun bu oranda ayrılık istemesi kuzey-güney ilişkilerinin ne kadar zayıf olduğunu bir kez daha gösterdi. Bu manzaradan gerekli derslerin çıkartılıp çıkaltılmayacağını önümüzdeki günlerdeki gelişmeler gösterecek elbette.

Önümüzdeki takvime göre Güney Sudan’ın 9 Temmuz’da tam bağımsızlığını ilan etmesi bekleniyor. Böylece ekonomik ilişkileri devam etse bile Güney Sudan, Sudan’dan resmi anlamda ayrılacak ve Arap dünyasından kopacak. Bölge her ne kadar Arap olmasa da günümüzde Arap ve İslam dünyası içinde yer alıyor. Bu değişim ile sadece Sudan’ın değil Arap dünyasının ve dolayısıyla da İslam dünyasının haritası değişmiş olacak. 10 milyon nüfus ve 600 bin km.’nin üzerinde bir toprak parçası İslam dünyasından kopacak ve İslam dünyasının sınırlarında kuzeye doğru gerileme yaşanacak.

İslam dünyasının Güney Sudan’ı kazanmak için bugüne kadar ciddi bir girişimi gerçekleşmedi. Politik areneda kuzey-güney çekişmesi hep Sudan’ın iç meselesi olarak algılandı ve insiyatif kullanılmadı. İzlenen politika iç savaş yıllarında Amerika’nın desteklediği güneye karşın kuzeyi desteklemenin ilerisine geçmedi. 2005 yılında kuzey-güney arasında imzalanan barıştan sonra da bölge toptan ihmal edildi. Referanduma birkaç aya kala Arap Birliği Genel Sekreteri Amr Musa’nın bölgeyi alelacele ziyareti dışında İslam dünyasından hiçbir lider buraya ayak basmadı. Avrupa Birliği, Amerika hatta Çin bile referandum için gözlemciler gönderirken İslam dünyası buna bile gerek görmedi. Aynı ilgisizlik Sivil Toplum Kuruluşları için de geçerliydi. Batılı misyoner STK’lar bölgede harıl harıl çalışırken İslam ülkelerinden STK’lar politik ve reklam getirisi şüphesiz daha çok olan Darfur’a hücum ettiler; fiziki şartları hiç de Darfur’dan iyi olmayan Güney Sudan’a ayak basan olmadı. Oysa yirmi iki yıl iç savaşa sahne olan bölge her açıdan yardıma ihtiyaç duymaktaydı. IHH İnsani Yardım Vakfı’nın ve TİKA’nın 2008-2010 döneminde Güney Sudan’daki bazı çalışmalarını saymazsak 2005’den beri Afrika’ya özel ilgili gösteren Türkiye bile bu bölgeye ilgisiz kaldı.

Referandum sürecinde Arap basını ateş püsküren yazılar kaleme aldı. Artık iyice aşikar olan Amerika ve İsrail ittifakının Sudan’ı böldüğünü yazdılar. Bilinen bu kof analizin dışına çıkamayan Arap basını psikolojik rahatlamanın dışında ileri gidemedi. Amerika-İsrail ittifakı ülkeyi bölmek için çalışırken biz bunu engellemek için ne yaptık diye soran çıkmadı. Bölge hep son yıllarda çıkmaya başlayan petrole paralel ekonomik çıkarlar ile gündeme geldi.

Güney Sudan’da kaybeden Sudan hükümeti ve Ömer El Beşir yönetimi değildir. İslam dünyası toptan kaybetmiştir. Güney Sudan İslam dünyasının harita üzerinde üvey evladıydı bugüne kadar. Bugün üvey evlat kararını verdi ve gidiyor. Umarız İslam dünyası Güney Sudan bölünmesinden gerekli dersleri çıkartır.