Pazartesi, Aralık 18, 2006

AFRİKA DİNİ LİDERLER TOPLANTISI

İSTANBUL-AFRİKA HATTINDA HAREKETLİLİK: AFRİKA DİNİ LİDERLER TOPLANTISI

Yazan: Faik DENİZ & Serhat ORAKÇI
Bilim ve Sanat Vakfı, Bülten, 62, 2006


İstanbul, geçtiğimiz günlerde renkli ve aynı zamanda oldukça önemli bir buluşmaya ev sahipliği yaptı. Afrika kıtasının değişik kültür merkezlerinden kalkıp İstanbul’a gelen katılımcılar rengârenk geleneksel kıyafetler içindeydi. İçerikten habersiz bir insanın kolaylıkla yanılarak kıyafet balosu sanabileceği toplantıda Afrika kıtasının değişik ülkelerinden gelen Müslüman liderler ağırlandı. Diyanet İşleri Başkanlığının düzenlediği toplantı Burkina Faso, Çad, Kamerun, Madagaskar, Ruanda, Güney Afrika, Mali, Kenya, Kongo ve daha birçok ülkeden gelen temsilcilerin katılımıyla gerçekleşti. Üç gün süren toplantılar boyunca ‘Küreselleşme sürecinde dini kimlik’, ‘Afrika İslam ülkeleri arasında işbirliği’, ‘Dini eğitim ve öğretim alanında fırsatlar’ ve ‘Kültürel mirasın korunmasındaki temel yaklaşım ve tutumlar’ gibi değişik konu başlıkları ele alındı. Geldikleri ülkelerde en üst düzey İslami otorite kabul edilen temsilciler ülkelerindeki bilgi ve tecrübe aktarımını esas alan ve zaman zaman da duygusallaşan, sımsıcak konuşmalar yaptılar. Genel dostluk mesajları içeren konuşmalarda İslam’ın kendi ülkelerindeki serüvenini, geldiği son noktayı, Müslümanlar olarak yaşadıkları sıkıntıları ve Türkiye’den beklentilerini dile getirdiler. Afrika-Osmanlı ortak tarihi geçmiş göz önüne alındığında bir ilki gerçekleştiren toplantının ilk açılış töreninin Dolmabahçe Sarayı’nın Has Bahçeye bakan gösterişli Medhal salonunda yapılması ise Türkiye’nin Afrikalı Müslümanlarla kurmak istediği ilişkileri Osmanlı İmparatorluğu ile ilişkilendirmesi açısından iyi düşünülmüş simgesel bir jest olarak kabul etmek mümkün.

Son yıllarda yapılan bilimsel araştırmalar Türkiye’nin Afrika ülkeleri ile ilişkilerinin seyrinde ‘Osmanlı mirasının’ önemli bir yere sahip olduğunu ortaya koymakta. Tarihçilerimiz Osmanlı İmparatorluğunun Afrika’ya yönelik geliştirdiği dış politikayı araştırdıkça tarihimizin bilinmeyen yönleri su üstüne çıkmakta. Afrika’daki Osmanlı mirasının sadece kıtanın kuzeyindeki Cezayir, Tunus, Mısır gibi ülkelerle sınırlı olmadığı Orta ve Güney Afrika coğrafyasında bile bu mirasa rastlandığı bugün bilinmekte. Toplantıda konuşan liderlerin bu mirasa sık sık atıfta bulunmaları aslında Osmanlı’nın bu kültürlerle ne tür bir ilişki içinde olduğunun güzel bir özeti mahiyetindeydi. Üç gün süren toplantılar boyunca Afrika’lı Müslüman liderler her fırsatta Osmanlı’ya duydukları sevgi ve minneti dile getirdiler.

Her ne kadar Başbakan ve Dışişleri Bakanı böyle önemli bir toplantıya mazeret göstererek katılamadılarsa da Afrika Müslüman Liderleri Toplantısının önemli konukları vardı. İslam Konferansı Örgütü(İKÖ) Genel Sekreteri Ekmeleddin İhsanoğlu, Devlet Bakanları Mehmet Aydın ve Beşir Atalay gibi isimler konuşmacılar arasındaydı. Türkiye’yi temsilen yaptıkları konuşmalarda önemli dostluk mesajları verdiler. Diyanet İşleri Başkanı Ali Bardakoğlu ev sahibi statüsüyle üç gün süren toplantılar boyunca hep misafirlerle beraberdi ve yer yer ikili görüşmeler yaptı. Hatta Enerji Bakanı Hilmi Güler de ‘Geçiyordum uğradım…’ diyerek ortaya çıkıp küçük bir konuşmayla toplantıyı renklendiren simalardandı. Dolmabahçe’deki açılışta Afrika kıtasını temsilen konuşan kişi Afrika İslam Konseyi Başkanı Hasan Abubekir Hüseyin’di. Coşkun konuşmasıyla ayakta alkışlanan Hüseyin, İstanbul merkezli bir genel sekreterliğin derhal kurulmasını ve Afrika kentlerinde temsilcilikler açılmasını teklif etti. Bizce, bir ilk olması açısından büyük öneme sahip bu toplantının belki de en büyük eksiği Kuzey Afrika’da lider konumdaki Mısır ile Orta Afrika’da etkili bir güce sahip Nijerya’dan hiç katılımcının olmamasıydı.



1.5 milyara yaklaşan nufusu ile Afrika, bir yandan sömürgeci güçlerin iki-üç asırdır dayattığı siyasi ve sosyal kimlikten kurtulmaya çalışırken, bir yandan da yeni sosyal ve siyasal kimliğini belirleme uğraşındadır. Daha mecrasını bulmamış bu muğlâk ve çetin arayıştan, sömürgeci dönemde olduğu gibi kendilerine has ne varsa kaybedip varacakları yeni bir kimliği tasvip etmeyecekleri muhakkak. Bununla beraber kendi kimliklerini yok saymayacak fakat onu zenginleştirecek yeni kimliklere acık olacaklardır. Hâlihazırdaki Afrika’nın hassas olduğu bu mevzuyu, toplantıda bir konuşma yapan Prof Bakari’nin şu ifadesi çok güzel özetlemektedir: ‘ kimlik kaybetmeksizin yeni kimlikler elde etmek’. Dolayısıyla Afrika ile kurulacak bütün ilişkilerde eşitlik ilkesine samimi vurgu yapılmalı, üstünlük aşağılık hatta gerekirse liderlik gibi kavramlardan uzak durmaya özen gösterilmelidir.

Afrika’nın bu kimlik değişimi sürecinde yeni aktörler devreye girerken (Çin gibi), eski sömürgeci aktörler de yeni tebdil-i kıyafetlerle bu boşluğu doldurma peşindedirler. Türkiye ve diğer İslam ülkelerinin bu kara coğrafyanın insanlarına, bilhassa kendilerine karşı sorumlu olduğumuz Müslümanlarına, yeni bir trajik serüvenin yaşatılmaması ve stratejik dengelerin kendilerinden yana kurulması için etkin ve onurlu aynı zamanda kurumsal yapılarla desteklenen ilişkiler ağı kurmalıdırlar.


Toplantıda pek dile getirilmese de, Afrika da birçok yerde bizzat müşahede etme olanağı bulduğumuz bir noktaya işaret etmek istiyoruz. Afrika Müslümanları çok değişik topluluklardan müteşekkildir. Özellikle Sab-Sahara da siyah müslümanları yanı sıra, başta Hintli Müslümanlar olmak üzere birçok farklı etnik yapıdan Müslüman vardır. Afrika problemleri olarak sayılan açlık, sefalet ve kıtlık, Hintli ya da diğer Müslüman gurupların problemi değil, bilakis yerli siyahların pençeleştiği problemlerdir. Dolayısıyla bunlarla mücadelede, öncelikli olarak işbirliği yapılması, muhatap alınarak kurumsal yapılar ve organizasyonlara sahip olunmaları sağlanması gereken bu yerli zenci Müslüman guruplar olmalıdır. Aksi takdirde problemlerin çözümü ağırlaşacak ve asıl Afrika bir kez daha ihmal edilmiş olacaktır.

Toplantının dini liderler seviyesinde yapılması, kanımızca, çok önem arz etmektedir. Teatisi yapılan fikirlerin ve alınan kararların Afrika’da tabana (halkta) yayılması ve onda mâkes bulması çok daha kuvvetle muhtemeldir. Bu açılımın köklü ve kalıcı olabilmesi için de kurumsallaşmış bir yapıda devamlılığı esas alan bir açılım olması ve bu doğrultuda desteğin devam etmesi çok önemlidir.

Netice olarak, Afrika Müslüman Liderler Toplantısından şu ortak görüşler çıktı denebilir. Öncelikle Türkiye’nin, Afrika’nın ve diğer Müslüman ülkelerin küreselleşmenin yol açtığı sorunlarla mücadelede ortak bir duruşu benimsemesi. Dini eğitim konularında geliştirilebilecek çok yönlü ilişkilerin zemininin şimdiden oluşturulması için çalışmaların bir an önce başlatılması. Sivil yardım kuruluşlarının Afrika ülkelerine bir plan dahilinde kanalize edilmesi. Kıtadaki Osmanlı eserlerinin tespit edilmesi, gerekli onarımın yapılması ve bu eserlerin tanıtılması için fon oluşturulması. Bu tür toplantıların periyodik olarak devam ettirilmesi. Kamuoyunun Afrika konusunda bilinçlendirilmesi. Ve Türkiye ile Afrika ülkeleri arasında öğrenci değişim programlarının desteklenmesi. Toplantıların bitiminde Ali Bardakoğlu tarafından okunan on altı maddelik sonuç bildirgesinde özellikle şu maddeye vurgular yapıldı: “Bugün Afrika’da açlık, sefalet, kıtlık, ırkçılık, ölümcül hastalıklar, cehalet, inanç özgürlüğünün kısıtlanması gibi sorunlar ülkeden ülkeye değişmekle beraber, kendini en geniş problemler olarak hissettirmektedir. Ayrıca insanların sosyal ve ekonomik sorunları dinsel amaçlar uğruna istismar edilmektedir. Bu tür sorunlara karşı insanlara çözüm yollarının genel ilkelerini sunan İslam’ın Afrika kıtasındaki durumu, bütün Müslümanların ve dini kurumların haberdar olması gereken bir konudur.” Tüm toplantılar boyunca en az bu madde kadar kabul gören başka bir önemli görüş daha vardı. O da İslam dininin Afrika’ya girişinin İslam’ın yayılışının ilk yıllarına, Habeşistan göçüne, kadar gittiği ve bin beş yüz yıldır İslam’ın Afrika’da yayıldığı gerçeğinden hareketle bu mirasa hep beraber sahip çıkılması gerektiği idi. Son olarak, Afrika liderlerinin bütün konuşmalarında her alanda ‘Türkiye ile işbirliği’ isteklerini ortak bir söylem haline getirdiklerini de belirtmekte fayda var.