Cumartesi, Aralık 18, 2010

Güney Sudan Bağımsızlık Referandumu

GÜNEY SUDAN REFERANDUMA GİDİYOR
Yazan: Serhat Orakçı
Dünya Bülteni, Aralık 2010

Sudan’ın yarı-özerk statüdeki Güney Sudan bölgesi bağımsızlık oylaması için gün sayıyor. 9 Ocak 2011’de yapılması beklenen oylama birçok yönden tarihi dönüm noktası olarak değerlendiriliyor. Neredeyse Türkiye büyüklüğündeki bölgede 10 milyon civarında nüfus yaşamakta ve bölgede Hıristiyan çoğunluğun yanında Animistler ve Müslüman azınlık yaşamakta. Bağımsızlık oylaması için öngörülen seneryolar arasında bölgenin tamamen Sudan’dan ayrılarak yeni bir devlet kimliğine bürünmesi ihtimali de bulunmakta. Bölgenin ayrılması durumunda ise Türkiye büyüklüğüne bir kara parçasının ve 10 milyon nüfusun Sudan’dan kopması bekleniyor. Bu nedenle Sudan ve Doğu Afrika için tarihi dönüm noktası olarak değerlendirilen referandum yerel ve uluslararası kamuoyu ve özellikle komşu Afrika ülkeleri tarafından dikkatle izleniyor.

1983-2005 yılları arasında Afrika kıtasının en uzun süren iç savaşına sahne olan Sudan etnik ve kültürel açıdan farklı din, dil ve ırklara ev sahipliği yapmakta. 40 milyon nüfusun yaşadığı ülkede Müslümanlar, Hıristiyanlar ve Animist inanışların içiçe geçtiği kültürel bir doku hakim. Genel net ayrımlar olmamasına rağmen Müslümanlar ülkenin kuzey eyaletlerinde Hıristiyan ve Animistler ise güney eyaletlerinde yoğunluklu olarak yaşamakta. Bu üç dinsel unsurun biraraya geldiği çok sayıda köy-kasaba-şehir görmek mümkün. Örneğin Sudan’ın başkenti Hartum bu unsurları içinde barındıran bir şehir görünümünde; şehride yarım milyon civarında Güneylinin yaşadığı tahmin ediliyor. Başka bir örnek ise Batı Bahrel Gazel eyaletinden verilebilir: Raja adındaki küçük yerleşim yeri eyalet genelinin Hıristiyan ve Animist olmasına rağmen çok sayıda Müslümanın yaşadığı bir sınır kasabası. Irksal ayrımın da benzer bir şekilde net olmadığı ülkede Arap ve daha esmer Afrika kökenli insanları görmek mümkün. Ülkenin çoğu yerinde bu ırklar da içiçe geçmiş vaziyette. Genel itibariyle Arapların ülkenin kuzeyinde Afrikalıların ise Güney Sudan ve Darfur bölgelerinde yoğunlaştığı kabul ediliyor. Irksal ve dinsel farklılaşmalara rağmen ülkenin büyük çoğunluğu ülkenin tek resmi dili Arapçayı benimsemiş durumda.

Yarı-Özerk Güney Sudan Bölgesi

9 Ocak 2011 tarihinde yapılacak referandumun ile ismi gündemden düşmeyen Güney Sudan bölgesi Sudan içinde yarı-özerk statüye sahip. Ülke genelinde Şeriat hukukuna dayalı bir yargı sistemi uygulanırken Güney Sudan bölgesi kendi anayasasına, başkanına, bayrağına ve meclisine sahip. İçişlerinde bağımsız olan bölge dış işlerinde Sudan’ın başkenti Hartum’daki merkezi hükümete bağlı. Güney Sudan Devlet Başkanı aynı zamanda Sudan devlet başkan yardımcılığı görevini yürütmekte. Ülke genelinde resmi dil Arapça olmasına rağmen sömürge dili İngilizce Güney Sudan’da yaygın olarak kullanılmakta.

640.000 km² toprak büyüklüğüne sahip 10 milyon nüfuslu Güney Sudan bölgesinde iki yüzün üzerinde etnik dilin konuşulduğu tahmin edilmekte. Dinka, Şuluk ve Aşoli gibi büyük kabilelerin yaşadığı stratejik öneme sahip bölge, Afrika içinde etkin siyaset yürüten Kenya, Uganda, Etiyopya ve Orta Afrika Cumhuriyeti ile ortak sınır paylaşmakta. Bu ülkeler arasında sıkışmış Güney Sudan komşu ülkelerde cereyan eden siyasi ve ekonomik olaylardan da büyük oranda etkilenirken bu ülkelerden göç almakta ya da göç vermekte. Bir çok ticari mal da yine sınır ticareti vasıtasıyla Güney Sudan’a ulaşmakta. Bu yüzden Güney Sudan sınırları içerisinde çalışan Uganalıları, Kenyalıları görmek ya da bu ülkelerde üretilmiş malları görmek mümkün.

Birçok kabilenin bir araya geldiği Güney Sudan bölgesi sık sık kabileler arası çatışmalara sahne olmakta. Zaman zaman Dinka kabilesi ile Şuluk kabilesi arasında yaşanan gerilim bazen kanlı çatışmalara sebep olmakta ve bu çatışmalarda yüzlerce insan hayatını kaybetmekte. Düşük siyasi içerikli bu çatışmaların çoğunluğu toprak sınırları ile ilgili anlaşmazlıklar yahut hayvan sürülerinin kontrol edilmeyişi yüzünden çıkmakta. Güney Sudan’da büyük nüfusa sahip Dinka kabilesi siyasi açıdan Güney Sudan’da iktidarda bulunan Sudan Halk Kurtuluş Hareketi (SPLM)’e yakınken Şuluk kabilesi merkezi Hartum yönetimine daha yakın durmakta.

Yaklaşık 10 milyon nüfusa sahip Güney Sudan’da kültürel açıdan üç önemli etken göze çarpmakta. Hıristiyan, İslam ve Yerli kültürlerin oluşturduğu mozaik içerisinde en baskın unsur Animist olarak adlandırılan yerli Afrika inanışları. Nüfusun büyük çoğunluğunu yerli Afrika inanışlarının oluşturduğu bölgede %10 civarında Müslüman ve %30 civarına Hıristiyan yaşamakta. Bölgenin Hıristiyan olarak nitelendirilmesinde ise en önemli etken bölge yöneticilerini oluşturan elit sınıfın Hıristiyan olması. Geneli dışarda eğitim almış yahut kolonyalist zihniyetin kurduğu okullardan mezun bu elit sınıf bölgenin siyasi kaderinde de önemli roller oynamakta. Bölgenin vitrinini oluşturan elit sınıf Güney Sudan’da iktidarı elinde bulunduran SPLM etrafında toplanırken bölgenin de üst düzey siyasi temsil gücünü simgelemekte. Yerli Afrika inançlarının küreselleşmenin etkisiyle zayıfladığı bölgede Müslümanlar azınlık olarak kabul görmekte.

9 Ocak 2011 Bağımsızlık Referandumu

1956 yılında İngiliz-Mısır yönetimine karşı gösterdiği politik dirençle bağımsızlığını kazanan Sudan Afrika kıtası içinde bağımsızlığını en erken kazanan ülke olmuştu. Sömürge yönetimin bitmesiyle tam bağımsızlık kazanan ülkede çok geçmeden kuzey-güney gerilimi büyüyerek iç savaşa dönüşmüştü. Ülkedeki Güney eyaletlerinin özerk statü talebiyle başlayan süreç 1955-1972 yılları arasında önce gerilla mücadelesi olarak başlayan sürtüşmeye daha sonra iç savaşa dönüşerek Anyanya ayaklanması olarak tarihe geçmişti. 1972 yılında kuzey kanadını temsilen Başbakan Cafer Nimeyri ile Güney Sudan Özgürlük Hareketi(SSLM) lideri Joseph Lagu arasında Etiyopya’nın başkenti Addis Ababa’da imzalanan Addis Ababa Barış Anlaşması ile ülke on bir yıl sürecek sulh dönemine kavuşmuştur.

72 anlaşmasının ihlali olarak değerlendirilen Nimeyri hükümetinin İslami politikaları 1983 yılında tekrar çatışmaları tetiklemiş ve 2005 yılına kadar sürecek Afrika’nın en uzun iç savaşını başlatmıştır. II.Anyanya olarak adlandırılan bu süreçte kuzey-güney arasında şiddetli çatışmalar cerayen etmiş özellikle sınır hattını oluşturan yerleşim birimleri ağır zararlara maruz kalmıştır. Bugün ismi sık sık petrol kaynakları ile gündeme gelen Abyei şehri de bu süreçten en çok etkilenen yerleşim birimlerinin başında gelmektedir.

2005 yılında tarafların silah bırakması ve Kapsamlı Barış Anlaşmasının kabulü ile iç savaş yılları sonra ermiş ülke politikacıları ciddi sorunlar ile yüzleşmek zorunda kalmıştır. Ülkeyi ciddi sorunlarla yüzyüze gelirken 1983-2005 arasında yaşanan çatışmalar 2 milyon insanın ölümü ve 4 milyon civarında insanın göç etmesiyle sonuçlanmıştı. Güney-kuzey çekişmesinin değerlendiren bazı akademisyen sürece tek bir olgu olarak bakmayı yeğlemekte ve 1955-2005 yılları arasında gerçekleşen çatışmalara tek bir iç savaş olarak bakmakta.

Üzerinde önemle durulan 2005 Kapsamlı Barış Anlaşması kuzey-güney gerilimi bakımından bir dönüm noktası olarak kabul edilmekte. Arabulucu devletlerin eşliğinde Kenya’da gerçekleşen anlaşma ile Güney Sudan bölgesi yarı-özerk statü kazanırken 2010 yılında ülke çapında genel seçimlerin yapılması ve 9 Ocak 2011’de de tam bağımsızlık için Güney Sudan’da referandum yapılması öngörülmüştür. 9 Ocak 2005 tarihinde Sudan’da iktidara bulunan Ulusal Kongre Partisi ve Güney Sudan’da iktidarda bulunan Sudan Halk Kurtuluş Hareketi (SPLM) arasında imzalanan anlaşma Niavsha anlaşması olarak da adlandırılmaktadır. Yine 2005 Kapsamlı Barış Anlaşması kapsamında petrol gelirlerinin kuzey-güney arasında eşit dağıtılması ve Abyei bölgesinde eş zamanlı ayrı bir referandumun yapılması kararlaştırılmıştır.

SPLA veya SPLM

Güney Sudan siyasi hayatında önemli bir rol üstlenen Sudan Halk Kurtuluş Ordusu (SPLA)’in kurulması Güney Sudan’ın efsanevi lideri John Garang tarafından 1983 yılında gerçekleşmiştir. 1983-2005 yılları arasında merkezi hükümete karşı çarpışan askeri yapılanma 2005 Kapsamlı Barış Anlaşmasından sonra siyasi parti kimliğine bürünmüş ismi Sudan Halk Kurtuluş Hareketi (SPLM) olarak değişmiştir. 22 yıl silahlı mücadele veren SPLA Kenya, Etiyopya, Uganda gibi sınır ülkelerden beslenirken Afrika kıtasının dışında Amerika’dan askeri destek almıştır. 30 Temmuz 2005’de John Garang’ın helikopter kazasında şaibeli ölümünün ardından liderliği bugün hala Güney Sudan devlet başkanlığı görevini yürüten Salva Kiir Mayardit teslim almıştır. Güney Sudan halkının büyük desteğini alan SPLM Sudan’da gerçekleşen son 2010 Nisan genel seçimlerinde Güney Sudan bölgesinde %92,8’lik ezici bir üstlünlük sağlamıştır.

Doksanlı yıllarda Sudan’da iktidarda bulunan Ömer El Beşir ile arası açılan Amerika, Sudan’ı terörü destekleyen ülkeler listesine alarak ambargo uygulamaya başlamıştır. Bu tarihlerde Sudan’ın başkenti Hartum’daki Şifa ilaç fabrikasını kimsayal silah ürettiği iddiasıyla bombalyan Amerika, Ömer El Beşir’i devirmek için SPLA’e askeri destek sağlamıştır. 1996 yılında 20 milyon dolar tutarında Güney Sudan Kurtuluş Ordusu’na askeri teçhizat sağlayan Amerika bugün de Güney Sudan’ın tam bağımsızlık kazanmasını desteklemektedir.

Referandum Öncesi Anlaşmazlıklar

Sudan’da merkezi hükümet Sudan’ın birliği için kampanya yürtürken Güney Sudan’da iktidarda bulunan SPLM bölgenin tam bağımsızlık kazanması için uğraş vermekte. Referandum tarihine çok az bir zaman kalmasına rağmen taraflar arasında çözüm bekleyen onlarca önemli sorun bulunmakta. Referanum öncesi çözüm bekleyen konuların başında petrol gelirlerinin yeniden dağılımı, sınırların netleşmesi, vatandaşlık hakları, dış borçların bölüşümü ve petrol bölgesi Abyei sorunu gelmekte.

Merkezi hükümet çözüm bekleyen anlaşmazlıklar giderilmeden referandumun yapılmasını arzulamazken Amerika’nın da desteğini alan Güney Sudan referandumun tam tarihinde yapılmasında ısrarlı. Geçtiğimiz aylarda Amerika’nın arabuluculuğu ile Addis Ababa’da iki kez biraraya gelen kuzeyli-güneyli diplomatlar anlaşmaya varamadılar. Taraflar arasındaki anlaşmazlığı gidermek adına Afrika Birliği de temaslarını sürdürmekte.

Petrol ve Abyei Sorunu

Perol gelirleri Sudan ekonomisinin son yıllardaki hızlı büyümesinde önemli rol oynamakta. Bu yüzden 2003 yılından bu yana ülkede çıkmaya başlayan petrol ülke ekonomisi için stratejik öneme sahip. Ülkede ekonomik büyümenin devamı büyük oranda petrol ve perole bağlı yan endüstrilerin gelişmesine bağlı. Günlük 500.000 varil ham petrol üreten Sudan OPEC içinde misafir üye statüsünde. Sudan’ın milli gelirinin yıllık 80 milyar dolar düzeyinde olduğu düşünüldüğünde ham petrol satışından elde edilen yıllık 10 milyar dolar ülke için büyük öneme sahip.

Çin-Malezya-Hindistan ortaklığı ile çıkarılan Sudan petrollerinin %80’lik bölümü bugün Güney Sudan olarak nitelendirilen bölge sınırları içinden çıkmakta. 2005 Kapsamlı Barış Anlaşması yıllık 10 milyar doları geçen petrol gelirlerini ülkenin kuzeyi ve güneyi arasında eşit bölüştürülmesini öngörmekte. Bu gelir Güney Sudan bütçesinin %98’ini teşkil etmekte. Bugüne kadar devam eden petrol gelirlerinin eşit dağılımı referandum sonrasında Güney Sudan’ın bağımsızlık kazanması halinde ise tekrar revize edilecek. Bu yüzden referandum öncesi taraflar arasında petrol gelirlerinin yeniden dağılımı hakkında tartışmalar devam etmekte.

2005 Kapsamlı Barış anlaşması gereği zengin petrol rezervlerinin varlığı ile bilinen Abyei bölgesinde Güney Sudan referandumu ile eş zamanlı referandum yapılması bekleniyor. Bu referandum ile bölgenin kaderini belirlemesi ve Güney Sudan’a katılıp katılmayacağına karar vermesi bekleniyor. Petrol gelirlerini kaybetmek istemeyen kuzey ve güney hükümetleri için Abyei’in geleceği stratejik öneme sahip. Abyei’nin Güney Sudan’a katılması halinde ülkenin küzeyinin petrol gelirlerini büyük oranda kaybedeceği tahmin ediliyor. Aynı ihtimal Abyei’in Güney Sudan’a katılmaması halinde güney kanadı için de geçerli.

Referandum öncesi Abyei konusunda tarafların anlaşmazlığa düştüğü konuların başında seçmen listelerinin oluşturulması gelmekte. Abyei’ye senenin belli aylarında kuzeyden gelen Mısriyye kabilesi gibi göçmenlerin referandumda oy kullanıp kullanamayacağı tartışılmakta. Merkezi hükümet bu göçebelerin referandumda oy kullanmasını isterken Güney Sudan hükümeti bölgede yerleşik olmayan göçebelerin oy kullanmasını kabul etmemekte.

Güney Sudan ve Nil Sorunu

Doğu Afrika ülkeleri arasında yaşanan son gelişmeler başını Mısır’ın çektiği Nil havzasındaki ülkeleri neredeyse çatışmanın eşiğine getirdi. Nil suyunun kullanım haklarının büyük oranda Mısır’ın tekelinde bulunması Etiyopya, Uyanga gibi Nil nehrine kaynaklık eden ülkeleri yeni bir platformda buluşturdu. Yukarı Nil ülkeleri olarak adalandırılan bu ülkeler Mısır’a karşı cephe alırken Nil suyunun kullanım haklarının ülkeler arasında eşit dağıtılmasını talep etmekteler. Tarım ve ticari aktivitelerinin ve elektrik üretiminin %80’i Nil suyuna bağımlı Mısır ise bu öneriyi şiddetle reddetmekte. Nil suyunun kaderi başta Mısır sonrasında ise havzadaki diğer ülkeleri etkileyecek.

Sudan’ı baştan sona kateden Nil Nehri Sudan için de stratejik öneme sahip. Etiyopya’dan çıkan Mavi Nil ile Uganda’dan çıkan Beyaz Nil Sudan’ın başkenti Hartum’da birleşerek Mısır’a akmakta. Özellikle tarım arazilerinin sulanması ve elektrik üretimi için kullanılan Nil suyu sınırlı sayıdaki dünya kullanılabilir tatlı su kaynakaları içinde büyük öneme sahip. Küresel ısınma nedeniyle 2020 yılında dünyanın ciddi su krizi ile karşılaşacağını öngören analizler Nil suyunun bu çerçevede çok daha önemli hale geleceğini belirtmekte. Nil tartışmasında bugüne kadar Mısır’ın yanında yeralan Sudan mevcut kullanım haklarını koruma isteğinde.

Etiyopya, Uganda gibi nüfusu hızla artan, şehirleşen ve küreselleşmeye ayak uydurmaya çalışan ülkelerin Nil suyunda daha fazla yararlanma isteğini bastırmak elbette mümkün değil. Nil havzasında bugün yaşanan tartışmaların gelecek yıllarda artması beklenmekte. Güney Sudan’da gerçekleşecek referandum sonrasında yaşanan tartışmaların buyutunun değişmesi beklenebilir. Güney Sudan’ın Sudan’dan ayrılması halinde özellikle elektrik üretimi için ve tarım arazilerinin sulanması için nehirden faydalanma isteği yurakı Nil ülkeleri arasındaki ittifakı güçlendirir. Bu doğrultuda Güney Sudan’ın Etiyopya, Uganda kanadına katılması ve Mısır-Sudan ittifakının karşısında yeralması beklenebilir. Son yayınlanan Wikileaks dosyaları da Mısır’ın bu konuda endişe duyduğunu ve Güney Sudan’ın ayrılmasını istemediğini ortaya koydu.

Referandum Olasılıkları

Tarihi nitelemesi yapılan Güney Sudan referandumu Sudan’ın siyasi, ekonomik ve kültürel geleceğinin şekillenmesinde önemli rol oynayacağa benziyor. Referandum öncesi üç senaryonun konuşulduğu Sudan’daki gelişmeler elbette komşu ülkeler üzerinden bölgesel etkilere de gebe durumda. Üç senaryo içerisinde ülkenin bölünmesi, taraflar arasında iç savaşın tekrar başlaması ya da şu anki mevcut durumun korunması yeralmakta.

Güney Sudan’ın yeni bir ülke olarak tam bağımsızlık kazanması halinde bunun Sudan üzerinde önemli etkilerinin olması beklenmekte. Öncelikle önemli bir toprak parçası ve nüfus kaybına uğrayacak ülke güney sınırındaki komşuları ile de irtibatını yitirecek. Bunların yanında daha öncede bahsettiğimiz gibi petrol rezervlerinin büyük bölümünü kaybetmesi ve ekonomik durgunluğa girmesi beklenmekte. Afrika kıtasının en büyük ülkesi konumundaki ülke böylece büyük bir potansiyeli yitirerek kültürel açıdan daha homojenik hale gelecektir. Elbette böylesi bir tablo ülkeyi ciddi sorunlarla burun buruna getirecekken Sudan’ı petrole alternatif olacak kaynak arayışına sürükleyecektir. İlk kertede olumsuz görünen bu tablo Sudan’ın tarım, turizm, hayvancılık gibi alternatif kaynakları daha aktif hale getimesi halinde ise uzun vadede ülkeye önemli getirileri olacaktır. Petrole bağımlılığı azalan ülkede başka sektörler gelişim imkanı bulacakken ülke stratejik açıdan tek bir kaynağa bağlı kalmayacaktır. Alternatif kaynakların geliştirilmemesi durumunda ise ülke ciddi ekonomik beraberinde de sosyolojik sorunlarla yüzleşecektir.

Güney Sudan’ın tam bağımsızlığa geçmesi halinde temel altyapı yatırımlarından yoksun bölge büyük oranda dış etkilere maruz kalacaktır. Karasal bir devlet olacak bölge deniz bağlantısını kaybedeceği için gene Hartum yönetimine ya da alternaif olarak Kenya’ya bağımlı hale gelecektir. Ülkenin kalkınması için başta Amerika olmak üzere dış yatırımlar teşvik edilecek bağımsızlık kazanan Afrika ülkelerinin izlediği yolu izleyerek özelleştirmeye gidecektir. Pek tabi petrol rezervlerini koruma iç güdüsü ile de askeri yatırımları arttırmanın yollarını arayacaktır.

Güney Sudan bağımsızlık referandumu öncesi düşük ihtimal olarak gündeme gelse de ülkenin iç savaşa tekrar sürüklenebileceği göz önünde bulundurulmakta. Referandumun merkezi hükümet tarafından iptal edilmesi, referandum sonucunun kabul edilmemesi yahut oylamaya şaibe karışması durumunda taraflar arasında çatışma çıkması ihtimaline Sudan’ın geleceği için en karamsar senaryo denebilir. Silah satıcıları dışında kimsenin istemediği bu senaryonun gerçekleşmesi durumunda hiç şüphesiz ülke çok derin yaralar alacaktır.

Güney Sudan referandumunda oy çoğunluğunun sağlanamaması durumunda ise ülke şimdiki mevcut durumunu koruyacak bölünmeye gitmeyecektir. Kısa vadede Güney Sudan’ın kaybı gibi görünecek bu manzara aslında uzun vadede Sudan’ı bölgesel bir güç yapmanın anahtarıdır. Sudan’ın toprak bütünlüğünü koruması halinde Afrika kıtası içine belirleyici bir aktör olmasının yolu açılacak özellikle kıtadaki Arap unsurlar ile Afrikalı unsurlar arasında köprü vazifesi görecektir. Dokuz ülkeyle bulunan sınırı sayesinde ekonomik ilişkilerini güçlendirecek belki de en önemlisi mevcut çok kültürlü yapısını koruyacaktır. Çok kültürlülüğün kullanıldığında önemli bir avantaj haline geldiği günümüzde bu sayede hem Batı ülkeleri olan ilişkilerini hem de Arap dünyası ile olan ilişkilerini geliştirebilecektir.

Cumartesi, Aralık 11, 2010

Sudan'ın Kültürel Geleceği Nasıl Şekillenecek

Sudan’ın Kültürel Geleceği Nasıl Şekillenecek?
Serhat Orakçı
Aralık 2010, Dünya Bülteni

Toprak büyüklüğü, nüfusu, barındırdığı farklı kültürler ve tarihi geçmişi dikkate alındığında şüphesiz Afrika kıtasının en önemli ülkelerinde biri olarak göze çarpan Sudan önümüzdeki ay yarı-özerk Güney Sudan bölgesi için referanduma gitmeye hazırlanıyor. Tarihi bir gelişme olarak nitelendirilen bağımsızlık referandumunun Sudan ve Doğu Afrika içinde bölgesel etkilerinin olması bekleniyor. Hristiyan çoğunluğun yaşadığı 10 milyon nüfusa sahip neredeyse Türkiye büyüklüğündeki Güney Sudan bölgesinin referandum sonucuna göre tam bağımsızlık hakkı kazanması ve yeni ülke kimliğiyle yoluna devam etmesi muhtemel olasılıklar arasında yer alıyor. Kuzey-güney sınır hattında zengin petrol rezervlerinin yeraldığı düşünüldüğünde önemli ekonomik sonuçlar doğurması beklenen referandumunun Sudan’daki kültürel dokuyu derinden etkilemesi beklenebilir.

Konunun ekonomik boyutu bir kenara bırakılarak sadece kültürel açıdan bakıldığında şu soruyu sormak gerekiyor: Hristiyan çoğunluğun ve Müslüman azınlığın yanında Afrika yerli inanışlarının hala yaşadığı Güney Sudan bölgesinin Sudan’dan ayrılması durumunda ülkenin kültürel geleceği nasıl şekillenecek? Bu sorunun cevabı sadece günümüz politikası ve beklentileri ile alakalı değil elbette uzantıları yüzyıllar öncesine İslam’ın Sudan ve Doğu Afrika ülkelerinde yayıldığı yıllara aynı zamanda da kıtanın geçirdiği sömürge sürecine kadar uzanmakta.

Afrika kültürleri üzerine önemli değrlendirmeler yapan akademisyen Ali Mazrui 1986’da yayınlanan (The Africans: A Triple Heritage) kitabında Güney Sudan’ın yakın gelecekte Araplaşacağından ve İslamlaşabileceğinden söz ediyor. Kolonyalist güçlerin İslamın Afrika kıtasındaki ilerleyişini Kenya, Etiyopya gibi Doğu Afrika ülkelerinde kesmeyi başardıklarını belirten Mazrui bugünlerde referandum süreci ile gündemden düşmeyen Güney Sudan’ın İslamlaşmasına neredeyse kesin gözüyle bakıyor. Ali Mazrui ortaya koyduğu görüşü şöyle açıklıyor: “Güney Sudanlılar, Araplaşma sürecinin İslamlaşma sürecinden daha fazla ve hızlı şekilde yaşandığı tek Alt-Sahara topluluğudur. Güney’de yaşayan Sudanlılar, Arapçayı İslam’dan daha çabuk ve hızlı benimsemişlerdir ve bu süreç bugün de devam emektedir. Sudan’ın Güney bölgelerininin böylesine hızlı bir şekilde dilsel düzlemde Araplaşmasının iki olası sonucu olacaktır: Güney Sudanlılar Mısır’daki Kıptilere benzer bir topluluk haline gelecektir. Ya da Güney Sudan’ın Araplaşması İslamlaşmasını da beraberinde getirecektir. Böylece Sudan’ın güney bölgeleriyle kuzey bölgelerindeki farklılıklar ortadan kalkacak ve bu yörelerdeki insanlar birbirleriyle kaynaşmış olacaktır.” Seksenli yılların başında Sudan’da patlak veren ve 2003’e kadar süren kuzey-güney iç savaşı dikkati alındığında oldukça iyimser bir yaklaşım ortaya koyan akademisyen öngörüsünü şöyle tamamlıyor: “Olaya tarihsel ve toplumbilimsel gerçekler ve gelişmeler açısından bakıldığında uzun bir süre Araplar tarafından yönetilmiş bulunan Sudan’ın tümünün yakın bir gelecekte bütünüyle otomatik olarak İslamlaşacağını görmek hiç de zor olmasa gerek.”

Karşıt minvalde görüş belirten medeniyetler çatışması tezinin babası Huntington’a göre ise Güney Sudan, Hıristiyan ve İslam medeniyetlerinin arasına sıkışmış bir fay hattı. Çok ilgi gören “Medeniyetler Çatışması” kitabında İslam’ın kanlı sınırları başlı altında Güney Sudan’a değinen Huntington Sudan’da kuzey-güney arasında 1956 yılından beri yaşanan çekişmenin temeline dini ve kültürel faktörleri oturtuyor. Ona göre fay hattı savaşlarının yaşandığı bu coğrafyada Müslüman çoğunluğa sahip kuzey İslam coğrafyasından destek alırken Hıristiyan çoğunluğa sahip güney Hristiyan dünyadan besleniyor.

Yaşanan son gelişmeler bu bölgede bir kutuplaşmayı doğurdu. İslam ülkeleri bloğu Arap-Afrika Zirvesi gibi organizasyonlar aracılığıyla Sudan’da merkezi hükümeti ve Sudan’ın bütünlüğünü destekleyen açıklamalar yaptı. Amerika’nın başını çektiği Batı ülkeleri bloğu ise Güney Sudan’ın ayrılmasını açıktan destekleyen mesajlar verdiler. Bu desteğin arkasında hiç şüphesiz klise odaklarının bulunuğunu da unutmamak gerekir. Tarihi referandumda çoğunluğun sağlanması ve Güney Sudan’ın yeni bir ülke kimliğine bürünmesi halinde Mazrui’nin zaten Araplaşmış Güney Sudan bölgesinin otomatikman İslamlaşacağı yönündeki öngörüsü büyük oranda sekteye uğrayacaktır. Bu öngörünün gerçekleşmesi başka dinamiklere bağlı hale gelecektir. Bölgede fiziksel olarak toprak ve sınır ayrışmasının yaşanması Huntington’un bölge hakkındaki tespiti ışığında Hıristiyan-Müslüman kültürel ayrımı daha keskin hale gelecektir. Böylesi bir durumun ise İslam coğrafyasını gösteren sınırların haritalar üzerinde resmen gerilemesi ve İslam’ın Afrika’da gerileyişi veya Hıristiyan dünyanın zaferi olarak zihinlere yansıyacaktır.