Mısır’daki Ayaklanma Sahra-altı Afrika’yı Nasıl Etkiler?
Serhat Orakçı
Dünya Bülteni, Şubat 2011
Güney Sudan’da bağımsızlık oylamasının yapıldığı günlerde uluslararası kamuoyu acaba iç savaş tekrar patlak verir mi diye endişeyle Sudan’ı izlerken olaylar aniden Tunus’ta patlak verdi. Tunus lideri yüklendiği tonlarca altınla Suudi Arabistan’a kaçarken halk ayaklanması Libya’yı es geçerek Mısır’a sıçradı. Otuz küsür yıldır ülkeyi yöneten Mubarek rejiminin saltanatı bugünlerde sallanıyor. Tahrir meydanında günlerdir gösteri yapan halkın başarıya ulaşması başka coğrafyalarda ezilen halklara da ilham kaynağı olacak muhakkak.
Tunus ve Mısır’da yaşanan son gelişmeleri Arap eksenli okumamak gerekir sadece. Mısır bugün Afrika kıtasının liderliği için Güney Afrika, Nijerya ve Kenya ile yarışan önemli bir aktördür. Mısır’da yaşanan olaylar Afrika’nın da dönüşüm isteğinin göstergesidir aynı zamanda. Her ne kadar gözardı edilse de Kuzey Afrika ülkelerinde yaşanan siyasi değişim farklı boyutlarıyla en başta Afrika kıtasını ilgilendirmektedir. Bu coğrafyanın şekillenişi ve siyasi eğilimleri diğer Afrika ülkelerini de aynı yöne götürecektir. Gelir dağılımın Kuzey Afrika’da daha adil dağıtılması Sahra-altı ülkelerde de aynı etkiyi doğuracaktır ya da Kuzeyli ülkelerin demokratik tavır alması Sahra-altı ülkelerde de benzer sonuçlar doğuracaktır.
Konu ile paralel olarak geçen Haziran ayında yazdığım “Afrika’da Liderlik Sorunu” başlıklı yazıda değindiğim gibi bugün Afrika kıtasının en büyük açmazları iş başındaki liderlerden kaynaklanıyor. Koca kıta halktan gelen taleplere kulak tıkayan, kişisel servetleri ülkelerinin milli gelirini aşan diktatorlerle dolu. Mısır’da eğitimli gençler işsiz gezerken, halk yoksulluğa mahkum edilmişken Hüsnü Mubarek’in ve ailesinin Avrupa bankalarındaki servetinin 70 milyar dolarla Bill Gates’i solladığı ortaya çıkıyor. 1967 yılında başageçen Gabon Devlet Başkanı El-Hac Ömer Bongo Ondimba, 1969 yılında iktidarı devralan Libya lideri Muammer Kaddafi, 1987’den beri Zimbabve’nin başında bulunan Rober Mugabe ve 1982’de başa geçen Kamerun Devlet Başkanı M. Paul Biya örneklerden birkaçı sadece.
Liderler değiştikce Afrika halklarının makus talihi de değişecek hiç şüphesiz. Halkın taleplerine kulak veren, halkın rahatı için ülkenin kaynaklarını sefeber eden bir anlayış geliştikçe zengin kıtanın fakir halkları da refah seviyesine erişecektir. Bu aşamada Mısır’daki gelişmeler Arap dünyası ve İsrail için olduğu kadar diğer Afrika ülkeleri için de son derece önemli. Belki şimdi sorulması gereken soru Kuzey Afrika’da alevlenen halk gösterilerinin kıta iç derinliklerine yayılıp yayılmayacağı. Zimbabve halkının Robert Mugabe’yi değiştirmek için sokağa dökülüp dökülmeyeceğini önümüzdeki günler gösterecek.
Afrika ülkelerinin büyük bölümü benzer sorunlarla yüzleşse de Kuzey Afrika ile Sahra-altı Afrika arasında önemli yapısal farkların olduğunu unutmamak lazım. Kuzey Afrika ülkeleri Arap dünyasının ve İslam dünyasının önemli bir paçası iken Sahra-altı Afrika ülkerinde ise İslam kültürü dominant yapısını giderek yitirmekte. Ekvator altına inildikçe ise Müslümanlar azınlık statüsüne geçmekte. Mısır ve Tunus’ta yaşananlar her ne kadar İslami devrim olarak nitelendilmeyip halkın geçim derdi olarak algılansa da Müslümanların baskı altında tutulması bu iki ülkedeki halk ayaklanmasının büyümesinde önemli bir unsurdu.
Mısır ve Kuzey Afrika’da yaşanan siyasi gelişmeler diğer Afrika ülkelerine siyasi ve ekonomik alanlarda doğrudan ya da dolaylı olarak etki yapacaktır muhakkak. Kuzey Afrika ülkeleri ile Sahra-altı ülkeler arasındaki ilişkilerin daha olumlu gelişeceği kanaatindeyim. Özellikle Mübarek rejiminin yıkılması ile Mısır’ın Afrika ülkelerine uyguladığı dayatmacı tavır normalleşecektir. Her ortamda Arap kimliğini ve Mısır’ın çıkarlarını öne çıkaran siyaset toplamda Afrika’nın çıkarlarını gözetecek şekilde evrilme şansı bulacaktır. Bu minvalde özellikle son dönemde Mısır ve Doğu Afrika ülkeleri arasında yaşanan Nil suyunun kullanım haklarına ilişkin gerginlik çözüm bulabilir. Günümüzde 400 milyon Afrikalının beslendiği Nil Nehri Mısır’ın tekelinden çıkarak Nil’in kaynak ülkelerinin de nehir suyundan eşit oranda yararlanmasının önünü açabilir.
Bulunduğu coğrafya gereği Mısır’daki siyasi gelişmelerden en çok etkilenen ülkelerin başında Sudan geliyor. Mısır’da yaşanan gelişmelerin hemen komşusu Sudan’a da sıçrayacağı başta akla gelmiş olsa da olaylar beklendiği gibi gelişmedi. Sudan’daki muhalif grupların protesto çağrıları halkın genelinde yankı bulmadı. Öğrenci grupları birkaç yüz kişiyi geçmeyen küçük gösteriler düzenledi. Halkı gösteriye çağıran muhalif liderler ironik biçimde dinazor olarak nitelendirildi. Muhakkak 2010 Nisan ayında ülke genelinde yapılan ilk demokratik seçimde Ömer El Beşir’in Ulusal Kongre Partisinin %65 dolaylarında oy alması Sudan için önemli bir göstergeydi. Geçtiğimiz Ocak referandumunda %99,57’lik oy oranıyla Güney Sudan bölgesinin ayrılması, 2003 yılından beri Darfur’da devam eden silahlı çatışmalar ve Uluslarası Ceza Mahkemesinin(UCM) Ömer El Beşir hakkındaki yargılama kararı ve kamuoyunun bu yöndeki baskılarına rağmen Sudan halkı liderine güven duyuyor.
Tekrar hatırlatmakta fayda var dünyanın en hızlı gelişen ve en genç kıtası Afrika önümüzdeki yıllara dünya siyasetinde önem kazanacağının sinyallerini veriyor. Afrika kıtası talihini değiştirmek, kendi geleceğini hazırlamak için değişim istiyor. Kuzey Afrika ülkelerinde bugün yaşananlar kıta genelinden bağımsız düşünülemez. Burada yaşanan siyasi gelişmeler tüm kıtayı olumlu yönde etkileyecektir şüphesiz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder