ETİYOPYA İZLENİMLERİ
Serhat Orakçı
İNSAMER
http://insamer.com/tr/etiyopya-izlenimleri_295.html
Günümüzde Etiyopya insanlığın beşiği olarak kabul ediliyor. Bu
iddia 1974 yılında Afar eyaletinin Hadara şehrinde bulunan 3.2 milyon yıllık
bir iskelet grubuna dayandırılıyor. Beatles’ın bir şarkısından esinlenilerek “Lucy”
ismi verilen bu iskelet grubu arkeologlara göre insanlığın atası. Bu görüş
doğrultusunda Etiyopya yani Habeşistan ilk medeniyetin yeşerdiği yer.
Hem Yahudiliğin ve hem de Hıristiyanlığın henüz bu dinlerin
peygamberleri hayattayken Habeşistan’a ulaştığına inanılır. İslam için de
aynısı geçerlidir. Bizler Habeşistan’ı ilk Hicret’le, Çağrı filmindeki meşhur
Kral Necaşi sahnesi ile biliyoruz. Mekke’de dara düşen ilk dindaşlarımıza Kral’ın
kucak açmasıyla, sahip çıkmasıyla biliyoruz. Her daim hatırlanması gereken bu mühim
hadise İslam’ın 614’te bu topraklara ilk ziyaretiydi. Bir sonra yıl ikinci
kafilenin ulaşmasıyla sayı daha da arttı. Habeşistan İslam’ın Mekke’den sonraki
ikinci yurdu oldu böylece. İslamiyet, Yahudilik ve Hristiyanlığın yanyana
yaşadığı bu ülke Afrika’nın Kudüs’ü. Her ne kadar hızla Batılılaşsa da
Etiyopya’nın bir yüzü Doğu’yu yansıtıyor.
Gerek arkeolojik kazılar gerekse de ilahi dinlerin varlığı bu
beldeyi hem bilim insanları hem de din adamları için önemli kılıyor.
Etiyopya’ya ilgi duyanlar bu iki kesimle sınır değil elbette son zamanlarda iş
adamları ve yatırımcılar da Etiyopya ile yakından ilgileniyor. Ülkeye
girdiğiniz ilk andan itibaren bunu hissetmeniz mümkün.
Etiyopya Afrika’da denize kıyısı olmayan en kalabalık ülke.
Günümüz nüfusu 100 milyona yaklaşmış durumda. Nüfus yoğunluğunu ülkenin
başkenti Addis Ababa’da hissetmek mümkün. Şehrin merkezi her daim kalabalık. Çin
tarafından yapılan hafif raylı tramvay ülkedeki modernleşmenin sembolü haline
gelmiş. İnşaat şantiyeleri ve yükselen yeni apartman blokları Addis’in
çehresini değiştiriyor. “Yeni çiçek” anlamına gelen Addis Ababa İmparator II.
Menelik tarafından 1886’da kurulmuş yeni bir şehir. Kurulalı çok fazla olmasa
da deniz seviyesinden 2.355 metre yükseklikteki şehir 2.7 milyon nüfusuyla şimdiden
Afrika’nın en büyük metropollerinden biri haline gelmiş bile. Etiyopya
günümüzde Afrika Birliği’ne ev sahipliği yapıyor bu yüzden başkent Addis çok
sayıda yabancı diplomatik misyonu ağırlıyor. Sadece şehir değil Etiyopya’nın
bazı kurumları da oldukça hızlı büyüyor. Afrika’nın en büyük havayolu şirketi haline
gelen Etiyopya Hava Yolları yeni açtığı hatlarla kıta dışına da çok sayıda
yolcu taşıyor.
Afrika’da sömürüye maruz kalmayan tek ülke olmasıyla övünüyor
Etiyopyalılar. Haklı bir övgü elbette. İki kez İtalya’nın kuşatmasını bir kez
de Somali kuşatmasını bertaraf etmişler. Sömürüye maruz kalmasa da Etiyopya’nın
metropol hayatı Batı’ya dönük bir yüz. Her ne kadar ülkenin altyapısı Çin
tarafından yapılsa da Etiyopya hızla Batılılaşan bir ülke. Hissedilen diğer üç
önemli kültür ise Ortodoksluk, İslam ve Komünizm. Her ne kadar Komünizm havası
sadece bazı mekan isimleri ve mimaride yaşasa da Sovyetlerin çöküşüyle etkisini
kaybetmiş bir kültür. Ancak Ortodoks kilisesi Etiyopya siyasetinde hala baskın
bir role sahip. İslam ise çok sayıda olumsuzluğa rağmen genişleyen bir yapıya
sahip.
Addis Ababa hızlı büyüyen bir şehir. Şehrin kenar semtlerinde
tokivari yeni konut projeleri yükseliyor. Şehir genişledikçe şehrin kırsalında
yaşayan kitleler arazilerini kaybetme korkusuyla huzursuzlanıyorlar. Oromiya
halkı kızdıran bu genişleme zaman zaman düşük tansiyonlu gerileme yol açmakta.
Pek çok Afrika ülkesi gibi Etiyopya da çok dilli ve çok
kültürlü bir yapıya sahip. Oromiya en kalabalık etnik grubu oluşturuyor.
Tigray, Amhara, Afar, Güney toplulukları, Gambela, Benishangul-Gumaz ve Somali
ülkenin etnik haritasına göre belirlenmiş diğer eyaletler. Ülkede 80’in
üzerinde değişik etnik grup bulunmakta. Ancak Amhara kültürü gerek imparatorluk
gerekse de Oktadoks gelenek nedeniyle ülke genelindeki baskın kültür. Bu yüzden
de en önemli resmi dil.
1974 yılı Etiyopya tarihi açısından önemli bir dönüm noktası.
Binlerce yıllık imparatorluk geleneğinin sona erdiği bu tarihte Marksist Derg
rejimi iş başına gelerek topluma yeni bir ideoloji aşılarken ülkenin Sovyet
bloğuna yakınlaşmasını sağladı. O tarihe kadar Batı tarafından desteklenen
Etiyopya için bu Amerika’nın desteğini geri çekmesi anlamına geliyordu. Şu an
işbaşındaki iktidar partisinin kurulması da 1974 devrimine bir tepki olarak
başlayan silahlı Tigray Halkı Kurtuluş Hareketinin kurulmasıyla gerçekleşti. Bu
süreç aynı zamanda Eritre’nin bağımsızlığına giden yolun açılmasını da sağladı.
1991’de Etiyopya’dan ayrılığını ilan ederek de
facto bağımsızlık kazanan Eritre 1993 yılında uluslararası kamuoyunun
tanımasıyla tam bağımsızlık kazandı.
Neredeyse tamamı Müslüman olan Somali eyaleti tipik Somali
özellikleri barındıran bir coğrafya. Eyalet başkenti Jigjiga’da ağzında misvak,
geleneksel renkli eteklerle dolaşan erkekler Mogadişu’da olduğunuz izlenimi
veriyor. Soğuk Savaş yıllarının getirdiği jeopolitik çekişmenin belki de
Afrika’da en fazla hissedildiği yer burası. 1977’nin ortalarında Somali
ordusunun Etiyopya’ya girmesiyle başlayan Ogedan savaşı Soğuk Savaş’ın önemli
bir çekişmesiydi. Dire Dawa’ya kadar ilerleyen Somali ordusu ancak Etiyopya’daki
Maksist rejimi korumak için Küba, Güney Yemen ve Sovyetlerden gelen asker ve
uzmanların yardımıyla durdurulabilmişti. O günlere ait izler yok artık. Sovyet
tanklarının havada süzülerek indirme yaptığı Jigjiga’nın dışındaki geniş düzlük
arazide göçebe çadırlarının arasında develer ve keçiler otluyor sadece. Ama
Ogedan Savaşı olarak bilinen bu çekişme Somali-Etiyopya siyasetinin omurgasını
oluşturan önemli bir kırılma noktası.
Jigjiga-Dire Dawa arasında yeralan Harar şehrinin tanıdık bir
havası var. Yüksek duvarlarla çevrili bu küçük şehire açılan beş ayrı kapı
bulunuyor. Unesco tarafından korumaya alınan bu şehrin dar yollarında yürürken karşınıza
çıkan küçük mütevazı mescitler, başıboş keçiler, koşuşan çocuklar, seyyar
satıcılar ve avlulu evler yüreğimize huzur veriyor. Oraya ulaşana kadar
çektiğimiz yorgunluğu unutup biran önce şehri tanımak, insanlarıyla sohbet
etmek telaşına kapılıyoruz. Buna benzer hislerle Harar sokaklarını adımlarken
renkli vitray camlarıyla ahşap bir konak çıkıyor karşımıza. Müze haline gelmiş
bu konak Fransız Şair Arthur Rimbaud’un ölmeden önce son yıllarını geçirdiği
yer. Şehrin sokaklarında karşılaştığımız diğer bir konak ise bir zamanlar
Osmanlı’nın konsolosluğu olarak kullanılmış konak. Restorasyon çalışmalarının
yürütüldüğü konak öğrendiğimize göre Turizm Bakanlığı tarafından Osmanlı
eserlerinin sergilendiği bir müzeye dönüştürülecekmiş.
Dış görünüşleriyle kendine has özellikler barındıran Afar
halkı ise oldukça geleneksel bir yaşam sürmekteler. Göçebe çadırları ve
develerin oluşturduğu mizansen modern dünyanın dışına taşıyor bizi adeta. Afar
oldukça sıcak ve kurak bir iklime sahip. Engebeli ve kayalık bir yapıya sahip. Bu
insanların gündelik yaşantısına her alanda yansıyor. Su en büyük ihtiyaç bu
yörede. Afar eyaleti de Somali ve Oromiya eyaletleri gibi şimdilerde yetersiz
yağışlar nedeniyle kuraklık ve gıda krizi tehdidi altında.
Afar’da “dagu” diye adlandırılan geleneksel bir haber iletişim
ağı yürürlükte. Bu gelenek İslam’da hadis aktarım geleneğine çok benziyor ama
sistem önemli haberlerin ulaştırılması için kullanılıyor. İki yolcu
karşılaştığında bir müddet birlikte sohbet ediyorlar. Birbirlerine haber
niteliği taşıyan gördükleri veya duydukları şeyleri anlatıyorlar. Aralarında
bir güven oluşursa öğrendikleri yeni haberleri gittikleri yerlere taşıyorlar.
Bu sistemin işleyişindeki en önemli unsur güvenirlilik. Asıl haber taşımanın
ceza ve yaptırımları bulunmakta. Bir kabile mensubunun yanlış haberler yayması
o kabile için büyük bir utanç. Bu yüzden herkes çok dikkatli. Bu sistem
sayesinde önemli haberler ağızdan ağıza güvenli bir şekilde dolaşarak ücra
köylere kadar ulaşıyor.
Afar’da bulunduğumuz süre zarfında bizim için de bir dagu
yaydılar. Yanımızda bize eşlik eden Salih “Türkiye’den gelen bir kafile şu an
Afar’da, bize yardım için geldiler.” şeklinde haberleştirdiği daguyu gördüğü
insanlara aktararak bu haberin çok ücra köylere ulaşmasını sağladı. Bu zamana
kadar yapmış olduğum Afrika ziyaretlerimde daha önce böyle bir adet ile hiç
karşılaşmamıştım. Bu da benim için oldukça özel bir hadise olarak kişisel
tarihime geçti.
Etiyopya hakkında anlatılacak ve yazılacak çok şey var
elbette. İlk Hicret hadisesi ve Hz. Bilal-i Habeşi’nin varlığı bile bu beldenin
gözümüzdeki değerini göstermek için yeterli sanırım. Anlatmış olduğumuz bu kısa
bilgileri bir başlangıç sayıp ülke hakkında daha fazlasını okuyup öğrenmeniz
dileğiyle.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder