Perşembe, Haziran 23, 2016

ETİYOPYA İZLENİMLERİ
Serhat Orakçı
İNSAMER
http://insamer.com/tr/etiyopya-izlenimleri_295.html


Günümüzde Etiyopya insanlığın beşiği olarak kabul ediliyor. Bu iddia 1974 yılında Afar eyaletinin Hadara şehrinde bulunan 3.2 milyon yıllık bir iskelet grubuna dayandırılıyor. Beatles’ın bir şarkısından esinlenilerek “Lucy” ismi verilen bu iskelet grubu arkeologlara göre insanlığın atası. Bu görüş doğrultusunda Etiyopya yani Habeşistan ilk medeniyetin yeşerdiği yer.

Hem Yahudiliğin ve hem de Hıristiyanlığın henüz bu dinlerin peygamberleri hayattayken Habeşistan’a ulaştığına inanılır. İslam için de aynısı geçerlidir. Bizler Habeşistan’ı ilk Hicret’le, Çağrı filmindeki meşhur Kral Necaşi sahnesi ile biliyoruz. Mekke’de dara düşen ilk dindaşlarımıza Kral’ın kucak açmasıyla, sahip çıkmasıyla biliyoruz. Her daim hatırlanması gereken bu mühim hadise İslam’ın 614’te bu topraklara ilk ziyaretiydi. Bir sonra yıl ikinci kafilenin ulaşmasıyla sayı daha da arttı. Habeşistan İslam’ın Mekke’den sonraki ikinci yurdu oldu böylece. İslamiyet, Yahudilik ve Hristiyanlığın yanyana yaşadığı bu ülke Afrika’nın Kudüs’ü. Her ne kadar hızla Batılılaşsa da Etiyopya’nın bir yüzü Doğu’yu yansıtıyor.  

Gerek arkeolojik kazılar gerekse de ilahi dinlerin varlığı bu beldeyi hem bilim insanları hem de din adamları için önemli kılıyor. Etiyopya’ya ilgi duyanlar bu iki kesimle sınır değil elbette son zamanlarda iş adamları ve yatırımcılar da Etiyopya ile yakından ilgileniyor. Ülkeye girdiğiniz ilk andan itibaren bunu hissetmeniz mümkün.

Etiyopya Afrika’da denize kıyısı olmayan en kalabalık ülke. Günümüz nüfusu 100 milyona yaklaşmış durumda. Nüfus yoğunluğunu ülkenin başkenti Addis Ababa’da hissetmek mümkün. Şehrin merkezi her daim kalabalık. Çin tarafından yapılan hafif raylı tramvay ülkedeki modernleşmenin sembolü haline gelmiş. İnşaat şantiyeleri ve yükselen yeni apartman blokları Addis’in çehresini değiştiriyor. “Yeni çiçek” anlamına gelen Addis Ababa İmparator II. Menelik tarafından 1886’da kurulmuş yeni bir şehir. Kurulalı çok fazla olmasa da deniz seviyesinden 2.355 metre yükseklikteki şehir 2.7 milyon nüfusuyla şimdiden Afrika’nın en büyük metropollerinden biri haline gelmiş bile. Etiyopya günümüzde Afrika Birliği’ne ev sahipliği yapıyor bu yüzden başkent Addis çok sayıda yabancı diplomatik misyonu ağırlıyor. Sadece şehir değil Etiyopya’nın bazı kurumları da oldukça hızlı büyüyor. Afrika’nın en büyük havayolu şirketi haline gelen Etiyopya Hava Yolları yeni açtığı hatlarla kıta dışına da çok sayıda yolcu taşıyor. 

Afrika’da sömürüye maruz kalmayan tek ülke olmasıyla övünüyor Etiyopyalılar. Haklı bir övgü elbette. İki kez İtalya’nın kuşatmasını bir kez de Somali kuşatmasını bertaraf etmişler. Sömürüye maruz kalmasa da Etiyopya’nın metropol hayatı Batı’ya dönük bir yüz. Her ne kadar ülkenin altyapısı Çin tarafından yapılsa da Etiyopya hızla Batılılaşan bir ülke. Hissedilen diğer üç önemli kültür ise Ortodoksluk, İslam ve Komünizm. Her ne kadar Komünizm havası sadece bazı mekan isimleri ve mimaride yaşasa da Sovyetlerin çöküşüyle etkisini kaybetmiş bir kültür. Ancak Ortodoks kilisesi Etiyopya siyasetinde hala baskın bir role sahip. İslam ise çok sayıda olumsuzluğa rağmen genişleyen bir yapıya sahip.

Addis Ababa hızlı büyüyen bir şehir. Şehrin kenar semtlerinde tokivari yeni konut projeleri yükseliyor. Şehir genişledikçe şehrin kırsalında yaşayan kitleler arazilerini kaybetme korkusuyla huzursuzlanıyorlar. Oromiya halkı kızdıran bu genişleme zaman zaman düşük tansiyonlu gerileme yol açmakta.     

Pek çok Afrika ülkesi gibi Etiyopya da çok dilli ve çok kültürlü bir yapıya sahip. Oromiya en kalabalık etnik grubu oluşturuyor. Tigray, Amhara, Afar, Güney toplulukları, Gambela, Benishangul-Gumaz ve Somali ülkenin etnik haritasına göre belirlenmiş diğer eyaletler. Ülkede 80’in üzerinde değişik etnik grup bulunmakta. Ancak Amhara kültürü gerek imparatorluk gerekse de Oktadoks gelenek nedeniyle ülke genelindeki baskın kültür. Bu yüzden de en önemli resmi dil.   

1974 yılı Etiyopya tarihi açısından önemli bir dönüm noktası. Binlerce yıllık imparatorluk geleneğinin sona erdiği bu tarihte Marksist Derg rejimi iş başına gelerek topluma yeni bir ideoloji aşılarken ülkenin Sovyet bloğuna yakınlaşmasını sağladı. O tarihe kadar Batı tarafından desteklenen Etiyopya için bu Amerika’nın desteğini geri çekmesi anlamına geliyordu. Şu an işbaşındaki iktidar partisinin kurulması da 1974 devrimine bir tepki olarak başlayan silahlı Tigray Halkı Kurtuluş Hareketinin kurulmasıyla gerçekleşti. Bu süreç aynı zamanda Eritre’nin bağımsızlığına giden yolun açılmasını da sağladı. 1991’de Etiyopya’dan ayrılığını ilan ederek de facto bağımsızlık kazanan Eritre 1993 yılında uluslararası kamuoyunun tanımasıyla tam bağımsızlık kazandı. 

Neredeyse tamamı Müslüman olan Somali eyaleti tipik Somali özellikleri barındıran bir coğrafya. Eyalet başkenti Jigjiga’da ağzında misvak, geleneksel renkli eteklerle dolaşan erkekler Mogadişu’da olduğunuz izlenimi veriyor. Soğuk Savaş yıllarının getirdiği jeopolitik çekişmenin belki de Afrika’da en fazla hissedildiği yer burası. 1977’nin ortalarında Somali ordusunun Etiyopya’ya girmesiyle başlayan Ogedan savaşı Soğuk Savaş’ın önemli bir çekişmesiydi. Dire Dawa’ya kadar ilerleyen Somali ordusu ancak Etiyopya’daki Maksist rejimi korumak için Küba, Güney Yemen ve Sovyetlerden gelen asker ve uzmanların yardımıyla durdurulabilmişti. O günlere ait izler yok artık. Sovyet tanklarının havada süzülerek indirme yaptığı Jigjiga’nın dışındaki geniş düzlük arazide göçebe çadırlarının arasında develer ve keçiler otluyor sadece. Ama Ogedan Savaşı olarak bilinen bu çekişme Somali-Etiyopya siyasetinin omurgasını oluşturan önemli bir kırılma noktası.  

Jigjiga-Dire Dawa arasında yeralan Harar şehrinin tanıdık bir havası var. Yüksek duvarlarla çevrili bu küçük şehire açılan beş ayrı kapı bulunuyor. Unesco tarafından korumaya alınan bu şehrin dar yollarında yürürken karşınıza çıkan küçük mütevazı mescitler, başıboş keçiler, koşuşan çocuklar, seyyar satıcılar ve avlulu evler yüreğimize huzur veriyor. Oraya ulaşana kadar çektiğimiz yorgunluğu unutup biran önce şehri tanımak, insanlarıyla sohbet etmek telaşına kapılıyoruz. Buna benzer hislerle Harar sokaklarını adımlarken renkli vitray camlarıyla ahşap bir konak çıkıyor karşımıza. Müze haline gelmiş bu konak Fransız Şair Arthur Rimbaud’un ölmeden önce son yıllarını geçirdiği yer. Şehrin sokaklarında karşılaştığımız diğer bir konak ise bir zamanlar Osmanlı’nın konsolosluğu olarak kullanılmış konak. Restorasyon çalışmalarının yürütüldüğü konak öğrendiğimize göre Turizm Bakanlığı tarafından Osmanlı eserlerinin sergilendiği bir müzeye dönüştürülecekmiş.

Dış görünüşleriyle kendine has özellikler barındıran Afar halkı ise oldukça geleneksel bir yaşam sürmekteler. Göçebe çadırları ve develerin oluşturduğu mizansen modern dünyanın dışına taşıyor bizi adeta. Afar oldukça sıcak ve kurak bir iklime sahip. Engebeli ve kayalık bir yapıya sahip. Bu insanların gündelik yaşantısına her alanda yansıyor. Su en büyük ihtiyaç bu yörede. Afar eyaleti de Somali ve Oromiya eyaletleri gibi şimdilerde yetersiz yağışlar nedeniyle kuraklık ve gıda krizi tehdidi altında.

Afar’da “dagu” diye adlandırılan geleneksel bir haber iletişim ağı yürürlükte. Bu gelenek İslam’da hadis aktarım geleneğine çok benziyor ama sistem önemli haberlerin ulaştırılması için kullanılıyor. İki yolcu karşılaştığında bir müddet birlikte sohbet ediyorlar. Birbirlerine haber niteliği taşıyan gördükleri veya duydukları şeyleri anlatıyorlar. Aralarında bir güven oluşursa öğrendikleri yeni haberleri gittikleri yerlere taşıyorlar. Bu sistemin işleyişindeki en önemli unsur güvenirlilik. Asıl haber taşımanın ceza ve yaptırımları bulunmakta. Bir kabile mensubunun yanlış haberler yayması o kabile için büyük bir utanç. Bu yüzden herkes çok dikkatli. Bu sistem sayesinde önemli haberler ağızdan ağıza güvenli bir şekilde dolaşarak ücra köylere kadar ulaşıyor.

Afar’da bulunduğumuz süre zarfında bizim için de bir dagu yaydılar. Yanımızda bize eşlik eden Salih “Türkiye’den gelen bir kafile şu an Afar’da, bize yardım için geldiler.” şeklinde haberleştirdiği daguyu gördüğü insanlara aktararak bu haberin çok ücra köylere ulaşmasını sağladı. Bu zamana kadar yapmış olduğum Afrika ziyaretlerimde daha önce böyle bir adet ile hiç karşılaşmamıştım. Bu da benim için oldukça özel bir hadise olarak kişisel tarihime geçti.


Etiyopya hakkında anlatılacak ve yazılacak çok şey var elbette. İlk Hicret hadisesi ve Hz. Bilal-i Habeşi’nin varlığı bile bu beldenin gözümüzdeki değerini göstermek için yeterli sanırım. Anlatmış olduğumuz bu kısa bilgileri bir başlangıç sayıp ülke hakkında daha fazlasını okuyup öğrenmeniz dileğiyle.   

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder