Harar’da Huzur Bulan
Huzursuz: Rimbaud
Serhat Orakçı
CF Dergi, 80, Nisan 2016
Bundan 136 yıl önce Jean Nicolas Arthur Rimbaud isimli genç bir
şair Aden’e doğru yola koyulur. Henüz 26 yaşındadır. Sakin bir hayat, düzenli
bir iş hayatı istemektedir sadece. Fransa’nın bohemliğinden, içki âlemlerinden,
salon toplantılarından, şehrin ikiyüzlülüğünden çokça sıkılmış ruhunu yatıştırmak
için yeni maceralara atılmaktadır. Aydınlanışlar’da şöyle dillendirir
huzursuzluğunu: “Ben bir faniyim ve modern sanılan büyük bir şehrin hiç de memnun olmayan
bir adamıyım…”
Şair Verlaine ile takılır. Bir süre Avrupa kentlerinde
dolaşır Rimbaud. Yoksuldur. Bacaklarına fazlasıyla güvenmektedir. Hatta yürüyerek
Avrupa turu yapacak kadar. Ama huzursuzluğu dinmez. Cehennemde bir mevsimde
şöyle der: “Günüm doldu. Avrupa’yı terk ediyorum. Deniz havası ciğerlerimi
yakacak. Bilinmedik iklimler tenimi esmerleştirecek.”
Mısır’a oradan da Kıbrıs’a geçer. Dikiş tutturamayınca
Kızıldeniz üzerinden Yemen’in Aden şehrine yönelir. Şiir yazmayı bırakalı tam
beş yıl olmuştur. Gezip gördüğü yerlerden sadece mektuplar yazmaktadır ailesine.
Fransız şiiri üzerine ya da Rimbaud üzerine uzman biri
değilim. O yüzden Rimbaud’un şiiri üzerine kelam etmeyeceğim. Hakkında
yazılanlardan anladığım kadarıyla sıkı bir şair kendisi. Henüz 21 yaşındayken
şiirde zirveyi görmüş, dört yıllık şairliği bile dönemlere ayrılan bir deha. Beni
asıl ilgilendiren Rimbaud’un son yıllarını geçirdiği küçük bir şehir sadece.
Aden’de yaşam şartlarını zorlu bulan ve bunaltıcı sıcaktan
yakınan Rimbaud bir müddet sonra Harar’da karar kılar. Zaten Aden, Zeyla ve
Harar arasında kervan yolculukları yapmıştır. Yemen, Somali ve Etiyopya
arasında mal getirip götürmektedir.
Harar ticaret kervanlarının geçiş güzergâhındadır. Etrafı dört
metre yüksekliğinde surlarla çevrili şehir bir tepeye fes gibi oturmuştur. Şehre
beş kapıdan girilir. Şehrin içinde tespih haneleri gibi dizilmiş 99 küçük
mescit her dâim halkın hizmetine açıktır. Osmanlı’dan izler taşır. Evliyalar
şehri olarak bilinir. Sokaklar birbirine öyle yakındır ki eski Şam sokaklarını
andırır. Harar bir yüzüyle Doğu Afrika’da sufiliğin merkezlerindendir bir
yüzüyle de tüccarların uğrak yeridir. Havadar ve yeşildir. Rimbaud ömrünün geri
kalan kısmını burada geçirir. Şimdilerde müze haline getirilen vitray camlı,
geniş ahşap konakta bir oda kiralar.
Rimbaud kahve, fildişi, miskotu, deri ve silah ticareti
yapmaktadır. Harar’da kahve ticareti yapan ilk Avrupalı’dır. Çoğu zaman kahve
çuvallarının arasında uyur. 1884’te Ogedan raporunu yazar. Günümüz Etiyopya’sının
Somali eyaletini kapsayan Ogedan hakkında gözlemlerini aktarır. Bu rapor
Paris’te Coğrafya Cemiyeti tarafından yayınlanır. Silah işine bulaşır. II.
Menelik’e sattığı modası geçmiş 2.040 tüfek ve 60.000 mermi kralın civardaki
kabilelere karşı yürüttüğü savaşta kullanılarak Menelik’in yayılmacı siyasetine
hizmet edecektir. Ve aynı zamanda II. Menelik’in civardaki Müslüman kabileleri
ele geçirmesini kolaylaştırır.
Rimbaud’un Harar’da geçirdiği son dönem farklı yorumlara
açıktır. Bir görüşe göre bu dönemde huzuru bulmuştur. Başka görüşlere göre
parayı ve sonunda belasını bulmuştur. Bir ajan, kâşif, tüccar, gezgin, fırsat
avcısı olarak karşımıza çıkar. Müslüman olduğu yönünde zayıf iddialar dillendirilir.
Artık Rimbaud şairlikten ziyade Avrupalı bir tüccar ve kâşif
kimliğiyle karşımızdadır. Doğu Afrika’nın çeşitli yerlerine keşif gezileri
düzenleyecek buralarda ticari bağlantılar kuracaktır. Hayatından memnundur.
Avrupa’dan getirttiği fotoğraf makinesi ile fotoğraflar çekmektedir. Harar’ı fotoğraflar.
Bunlardan bazıları günümüze kadar ulaşır. Rimbaud burada İslam’la,
Müslümanlarla yakınlaşır. Kaldığı süre zarfında Arapça ve Hararca öğrenerek
yörenin kültürüne aşinalık kazanır. Hatta Kur’an-ı Kerim’e ilgi duyar.
Yaşanmamış bir hayata özlem duyar. Bir aile kurmadığı ve bir
oğlu olmadığı için yakınır. Zaman zaman kendini tanımadığı ırkların arasında
sıkışmış hisseder. Canı sıkılır. Yöre halkı Fransa’dan özel olarak gönderilmiş
bir ajan olduğundan kuşkulanmaktadır. Bu yılların emperyal Avrupa devletlerinin
kıyasıya Afrika kapışmasına girdiği yıllar olduğu düşünülürse pek de haksız bir
endişe sayılmaz. Fransa’nın gözü günümüz Cibuti topraklarındadır.
Harar’da hayat Paris’ten farklı akmaktadır elbette. Dar
sokaklarında keçilerin dolaştığı, beş vakit ezan sesinin yükseldiği, erkeklerin
fesle beyaz cellabiyelerle dolaştığı şehir şaire huzur verir. “Allah
kerim” demesini öğrenir burada. 1883’te yazdığı bir mektupta şöyle
diyecektir: “Bana politika haberlerinden söz ediyorsunuz. Ah, keşke bunların beni
hiç ilgilendirmediğini bir bilseydiniz. İki yıldan fazla oluyor, elime bir tek
gazete bile almadım. Şimdi bütün bu tartışmalar benim için anlamsız. Tıpkı
Müslümanlar gibi inanıyorum, olacak olan olacaktır, hepsi bu.”
Rimbaud 1891’de dizkapağında oluşan şişlik yüzünden Harar’dan
ayrılmak zorunda kalır. Aden üzerinden Marsilya’ya varır. Burada bacağını
kaybeder. Yani en çok güvendiği uzvunu… Umutsuzluğa kapılır. Harar’a geri
dönmek isteyecektir, ömrünü orada tamamlamak niyetindedir ama kısa bir süre
sonra hayata veda eder.
O Harar’ı sevmiştir ve orada huzur bulmuştur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder