Perşembe, Haziran 23, 2016

Harar’da Huzur Bulan Huzursuz: Rimbaud
Serhat Orakçı
CF Dergi, 80, Nisan 2016

Bundan 136 yıl önce Jean Nicolas Arthur Rimbaud isimli genç bir şair Aden’e doğru yola koyulur. Henüz 26 yaşındadır. Sakin bir hayat, düzenli bir iş hayatı istemektedir sadece. Fransa’nın bohemliğinden, içki âlemlerinden, salon toplantılarından, şehrin ikiyüzlülüğünden çokça sıkılmış ruhunu yatıştırmak için yeni maceralara atılmaktadır. Aydınlanışlar’da şöyle dillendirir huzursuzluğunu: “Ben bir faniyim ve modern sanılan büyük bir şehrin hiç de memnun olmayan bir adamıyım…”

Şair Verlaine ile takılır. Bir süre Avrupa kentlerinde dolaşır Rimbaud. Yoksuldur. Bacaklarına fazlasıyla güvenmektedir. Hatta yürüyerek Avrupa turu yapacak kadar. Ama huzursuzluğu dinmez. Cehennemde bir mevsimde şöyle der: “Günüm doldu. Avrupa’yı terk ediyorum. Deniz havası ciğerlerimi yakacak. Bilinmedik iklimler tenimi esmerleştirecek.”

Mısır’a oradan da Kıbrıs’a geçer. Dikiş tutturamayınca Kızıldeniz üzerinden Yemen’in Aden şehrine yönelir. Şiir yazmayı bırakalı tam beş yıl olmuştur. Gezip gördüğü yerlerden sadece mektuplar yazmaktadır ailesine.

Fransız şiiri üzerine ya da Rimbaud üzerine uzman biri değilim. O yüzden Rimbaud’un şiiri üzerine kelam etmeyeceğim. Hakkında yazılanlardan anladığım kadarıyla sıkı bir şair kendisi. Henüz 21 yaşındayken şiirde zirveyi görmüş, dört yıllık şairliği bile dönemlere ayrılan bir deha. Beni asıl ilgilendiren Rimbaud’un son yıllarını geçirdiği küçük bir şehir sadece.

Aden’de yaşam şartlarını zorlu bulan ve bunaltıcı sıcaktan yakınan Rimbaud bir müddet sonra Harar’da karar kılar. Zaten Aden, Zeyla ve Harar arasında kervan yolculukları yapmıştır. Yemen, Somali ve Etiyopya arasında mal getirip götürmektedir.

Harar ticaret kervanlarının geçiş güzergâhındadır. Etrafı dört metre yüksekliğinde surlarla çevrili şehir bir tepeye fes gibi oturmuştur. Şehre beş kapıdan girilir. Şehrin içinde tespih haneleri gibi dizilmiş 99 küçük mescit her dâim halkın hizmetine açıktır. Osmanlı’dan izler taşır. Evliyalar şehri olarak bilinir. Sokaklar birbirine öyle yakındır ki eski Şam sokaklarını andırır. Harar bir yüzüyle Doğu Afrika’da sufiliğin merkezlerindendir bir yüzüyle de tüccarların uğrak yeridir. Havadar ve yeşildir. Rimbaud ömrünün geri kalan kısmını burada geçirir. Şimdilerde müze haline getirilen vitray camlı, geniş ahşap konakta bir oda kiralar.

Rimbaud kahve, fildişi, miskotu, deri ve silah ticareti yapmaktadır. Harar’da kahve ticareti yapan ilk Avrupalı’dır. Çoğu zaman kahve çuvallarının arasında uyur. 1884’te Ogedan raporunu yazar. Günümüz Etiyopya’sının Somali eyaletini kapsayan Ogedan hakkında gözlemlerini aktarır. Bu rapor Paris’te Coğrafya Cemiyeti tarafından yayınlanır. Silah işine bulaşır. II. Menelik’e sattığı modası geçmiş 2.040 tüfek ve 60.000 mermi kralın civardaki kabilelere karşı yürüttüğü savaşta kullanılarak Menelik’in yayılmacı siyasetine hizmet edecektir. Ve aynı zamanda II. Menelik’in civardaki Müslüman kabileleri ele geçirmesini kolaylaştırır.   

Rimbaud’un Harar’da geçirdiği son dönem farklı yorumlara açıktır. Bir görüşe göre bu dönemde huzuru bulmuştur. Başka görüşlere göre parayı ve sonunda belasını bulmuştur. Bir ajan, kâşif, tüccar, gezgin, fırsat avcısı olarak karşımıza çıkar. Müslüman olduğu yönünde zayıf iddialar dillendirilir.
Artık Rimbaud şairlikten ziyade Avrupalı bir tüccar ve kâşif kimliğiyle karşımızdadır. Doğu Afrika’nın çeşitli yerlerine keşif gezileri düzenleyecek buralarda ticari bağlantılar kuracaktır. Hayatından memnundur. Avrupa’dan getirttiği fotoğraf makinesi ile fotoğraflar çekmektedir. Harar’ı fotoğraflar. Bunlardan bazıları günümüze kadar ulaşır. Rimbaud burada İslam’la, Müslümanlarla yakınlaşır. Kaldığı süre zarfında Arapça ve Hararca öğrenerek yörenin kültürüne aşinalık kazanır. Hatta Kur’an-ı Kerim’e ilgi duyar.

Yaşanmamış bir hayata özlem duyar. Bir aile kurmadığı ve bir oğlu olmadığı için yakınır. Zaman zaman kendini tanımadığı ırkların arasında sıkışmış hisseder. Canı sıkılır. Yöre halkı Fransa’dan özel olarak gönderilmiş bir ajan olduğundan kuşkulanmaktadır. Bu yılların emperyal Avrupa devletlerinin kıyasıya Afrika kapışmasına girdiği yıllar olduğu düşünülürse pek de haksız bir endişe sayılmaz. Fransa’nın gözü günümüz Cibuti topraklarındadır.

Harar’da hayat Paris’ten farklı akmaktadır elbette. Dar sokaklarında keçilerin dolaştığı, beş vakit ezan sesinin yükseldiği, erkeklerin fesle beyaz cellabiyelerle dolaştığı şehir şaire huzur verir. “Allah kerim” demesini öğrenir burada. 1883’te yazdığı bir mektupta şöyle diyecektir: “Bana politika haberlerinden söz ediyorsunuz. Ah, keşke bunların beni hiç ilgilendirmediğini bir bilseydiniz. İki yıldan fazla oluyor, elime bir tek gazete bile almadım. Şimdi bütün bu tartışmalar benim için anlamsız. Tıpkı Müslümanlar gibi inanıyorum, olacak olan olacaktır, hepsi bu.”   

Rimbaud 1891’de dizkapağında oluşan şişlik yüzünden Harar’dan ayrılmak zorunda kalır. Aden üzerinden Marsilya’ya varır. Burada bacağını kaybeder. Yani en çok güvendiği uzvunu… Umutsuzluğa kapılır. Harar’a geri dönmek isteyecektir, ömrünü orada tamamlamak niyetindedir ama kısa bir süre sonra hayata veda eder.


O Harar’ı sevmiştir ve orada huzur bulmuştur.  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder