Perşembe, Haziran 23, 2016

KÖLE GEMİLERİNDEN MÜLTECİ BOTLARINA
Serhat ORAKÇI
İNSAMER
http://insamer.com/tr/kole-gemilerinden-multeci-botlarina_306.html

Endülüs’ün düşmesinin ardından agresif bir yayılmacılık sergileyen Avrupa güçleri Afrika-Yeni Dünya ve Avrupa arasında Atlantik köle ticaretini kurarak insanlık tarihinin en karanlık dönemini başlattılar. 15.yy’ın ortalarında başlayan bu süreç uzun yüz yıllar boyunca Afrikalıların vatanlarından kopartılarak bilmedikleri topraklarda plantasyon işçisi olmasıyla devam etti. Gemi dolusu istiflenmiş insan kitleleri aylar süren yolculuk sonucunda Yeni Dünya’ya ulaştılar. Ölenler, hasta olanlar veya cezalandırılanlar Atlantiğin azgın sularına atılarak köpek balıklarına terkedildiler. Yüzyıllar boyunca 15 milyon Afrikalı köle olarak Yeni Dünya’ya taşınırken 2.5 milyon insan yolda ve bir o kadarı da vardıktan hemen sonra şatlara adapte olamayarak hayatını kaybetti.

Avrupalı beyaz sınıf dışında hiçbir milletin “gerçek insan” sayılmadığı bu karanlık dönem sonrasında “kapitalizm” denen dünya ekonomik sistem şekillendi. Avrupa'daki ticari sermaye birikimi burjuva sınıfını doğururken teknik imkanların genişlemesi sonucu sanayileşmeye gidildi. Köle ihtiyacının ortadan kalktığı bu dönemde Avrupa’da kölelik yasaklandı. Artık insanların zoraki göç dönemi bitmiş gönüllü göç dönemi böylece başlamış oluyordu.

Batı dünyası ile diğer milletler arasındaki ekonomik refah seviyesi açıldıkça insanlar gönüllü olarak Batı’ya akın etmeye başlayacaktı. Beyin göçü denen hadisenin yanında ailesini geçindirmek ve daha iyi şartlarda yaşatmak isteği içinde olan Hindistanlı, Pakistanlı, Meksikalı göçmenler Batı’ya ulaşacaklardı. Ülkelerindeki iç savaş, çatışma ve baskıcı rejimlerden kaçanların sığınacağı ilk liman gene Batı olacaktı. Yaşam standartları ve koşulları kötü olsa da, alınan ücretler ortalamanın altında olsa da, varılan yerde kültürel asimilasyona maruz kalınsa da Batı’ya göç kişisel refah için en kestirme yoldu.   

Bugün de vatanlarında huzur bulamayan insanlar çareyi göç etmekte buluyorlar. Ekonomik refah seviyesi iyi durumda olan Avrupa ülkeleri sahil güvenlik önlemleri ve göçmen yasaları ile kısıtlamalara gitseler de gene de insanların bu tehlikeli yolculuğa çıkmasına engel olamıyorlar. Ölümü göze alan bu insanlar ne olursa olsun Avrupa’ya ulaşmakta kararlılar. Akdenizde sık sık batan istiflenmiş göçmen botlarına rağmen bu büyük yolculuğa çıkıyorlar. 2015’de Avrupa’ya denizden ulaşan göçmen sayısı 1.011.700 iken kara yolu ilen ulaşan göçmen sayısı 34.900 kişi. Sağsalim ulaşanların yanında bir de batan teknelerde can veren binlerce insan var.

Suriye, Afganistan, Irak, Eritre, Libya, Güney Sudan, Yemen ve Myanmar gibi ülkelerdeki siyasi kriz ve çatışma ortamı insanları göçe zorluyor. Akdeniz'de batan göçmen botları binlerce insanın hayatına mal oluyor. Uluslararası kurumların ve INGO’ların sahil güvenlik botları kurtarma operasyonlarında yetersiz; bu yüzden binlerce insan Kızıl Deniz ve Akdeniz’de boğularak can veriyor. Sadece son iki yılı içerisinde Kuzey Afrika’dan İtalya’ya ve Türkiye’den Yunanistan’a ulaşmak isterken 7.000 civarında insan batan teknelerde boğularak can verdi.

Kim çözecek bu sorunu? Elbette dünyadaki mevcut sistem yapısal değişiklik göstermedikçe kimse çözemeyecek bu sorunu. Sadece alınan tedbirlerle sayılar kontrol altına alınabilecek ya da daha komplike kurtarma operasyonları düzenlenecek ama insanların göç etme zorunluluğu  ortadan kalkmadıkça siyasi, dini veya ekonomik nedenlerle mevcut güzergahlardan ya da yeni alternatif güzergahlardan insan akışı devam edecek.

2015 Dünya Göç Raporu verilerine göre dünyamızda 232 milyon uluslararası göçmen ve 740 milyon civarında iç göçmen bulunmakta. Birleşmiş Milletlere bağlı BM Mültecilik Yüksek Komiserliği’ne kayıtlı mülteci statüsünde bulunanların sayısı 19.5 milyon. Bu da küresel düzlemde her 7-8 kişiden 1’inin göç ettiğini göstermekte. New York, Londra, Paris gibi mega şehirlerin yanında İstanbul, Kazablanka, Dubai, Pekin gibi şehirler de artık yüksek oranda uluslararası göç almaktalar. Hatta ara istasyon olarak adlandırılan göçmenlerin bir müddet konakladığı Tunus, Cezayir, İskenderiye gibi şehirler bile hızlı nüfus artışı yaşıyor. Pekçok ülkede büyük kitlelerin yaşadığı mülteci kampları bulunmakta. Diğer önemli bir gösterge de göçmenlerin ülkelerine geri dönüşünün oldukça düşük düzeylerde olması.    

Son yıllarda göçmenler Avrupa Birliği’nin korkulu rüyası haline geldi. Avrupa Birliği artan göçmen baskısı nedeniyle yeni tedbire giderken yeni strateji göçü Avrupa’ya yola çıkılmadan daha geçiş güzergahlarındayken sonlandırmak. Alman Spiegel’in deşifre ettiği Almanya’nın başını çektiği gizli görüşmeler bu stratejinin hayata geçililmesi için AB’nin üç yılda 8 Afrika ülkesine 40 milyon Sterlin ödeme yapacağı yönünde. Özellikle Afrika Boynuzu ülkelerini kapsayan bu ödeme göçmenleri bu ülkelerdeyken durdurmayı hedefliyor. Maddi yardımın yanında sahil güvenlik desteği, sınır kontrolünde kameralı sistemler kurulması gibi başka destekler de var. İşin ilginç yanı göçmen korkusu yüzünden Avrupa’nın, hakkında tutuklama kararı çıkartılan Sudan Devlet Başkanı Ömer El Beşir gibi isimlerle bile pazarlık yapmak zorunda kalması.   


Artık göçler dışardan bir göcün zorlaması yerine şartların zorlamasıyla gönüllü gerçekleşiyor. Kölelik dönemi resmen bitse de onun şekillendirdiği dünyada Batı-dışı toplumların çilesi sona ermiş değil. Bir zamanlar zorla köleleştirilen insanların akraba ve torunları şimdi dedelerinin yolundan bu yolculuğu gönüllü olarak sürdürmekteler.  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder