KÖLE
GEMİLERİNDEN MÜLTECİ BOTLARINA
Serhat ORAKÇI
İNSAMER
http://insamer.com/tr/kole-gemilerinden-multeci-botlarina_306.html
Endülüs’ün düşmesinin ardından
agresif bir yayılmacılık sergileyen Avrupa güçleri Afrika-Yeni Dünya ve Avrupa
arasında Atlantik köle ticaretini kurarak insanlık tarihinin en karanlık
dönemini başlattılar. 15.yy’ın ortalarında başlayan bu süreç uzun yüz yıllar
boyunca Afrikalıların vatanlarından kopartılarak bilmedikleri topraklarda
plantasyon işçisi olmasıyla devam etti. Gemi dolusu istiflenmiş insan kitleleri
aylar süren yolculuk sonucunda Yeni Dünya’ya ulaştılar. Ölenler, hasta olanlar
veya cezalandırılanlar Atlantiğin azgın sularına atılarak köpek balıklarına terkedildiler.
Yüzyıllar boyunca 15 milyon Afrikalı köle olarak Yeni Dünya’ya taşınırken 2.5
milyon insan yolda ve bir o kadarı da vardıktan hemen sonra şatlara adapte
olamayarak hayatını kaybetti.
Avrupalı beyaz sınıf dışında hiçbir
milletin “gerçek insan” sayılmadığı bu karanlık dönem sonrasında “kapitalizm”
denen dünya ekonomik sistem şekillendi. Avrupa'daki ticari sermaye birikimi
burjuva sınıfını doğururken teknik imkanların genişlemesi sonucu sanayileşmeye
gidildi. Köle ihtiyacının ortadan kalktığı bu dönemde Avrupa’da kölelik
yasaklandı. Artık insanların zoraki göç dönemi bitmiş gönüllü göç dönemi
böylece başlamış oluyordu.
Batı dünyası ile diğer milletler
arasındaki ekonomik refah seviyesi açıldıkça insanlar gönüllü olarak Batı’ya
akın etmeye başlayacaktı. Beyin göçü denen hadisenin yanında ailesini
geçindirmek ve daha iyi şartlarda yaşatmak isteği içinde olan Hindistanlı, Pakistanlı,
Meksikalı göçmenler Batı’ya ulaşacaklardı. Ülkelerindeki iç savaş, çatışma ve
baskıcı rejimlerden kaçanların sığınacağı ilk liman gene Batı olacaktı. Yaşam
standartları ve koşulları kötü olsa da, alınan ücretler ortalamanın altında
olsa da, varılan yerde kültürel asimilasyona maruz kalınsa da Batı’ya göç
kişisel refah için en kestirme yoldu.
Bugün de vatanlarında huzur bulamayan
insanlar çareyi göç etmekte buluyorlar. Ekonomik refah seviyesi iyi durumda
olan Avrupa ülkeleri sahil güvenlik önlemleri ve göçmen yasaları ile
kısıtlamalara gitseler de gene de insanların bu tehlikeli yolculuğa çıkmasına
engel olamıyorlar. Ölümü göze alan bu insanlar ne olursa olsun Avrupa’ya
ulaşmakta kararlılar. Akdenizde sık sık batan istiflenmiş göçmen botlarına
rağmen bu büyük yolculuğa çıkıyorlar. 2015’de Avrupa’ya denizden ulaşan göçmen
sayısı 1.011.700 iken kara yolu ilen ulaşan göçmen sayısı 34.900 kişi. Sağsalim
ulaşanların yanında bir de batan teknelerde can veren binlerce insan var.
Suriye, Afganistan, Irak, Eritre,
Libya, Güney Sudan, Yemen ve Myanmar gibi ülkelerdeki siyasi kriz ve çatışma
ortamı insanları göçe zorluyor. Akdeniz'de batan göçmen botları binlerce insanın
hayatına mal oluyor. Uluslararası kurumların ve INGO’ların sahil güvenlik
botları kurtarma operasyonlarında yetersiz; bu yüzden binlerce insan Kızıl
Deniz ve Akdeniz’de boğularak can veriyor. Sadece son iki yılı içerisinde Kuzey
Afrika’dan İtalya’ya ve Türkiye’den Yunanistan’a ulaşmak isterken 7.000
civarında insan batan teknelerde boğularak can verdi.
Kim çözecek bu sorunu? Elbette
dünyadaki mevcut sistem yapısal değişiklik göstermedikçe kimse çözemeyecek bu
sorunu. Sadece alınan tedbirlerle sayılar kontrol altına alınabilecek ya da
daha komplike kurtarma operasyonları düzenlenecek ama insanların göç etme
zorunluluğu ortadan kalkmadıkça siyasi,
dini veya ekonomik nedenlerle mevcut güzergahlardan ya da yeni alternatif
güzergahlardan insan akışı devam edecek.
2015 Dünya Göç Raporu verilerine göre
dünyamızda 232 milyon uluslararası göçmen ve 740 milyon civarında iç göçmen
bulunmakta. Birleşmiş Milletlere bağlı BM Mültecilik Yüksek Komiserliği’ne
kayıtlı mülteci statüsünde bulunanların sayısı 19.5 milyon. Bu da küresel
düzlemde her 7-8 kişiden 1’inin göç ettiğini göstermekte. New York, Londra,
Paris gibi mega şehirlerin yanında İstanbul, Kazablanka, Dubai, Pekin gibi
şehirler de artık yüksek oranda uluslararası göç almaktalar. Hatta ara istasyon
olarak adlandırılan göçmenlerin bir müddet konakladığı Tunus, Cezayir,
İskenderiye gibi şehirler bile hızlı nüfus artışı yaşıyor. Pekçok ülkede büyük
kitlelerin yaşadığı mülteci kampları bulunmakta. Diğer önemli bir gösterge de
göçmenlerin ülkelerine geri dönüşünün oldukça düşük düzeylerde olması.
Son yıllarda göçmenler Avrupa
Birliği’nin korkulu rüyası haline geldi. Avrupa Birliği artan göçmen baskısı
nedeniyle yeni tedbire giderken yeni strateji göçü Avrupa’ya yola çıkılmadan
daha geçiş güzergahlarındayken sonlandırmak. Alman Spiegel’in deşifre ettiği Almanya’nın
başını çektiği gizli görüşmeler bu stratejinin hayata geçililmesi için AB’nin
üç yılda 8 Afrika ülkesine 40 milyon Sterlin ödeme yapacağı yönünde. Özellikle
Afrika Boynuzu ülkelerini kapsayan bu ödeme göçmenleri bu ülkelerdeyken
durdurmayı hedefliyor. Maddi yardımın yanında sahil güvenlik desteği, sınır kontrolünde
kameralı sistemler kurulması gibi başka destekler de var. İşin ilginç yanı
göçmen korkusu yüzünden Avrupa’nın, hakkında tutuklama kararı çıkartılan Sudan
Devlet Başkanı Ömer El Beşir gibi isimlerle bile pazarlık yapmak zorunda
kalması.
Artık göçler dışardan bir göcün
zorlaması yerine şartların zorlamasıyla gönüllü gerçekleşiyor. Kölelik dönemi
resmen bitse de onun şekillendirdiği dünyada Batı-dışı toplumların çilesi sona
ermiş değil. Bir zamanlar zorla köleleştirilen insanların akraba ve torunları
şimdi dedelerinin yolundan bu yolculuğu gönüllü olarak sürdürmekteler.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder