Türkiye’nin Somali İmtihanı
Serhat ORAKÇI
Dünya Bülteni, Ağustos 2013
Somali Türkiye’nin Afrika açılımı
içinde özel bir öneme sahip çünkü artık Türkiye, uluslararası kamuoyu tarafından Somali
denklemi içinde bir aktör olarak değerlendiriliyor. Türkiye gerek insani alanda
yaptığı yardımlarla gerekse de Somali’de yaşanan insani krizlerin dünya
kamuoyuna duyurulmasında geçtiğimiz iki sene önemli bir rol oynadı.
Somali’yi konuşup tartışırken bir
noktanın altını özellikle çizmek gerek. Bugün Somali’yi ifade eden çizgiler
Somali’yi anlamamıza yetmiyor. Çünkü Somaliler bu çizgilerin dışına fazlasıyla
taşmış bir topluluk. Somali nüfusu Etiyopya’nın Ogedan bölgesi, Cibuti ve
Kenya’nın kuzey bölgelerini de içine alan geniş bir alanda yaşıyor. Ülkedeki
siyasi krizler nedeniyle yurt dışına göç eden ve bugün başta İngiltere olmak
üzere, İsviçre, ABD, Güney Afrika gibi ülkelerde yaşayan hatırı sayılır Somali
diasporası da bu taşkının bir parçası. Bu realite Somali’ye bakarken çizilen
sınır çizgilerinin dışına çıkmayı gerektiriyor.
Somali soğuk savaşın Afrika içinde
en çetin yaşandığı ülkeydi. ABD-SSCB gerilimi Etiyopya-Somali düzleminde
kutuplaşmaya, müttefik arayışına yol açtı. Soğuk Savaşın teknik ve finansal
imkanlarının fazlasıyla farkında olan Siad Berra bu gerilimi Somali’nin
çıkarları için kullanmaya çalıştı. Afrika’nın en büyük ordusunu kuran Berra belki
bir nebze de şansını fazlasıyla zorlamıştı. Somali ulusal kimliğinin yeniden
inşa edilmesi için yola çıkan Siad Berra’nın çantasında “Büyük Somali” projesi
vardı. Somali halkının yaşadığı topraklar tamamen özgürleştirilecek Kenya,
Etiyopya ve Cibuti’den geri alınacaktı. Bu projenin hayata geçirilmesi için 1977’de
harekete geçen Siad Berra Jigjiga ve Harrar’ı almasının ardından Etiyopya’nın
başkenti Addis Ababa’ya az kala SSCB tarafından durdurulabildi. Destek için
Küba’dan 20 bin asker ve Moskova’dan strateji uzmanları getirilmişti. 1978’de
Somali’nin Amerika’ya yaklaştığı yeni bir dönem başladı.
1991 yılında Siad Barre’nin
düşürülmesi ile başlayan dönem Somali tarihinde kaosun, kanunsuzluğun hakim
olduğu bir dönem oldu. Barre’nin düşürülmesi üzerine harekete geçen ABD
tarihinin en büyük operasyonlarından birini “operation restore hope” gerçekleştirdi.
Ancak hiç hesaba katılmamış gelişmeler Afrika Boynuzunda ABD’yi hezimete
uğratırken, ağır askeri kayıplar veren ABD geri çekilmek zorunda kaldı.
2005 yılına kadar geçen sürede
ülkedeki iç savaş tüm hızıyla devam ederken halkın temel ihtiyaçlarını
giderecek altyapıdan mahrum milyonlar çaresizlik içinde siyasete bulaşmış
kabilelerin çekişmesini izledi. Bu karışıklık içinde yeni umut olarak İslam
Mahkemeleri Birliği kuruldu ve kısa sürede bazı askeri, siyasi ve ekonomik
başarılara imza attı. 2006 yılında devreye giren Amerika İslamcı grupların
ülkeyi ele geçirmelerini önlemek için harekete geçerek Etiyopya askeri
birliklerini ileri sürdü. 2006 sonrası dönem yeniden kaosun hakim olduğu bir
dönem oldu.
İslam Mahkemeleri birliğinin
dağılmasının hemen ardından bu birliğe destek vermiş yeni bir grup ismini
duyurdu: El Şebab. Askeri alandan elde ettiği başarılar ile kısa sürede
dikkatleri üzerine çeken örgüt Somaliland ve Putland dışında kalan Somali
topraklarının çok büyük bir kısmını ele geçirmeyi başardı. Kendini “küresel
cihat” hareketi olarak konumlandıran El Şebab’ın önceliği Somali’deki
karışıklığı körükleyen Etiyopya, Kenya ve Batı tarafından kurdurulan yönetime
karşı mücadele etmekti.
2011 yılına gelindiğinde Somali
dünya tarihinin en büyük insani krizlerinden birini yaşıyordu. Kuraklık Doğu
Afrika’yı vururken yiyecek bulamayan halk ölümle burun buruna gelmişti. Ölümler
ve kitlesel göçler yaşandı. Türkiye üzerine düşen sorumluluğu gerçekleştirmek
için devreye girerek önemli bir hamle yaptı ve yardım seferberliği başlattı.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve beraberindeki heyet Somali’yi ziyaret etti.
Peşinden CHP lideri Kılıçdaroğlu Somalili mültecilerin yaşadığı Kenya’daki
Dadaab kampına gitti. STK’lar, TİKA, Kızılay, Diyanet, DSİ, AFAD gibi devlet
kuruluşları projeler üstlendi. Türkiye bir nebze olsun Somali halkının
takdirini kazanırken dış politika alanında da prestij kazandı. Türkiye’nin 1993
yılında kapatılan Somali elçiliği yeniden açıldı. Diploması tecrübesi olmayan
ancak insani yardım alanında tecrübeli bir isim büyükelçi olarak atandı. Türk
Hava Yollarının direk seferler başlatması ise adeta Somali’yi yeniden dünyaya
açtı.
İngiltere’de düzenlenen 1.Somali
Konferansı’nın ardından 2.Somali Konferansı İstanbul’da düzenlendi. Demeçler
verildi, ikili görüşmeler ve karşılıklı ziyaretler gerçekleştirildi.
Türkiye’nin Somali’ye yönelik yol haritası genel hatlarıyla şöyle şekillendi: İnsani yardım yapmak, kalkınma yardımı sağlamak, iki ülke arasındaki ekonomik
ilişkileri geliştirmek, Somali’de polis ve ordu gücünün kurulmasında rol
oynamak, Mogadişu’daki hükümet ile Somaliland arasında diyalog kurarak Somali’nin
bütünlüğünü sağlamak, Mogadişu’daki hükümet ile El Şebab arasında diyalog
kurulmasına yardımcı olmak.
Türkiye’nin Somali’deki son iki
yılına bakıldığında bu alanlarda bazı adımlar atıldığı görülebilir. Türkiye
büyük oranda STK’lar ve TİKA üzerinden insani yardım ve kalkınma yardımı
sağladı. İki ülke arasında ekonomik işbirliği başlatıldı. Somaliland ve
Mogadişu arasında diyalog kurulması için ara buluculuk yapıldı; iki tarafın en
üst düzey temsilcileri Ankara’da bir araya geldi. Somali polis, istihbarat ve
ordu gücünün tesis edilmesi için iki ülke arasında anlaşmalar imzalandı. El
Şebab’ın masaya oturtulması ve diyalog kanalın açılması için ise adım atılmadı
ya da atılamadı. En azından bu tarz bir girişim medyaya hiç yansımadı.
Geçtiğimiz günlerde Somali’nin
başkenti Mogadişu’da Türk elçiliğine düzenlenen bombalı saldırı oldukça önemli
bir gelişmeydi. El Şebab’ın üslendiği saldırının Ramazan ayında yapılması ise
zamanlama açısından manidar bence. Türkiye’nin Somali’de yoğunluk kazanması
hatırlanacağı gibi gene 2011 Ramazan olmuştu. İki yıl boyunca çok çeşitli
iddialar ortaya atılmıştı ancak bu saldırı ile El Şebab açıkça Türkiye’nin
Somali siyasetinden duyduğu rahatsızlığı dile getirmiş oldu.
Somali’de dörtlü bir yapı var.
Somaliland 1991’den beri bağımsızlık iddiasında ve bir nebze istikrar kanmış
bir yer. Yarı otonom Putland ise geçtiğimiz günlerde merkezi hükümet ile ipleri
kopardığını duyurdu. Mogadişu’daki devlet yapısı dış destek olmadan ayakta
kalamayacak kadar yeni ve zayıf. Somaliland, Putland ve Mogadişu dışında kalan
bölgenin kontrolü çok büyük oranda El Kaide’ye biat etmiş El Şebab kontrolünde.
El Şebab’ın da homojen bir yapı olduğunu söyleyemeyiz. Örgüt içinde görüş
ayrılığı bulunan çok sayıda alt grup bulunmakta.
AMISOM (Afrika Birliği Somali
Misyonu) içerisinde Burundi ve Uganda’dan paralı askerler görev yapıyor. Görevi
Mogadişu’daki devlet yapısını Şebab’a karşı korumak ve ayakta tutmak.
Askerlerin çoğunluğu Hıristiyan. Şebab girdiği çatışmalarda öldürdüğü
askerlerin kimliklerini ifşa ederek halktan destek bulmaya çalışıyor. Etiyopya
ve Kenya askerleri ise AMISOM’dan bağımsız birlikler bulunduruyor Somali’de.
Kenya ülkenin güneyinde Etiyopya’da doğusunda Şebab birlikleri ile çatışmaya
giriyorlar. Etiyopya’nın taleplerinin başında Kismayo limanının işletilmesi
geliyor. Denize kıyısı olmayan Etiyopya, Somali’nin güney sahilindeki
Kismayo’nun işletmesini alarak kendine yeni bir pencere açmak istiyor. Kenya
ise kendi kıyısındaki Mombasa limanına 300 mil uzaklıkta ki Kismayo’nun
alternatif bir liman olmasını istemiyor. Her iki ülke de Somali operasyonları
karşılığında Amerika’dan destek görüyor.
El Şebab ile Türkiye arasında gerilim
daha da tırmanabilir. Her ne kadar Türkiye Somali’nin gençlerini savaş
girdabından kurtarmak olarak düşünse de El Şebab Somali’den çok sayıda
öğrencinin burslu olarak Türkiye getirilmesine farklı bir yerden bakıyor. Örgütün
gözünde bu bir modernleştirme hareketi. Türkiye Somali’nin ona buna ihtiyaç
duymadan kendi polis, asker ve istihbarat gücünü oluşturmasını istese de bu
birliklerin El Şebab’a karşı savaşacağı da unutulmamalı.
Somali İslam toprağı sayılabilir;
netice de tamamı Müslüman olan tek Afrika ülkesi. Türkiye’de İslam
coğrafyasının önemli ülkelerinden biri. Somali’deki Türk elçisi de dindar bir
diplomat. Buna rağmen El Şebab Türkiye’ye karşı cephe alıyor ve saldırı
düzenliyorsa kimse güvende değil demektir. İki taraf arasında derin bir uçurum
var. Türkiye’nin Somali’de El Şebab’a karşı savaşacak ordu, polis ve istihbarat
birimlerini kurmadaki isteği sürdükçe El Şebab’ı ile Mogadişu arasında diyalog
kanalı açması imkansız görünüyor. El Şebab verdiği beyanatlarda açıkça
Türkiye’nin Somali’nin iç meselelerine karışmasından rahatsızlığını dile
getiriyor. Yaşanan bombalı saldırıyı fidye için adam kaçırmalar takip edebilir.
1998 yılında Amerika’nın Nairobi
elçiliğine yapılan saldırı sonrası başlattığı İslamcı terörist avı bu bölgede
hala devam ediyor. Umarız Türkiye’de aynı mantıkla meseleye yaklaşıp bu
kamplaşmanın tarafı olmaz. Bu uçurumu daha da derinleştirir ve Somali’de görev
yapan tüm sivil ve resmi Türk misyonlarını tehlikeye atar. Bombalı saldırı bir
dönüm noktasıdır ve Türkiye’nin Somali söylemlerini gözden geçirmesinde fayda
vardır.