Cuma, Ağustos 16, 2013

Türkiye’nin Somali İmtihanı
Serhat ORAKÇI
Dünya Bülteni, Ağustos 2013

Somali Türkiye’nin Afrika açılımı içinde özel bir öneme sahip çünkü artık Türkiye, uluslararası kamuoyu tarafından Somali denklemi içinde bir aktör olarak değerlendiriliyor. Türkiye gerek insani alanda yaptığı yardımlarla gerekse de Somali’de yaşanan insani krizlerin dünya kamuoyuna duyurulmasında geçtiğimiz iki sene önemli bir rol oynadı.

Somali’yi konuşup tartışırken bir noktanın altını özellikle çizmek gerek. Bugün Somali’yi ifade eden çizgiler Somali’yi anlamamıza yetmiyor. Çünkü Somaliler bu çizgilerin dışına fazlasıyla taşmış bir topluluk. Somali nüfusu Etiyopya’nın Ogedan bölgesi, Cibuti ve Kenya’nın kuzey bölgelerini de içine alan geniş bir alanda yaşıyor. Ülkedeki siyasi krizler nedeniyle yurt dışına göç eden ve bugün başta İngiltere olmak üzere, İsviçre, ABD, Güney Afrika gibi ülkelerde yaşayan hatırı sayılır Somali diasporası da bu taşkının bir parçası. Bu realite Somali’ye bakarken çizilen sınır çizgilerinin dışına çıkmayı gerektiriyor.

Somali soğuk savaşın Afrika içinde en çetin yaşandığı ülkeydi. ABD-SSCB gerilimi Etiyopya-Somali düzleminde kutuplaşmaya, müttefik arayışına yol açtı. Soğuk Savaşın teknik ve finansal imkanlarının fazlasıyla farkında olan Siad Berra bu gerilimi Somali’nin çıkarları için kullanmaya çalıştı. Afrika’nın en büyük ordusunu kuran Berra belki bir nebze de şansını fazlasıyla zorlamıştı. Somali ulusal kimliğinin yeniden inşa edilmesi için yola çıkan Siad Berra’nın çantasında “Büyük Somali” projesi vardı. Somali halkının yaşadığı topraklar tamamen özgürleştirilecek Kenya, Etiyopya ve Cibuti’den geri alınacaktı. Bu projenin hayata geçirilmesi için 1977’de harekete geçen Siad Berra Jigjiga ve Harrar’ı almasının ardından Etiyopya’nın başkenti Addis Ababa’ya az kala SSCB tarafından durdurulabildi. Destek için Küba’dan 20 bin asker ve Moskova’dan strateji uzmanları getirilmişti. 1978’de Somali’nin Amerika’ya yaklaştığı yeni bir dönem başladı.     

1991 yılında Siad Barre’nin düşürülmesi ile başlayan dönem Somali tarihinde kaosun, kanunsuzluğun hakim olduğu bir dönem oldu. Barre’nin düşürülmesi üzerine harekete geçen ABD tarihinin en büyük operasyonlarından birini “operation restore hope” gerçekleştirdi. Ancak hiç hesaba katılmamış gelişmeler Afrika Boynuzunda ABD’yi hezimete uğratırken, ağır askeri kayıplar veren ABD geri çekilmek zorunda kaldı.

2005 yılına kadar geçen sürede ülkedeki iç savaş tüm hızıyla devam ederken halkın temel ihtiyaçlarını giderecek altyapıdan mahrum milyonlar çaresizlik içinde siyasete bulaşmış kabilelerin çekişmesini izledi. Bu karışıklık içinde yeni umut olarak İslam Mahkemeleri Birliği kuruldu ve kısa sürede bazı askeri, siyasi ve ekonomik başarılara imza attı. 2006 yılında devreye giren Amerika İslamcı grupların ülkeyi ele geçirmelerini önlemek için harekete geçerek Etiyopya askeri birliklerini ileri sürdü. 2006 sonrası dönem yeniden kaosun hakim olduğu bir dönem oldu.

İslam Mahkemeleri birliğinin dağılmasının hemen ardından bu birliğe destek vermiş yeni bir grup ismini duyurdu: El Şebab. Askeri alandan elde ettiği başarılar ile kısa sürede dikkatleri üzerine çeken örgüt Somaliland ve Putland dışında kalan Somali topraklarının çok büyük bir kısmını ele geçirmeyi başardı. Kendini “küresel cihat” hareketi olarak konumlandıran El Şebab’ın önceliği Somali’deki karışıklığı körükleyen Etiyopya, Kenya ve Batı tarafından kurdurulan yönetime karşı mücadele etmekti.

2011 yılına gelindiğinde Somali dünya tarihinin en büyük insani krizlerinden birini yaşıyordu. Kuraklık Doğu Afrika’yı vururken yiyecek bulamayan halk ölümle burun buruna gelmişti. Ölümler ve kitlesel göçler yaşandı. Türkiye üzerine düşen sorumluluğu gerçekleştirmek için devreye girerek önemli bir hamle yaptı ve yardım seferberliği başlattı. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve beraberindeki heyet Somali’yi ziyaret etti. Peşinden CHP lideri Kılıçdaroğlu Somalili mültecilerin yaşadığı Kenya’daki Dadaab kampına gitti. STK’lar, TİKA, Kızılay, Diyanet, DSİ, AFAD gibi devlet kuruluşları projeler üstlendi. Türkiye bir nebze olsun Somali halkının takdirini kazanırken dış politika alanında da prestij kazandı. Türkiye’nin 1993 yılında kapatılan Somali elçiliği yeniden açıldı. Diploması tecrübesi olmayan ancak insani yardım alanında tecrübeli bir isim büyükelçi olarak atandı. Türk Hava Yollarının direk seferler başlatması ise adeta Somali’yi yeniden dünyaya açtı.

İngiltere’de düzenlenen 1.Somali Konferansı’nın ardından 2.Somali Konferansı İstanbul’da düzenlendi. Demeçler verildi, ikili görüşmeler ve karşılıklı ziyaretler gerçekleştirildi. Türkiye’nin Somali’ye yönelik yol haritası genel hatlarıyla şöyle şekillendi: İnsani yardım yapmak, kalkınma yardımı sağlamak, iki ülke arasındaki ekonomik ilişkileri geliştirmek, Somali’de polis ve ordu gücünün kurulmasında rol oynamak, Mogadişu’daki hükümet ile Somaliland arasında diyalog kurarak Somali’nin bütünlüğünü sağlamak, Mogadişu’daki hükümet ile El Şebab arasında diyalog kurulmasına yardımcı olmak.

Türkiye’nin Somali’deki son iki yılına bakıldığında bu alanlarda bazı adımlar atıldığı görülebilir. Türkiye büyük oranda STK’lar ve TİKA üzerinden insani yardım ve kalkınma yardımı sağladı. İki ülke arasında ekonomik işbirliği başlatıldı. Somaliland ve Mogadişu arasında diyalog kurulması için ara buluculuk yapıldı; iki tarafın en üst düzey temsilcileri Ankara’da bir araya geldi. Somali polis, istihbarat ve ordu gücünün tesis edilmesi için iki ülke arasında anlaşmalar imzalandı. El Şebab’ın masaya oturtulması ve diyalog kanalın açılması için ise adım atılmadı ya da atılamadı. En azından bu tarz bir girişim medyaya hiç yansımadı.

Geçtiğimiz günlerde Somali’nin başkenti Mogadişu’da Türk elçiliğine düzenlenen bombalı saldırı oldukça önemli bir gelişmeydi. El Şebab’ın üslendiği saldırının Ramazan ayında yapılması ise zamanlama açısından manidar bence. Türkiye’nin Somali’de yoğunluk kazanması hatırlanacağı gibi gene 2011 Ramazan olmuştu. İki yıl boyunca çok çeşitli iddialar ortaya atılmıştı ancak bu saldırı ile El Şebab açıkça Türkiye’nin Somali siyasetinden duyduğu rahatsızlığı dile getirmiş oldu.

Somali’de dörtlü bir yapı var. Somaliland 1991’den beri bağımsızlık iddiasında ve bir nebze istikrar kanmış bir yer. Yarı otonom Putland ise geçtiğimiz günlerde merkezi hükümet ile ipleri kopardığını duyurdu. Mogadişu’daki devlet yapısı dış destek olmadan ayakta kalamayacak kadar yeni ve zayıf. Somaliland, Putland ve Mogadişu dışında kalan bölgenin kontrolü çok büyük oranda El Kaide’ye biat etmiş El Şebab kontrolünde. El Şebab’ın da homojen bir yapı olduğunu söyleyemeyiz. Örgüt içinde görüş ayrılığı bulunan çok sayıda alt grup bulunmakta.    

AMISOM (Afrika Birliği Somali Misyonu) içerisinde Burundi ve Uganda’dan paralı askerler görev yapıyor. Görevi Mogadişu’daki devlet yapısını Şebab’a karşı korumak ve ayakta tutmak. Askerlerin çoğunluğu Hıristiyan. Şebab girdiği çatışmalarda öldürdüğü askerlerin kimliklerini ifşa ederek halktan destek bulmaya çalışıyor. Etiyopya ve Kenya askerleri ise AMISOM’dan bağımsız birlikler bulunduruyor Somali’de. Kenya ülkenin güneyinde Etiyopya’da doğusunda Şebab birlikleri ile çatışmaya giriyorlar. Etiyopya’nın taleplerinin başında Kismayo limanının işletilmesi geliyor. Denize kıyısı olmayan Etiyopya, Somali’nin güney sahilindeki Kismayo’nun işletmesini alarak kendine yeni bir pencere açmak istiyor. Kenya ise kendi kıyısındaki Mombasa limanına 300 mil uzaklıkta ki Kismayo’nun alternatif bir liman olmasını istemiyor. Her iki ülke de Somali operasyonları karşılığında Amerika’dan destek görüyor.   

El Şebab ile Türkiye arasında gerilim daha da tırmanabilir. Her ne kadar Türkiye Somali’nin gençlerini savaş girdabından kurtarmak olarak düşünse de El Şebab Somali’den çok sayıda öğrencinin burslu olarak Türkiye getirilmesine farklı bir yerden bakıyor. Örgütün gözünde bu bir modernleştirme hareketi. Türkiye Somali’nin ona buna ihtiyaç duymadan kendi polis, asker ve istihbarat gücünü oluşturmasını istese de bu birliklerin El Şebab’a karşı savaşacağı da unutulmamalı.

Somali İslam toprağı sayılabilir; netice de tamamı Müslüman olan tek Afrika ülkesi. Türkiye’de İslam coğrafyasının önemli ülkelerinden biri. Somali’deki Türk elçisi de dindar bir diplomat. Buna rağmen El Şebab Türkiye’ye karşı cephe alıyor ve saldırı düzenliyorsa kimse güvende değil demektir. İki taraf arasında derin bir uçurum var. Türkiye’nin Somali’de El Şebab’a karşı savaşacak ordu, polis ve istihbarat birimlerini kurmadaki isteği sürdükçe El Şebab’ı ile Mogadişu arasında diyalog kanalı açması imkansız görünüyor. El Şebab verdiği beyanatlarda açıkça Türkiye’nin Somali’nin iç meselelerine karışmasından rahatsızlığını dile getiriyor. Yaşanan bombalı saldırıyı fidye için adam kaçırmalar takip edebilir.

1998 yılında Amerika’nın Nairobi elçiliğine yapılan saldırı sonrası başlattığı İslamcı terörist avı bu bölgede hala devam ediyor. Umarız Türkiye’de aynı mantıkla meseleye yaklaşıp bu kamplaşmanın tarafı olmaz. Bu uçurumu daha da derinleştirir ve Somali’de görev yapan tüm sivil ve resmi Türk misyonlarını tehlikeye atar. Bombalı saldırı bir dönüm noktasıdır ve Türkiye’nin Somali söylemlerini gözden geçirmesinde fayda vardır.     


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder