Serhat Orakçı
Dünya Bülteni, Mayıs 2010
Nil havzasındaki ülkeleri son dönemde ilgilendiren konuların başında nehrin su kullanım hakları üzerine yürütülen müzakereler yer almakta. Havzada bulunan dokuz Afrika ülkesini yakından ilgilendiren konu aynı zamanda Afrika ve Orta Doğu ekonomi-politiği açısından da önem arzetmekte. 2020 yılında dünyanın kullanılabilir su kaynakları yönünden ciddi bir krize gebe olduğunu ortaya koyan çalışmalar ışığında ‘Nil Nehri’ ve ‘kullanılabilir su kaynakları’ hayati bir öneme sahip. Bir kolu(Beyaz Nil) Uganda’dan çıkıp diğer kolu(Mavi Nil) Etopya’dan çıkıp Sudan’ın başkenti Hartum’da iki kolun birleşerek Mısır’a yürüdüğü ve oradan da Akdenize döküldüğü 6.825 km. uzunluğundaki dünyanın en uzun nehri Nil, hem enerji üretimi açısından, hem de tarımsal sulama ve içme suyu temini bakımından oldukça önemli bir potansiyele sahip. Geçtiği güzergahta 400 milyon Afrikalı nehir suyundan faydalanmakta ve bu sayı yoğun nüfus artışı münasebetiyle her geçen gün artmakta.
Nil Havzası İnsiyatifinde bulunan dokuz ülkenin (Mısır,Sudan, Etopya, Uganda, Kenya, Ruanda, Burundi, Demokratik Kongo Cumhuriyeti) bu güne kadar su kullanım haklarını 1929 ve 1959 yıllarında imzalanan anlaşmalar belirlemekteydi. İngiliz sömürgeciliğinin Afrika’daki mirası sayılabilecek anlaşmalar nehir suyunu tek başına Mısır’a açarken diğer ülkelerin su kullanım haklarını minimum seviyeye indirgemekte. 1980’lere kadar pek sorun teşkil etmeyen bu durum son dönemde Afrika ülkelerinin ekonomik kalkınma girşimleri ve yoğun nüfus artışları karşısında giderek sorun oluşturmaya başladı. Mısır’a nehir üzerinde yapılacak su ve baraj projelerinde isterse veto hakkı tanıyan anlaşmalar Afrika ülkelerinin su ve baraj projelerini hayata geçirmesinin önündeki en büyük engeldi. Bu durumun değişmesini arzulayan havza ülkeleri Mısır’ı karşılarına alacaklarını çok iyi bildikleri bu konuda bir adım attılar ve yeni bir anlaşma ortaya koydular. Mısır ve Sudan dışında diğer ülkelerin mutabakat sağladığı anlaşma ile Afrika ülkeleri Nil nehrinden eşit düzeyde faydalanmayı umuyorlar.
Ekonomik büyümenin ve nüfus artışının getirdiği baskı Afrika ülkelerini daha fazla su arayışına sürüklemekte. 2025 yılına gelindiğinde kıta üzerinde ondan fazla ülkenin su kaynağı yönünden sıkıntı yaşayacağı tahmin edilmekte. Daha fazla tarım alanını sulama imkanı elde etmek isteyen ülkeler nehir üzerinde baraj kurarak elektrik üretmek, balıkçılığı teşvik etmek ve sulama projelerini devreye sokarak tarım arizilerine su taşımak ve yeni istihdam alanları açmak istiyorlar. Lakin mevcut yapı Mısır dışındaki ülkelerin bu yöndeki taleplerini karşılamadığı gibi Mısır’a nehir üzerinde denetleme ve veto hakkı tanıyor. Nehir üzerinde tarihi hakları olduğunu iddia eden 80 milyon nüfuslu Mısır için Nil demek hayat demek adeta. Nehirdeki su seviyesinin azalması ve tarım alanlarına kanalize edilen su miktarındaki düşüş Mısır’daki tüm tarımsal ve ekonomik dengeleri altüst edebilecek boyutta.
Geçtiğimiz günlerde Mısır ve Sudan dışındaki yedi havza ülkesi Etopya’nın önderliğinde Uganda’nın başkenti Entebbe’de biraraya gelerek yeni bir anlaşma ortaya koydu. Mısır ve Sudan’ın tepkisine yol açan yeni anlaşma nehir suyundan eşit miktarda faydanılmasını öngörürken Mısır’ın tekbaşına veto hakkını da ortadan kaldırıyor. Nil nehrine hayat veren kaynak ülkelerin kazan-kazan stratejisi olarak niteledikleri yeni anlaşma ile ülkeler nehir suyundan istedikleri gibi faydalanabilecek, baraj ve sulama projelerini hayata geçirebilecek. Bir seneliğine imzaya açık bırakılan yeni anlaşmayı beş ülke geçtiğimiz günlerde imzalarken Demokratik Kongo Cumhuriyetinin ve Burundi’nin de yakında imzalaması bekleniyor. Mısır ve Sudan da bir yıl içerisinde imzaya açık bırakılan anlaşmayı isterlerse imzalayabilecekler.
Mısır ile ittifak halindeki Sudan mevcut durumun korunmasından dokuz ülkenin katılmadığı yeni bir anlaşmanın yürürlüğe girmemesinden yana. Mısır ile tarihi yakınlığı bulunan Sudan için de Nil suyu son derece büyük öneme sahip. Özellikle son dönemde topraklarını yabancı yatırımcılara ve körfezdeki Arap ülkeleri yatırımcılarına açan Sudan tarım sektöründe canlanma hedefliyor. Nüfusunun büyük çoğunluğu halen tarım sektöründe istihdam edilen ülkede büyük bir elektrik açığı da mevcut. Halihazırdaki barajların elektrik üretimi yeterli olmadığından barajlarda kapasite artışına giden Sudan Mısır’dan da elektrik ithal etmekte. Sudan’ın Nil’e bağımlılığı da azımsanmayacak boyutlarda. Ülkeyi baştan sona kateden Nil nehri geçtiği güzergaha hayat vermekte ve Sudanlılar büyük oranda verimli tarım arazilerinin bulunduğu Nil havzasındaki yerleşim birimlerinde yaşamakta. 2.5 milyon km²’lik yüzölçüme sahip devasa ülkede nüfus Nil etrafında yoğunlaşmakta yani bir diğer ifadeyle insanlar su kaynağının yakınlarında yaşamayı tercih etmekte.
Sudan’ın mevcut su kullanım hakkı Mısır ile kıyaslandığında son derece düşük seviyede lakin diğer ülkelere oranla daha fazla su kullanım hakkı bulunmakta. Sudan’ın Entebbe’de imzalanan yeni anlaşmayı kabul etmesi durumunda mevcut durumu çok fazla bir değişikliğe uğramayabilir. Sudan bu yönüyle kilit bir rol oynamakta. Mısır-Sudan ittifakının kırılması Mısır’ı bölgede yalnızlaştırıp güçsüzleştirebilir. Meselenin bir diğer boyutu da su üzerine yaşanan bölgesel gerginliğin kıtadaki Afrikalı-Arap ayrımcılığını tetikleyebilecek boyutta olması. Nil nehrine kaynaklık eden güneyli ülkeler ile Nil’e katkıda bulunmayan kuzeyli ülkelerin karşı karşıya gelmesi söz konusu. Sudan’ın oynadığı kritik rol 2011 yılında Güney Sudan’ın Sudan’dan ayrılması ile farklı bir boyut kazanacak. Nil havzası ülkelerine bir yenisi daha eklenerek havza ülkelerinin sayısı ona çıkacak. Güney Sudan’ın Nil ile ilgili nasıl bir tavır alacağını şimdiden kestirmek güç. Bir zamanlar parçası olduğu Sudan’ı ve haliyle Sudan-Mısır ittifakı içinde yer alması beklenebilecekken etnik olarak kendisine daha yakın bulduğu güneydeki kaynak ülkeleri de destekleyebilir. 2011 yılında ortaya çıkacak tablo içerisinde Güney Sudan’ın eğer Sudan’dan ayrılırsa Nil ile ilgili tavrı bölgesel su anlaşmazlığına yeni bir boyut kazandıracak.
Meseleyi incelerken zaman zaman dile getirildiği gibi İsrail’in Etopya ve Uganda üzerinde etki alanı oluşturarak Mısır’a karşı Nil suyunu politik baskı aracı haline getirmek istemesi veyahutta Nil suyunu İsrail’e kanalize etmek istemesi gibi iddiaların dikkate alınması gerekir. Özellikle Kuzey Doğu Afrika coğrafyasını kapsayan derinlikli analizlerin Orta Doğu dinamiklerinden bağımsız değerlendirilmemesi gerekir. Coğrafi ve tarihsel yakınlığı bulunan bu iki coğrafyada yaşanan siyasi, ekonomik ve kültürel gelişmeler birbirini hızla etkileyebilecek boyutlarda. Bu yüzden Kuzey Doğu Afrika’nın sahip olduğu su kaynakları sadece İsrail için değil Orta Doğu’daki diğer ülkeler için de alternatif kaynak olma açısından önem arzetmekte. İsrail’in bu yönde stratejeler geliştiriyor olması oldukça rasyonel iken diğer Orta Doğu ülkelerinin bu coğrafyayı içine alan çalışmalar yapmaması büyük bir hatadır.
Nil nehri üzerinde yürütülen müzakereler bölge ülkelerinin gelecekleri şekillendirmeleri açısından önemli siyasi ve ekonomik sonuçlar barındırmakta. Su kaynaklarına dönük bağımlılığın hızla arttığı günümüzde havza ülkelerinin alacakları pozisyon bölgesel barış ve işbirliği ya da bölgesel çatışma riskini şekillendirecek. Birçok ülkeyi siyasi, ekonomik ve küşltürel açıdan etkileyen çok boyutlu bir meselenin gerçekçi çözümü sadece sadece ülkeler arasında tam ittifak sağlandığında çözüme kavuşabilir. Bu durumda Nil havzasındaki ülkelerin birbirlerinin çıkarlarınıı dikkate alarak hareket etmesi gerekmektedir. Nil üzerinde yapılan tüm modern müdehalelerin Nil nehrinin çehresini, yaşayan balık türlerini ve bitki örtüsünü değiştirdiğini, Nil güzergahındaki tarımsal etkinlikleri ve iklimi değiştirdiğini unutmamak gerekir. Mısır’ı susuz bırakacak bir çözüm ya da diğer ülkeleri sudan mahrum bırakacak bir çözüm asla bölgede kabul görmeyecektir. Bölgesel istikrarın sağlanması taraflar arasında kabul görecek bir formülün geliştirilmesinde yatmaktadır.