Çarşamba, Mayıs 11, 2011

Darusselam Çocukları

Darusselam Çocukları

Serhat Orakçı


Dünya Bülteni, Mayıs 2011






Yaşadıkları yer şehirden pek uzak değil aslında. Libya Çarşının daha ilerisinde asfalt yolun bittiği yerde başlıyor evleri. Altın sarısı çöl kumu üzerine sıralanan yer yer toprak yer yer çalı çırpıdan kurulmuş evler insana başka bir çağa giriyormuş hissi veriyor. Evlerin çatılarında duvarlarında açık kalan boşluklar çaputla, plastik poşetlerle veya çarşaflarla kapatılmış. Etrafta çok çocuk var ama tek bir ağaç veya çocuk parkı yok.



Sudan'ın başkenti Hartum'un kenar semtlerinden birisi Darusselam. Çok sayıda yetim kalmış çocuk var burada. Onları görmek için semte uğradığımızda etrafımıza toplaşıyorlar hemencecik. Aynı şehirde yaşasak da uzaylı görmüş gibi merakla bakıyorlar yüzümüze. Kiminin annesi kiminin babası yok. Bu viran kalmış semtte tozun toprağın içinde oynuyorlar. Çoğunun oyuncağı kum ve toprak sadece. Bir lastik tekerin peşinde gün boyu ordan oraya koşturuyorlar.


Hayvan pazarından aldığımız hayvanı kesip parçalamak ve ailelere dağıtmak için acele eden gençler sorduğumuzda hava kararmadan işi bitirmek istediklerini söylüyorlar. Akşam olup hava karardığında semt karanlığa gömülüyor. El feneri bile burada yaşayanlar için büyük nimet.


Semtte elektrik yok. Jeneratörden elektrik çekmek teknik olarak mümkün ama bir ampulün günlüğü 50 kuruş, bir televizyon için günlük 1 Cüneyh. Jeneratör elektriğine çoğunun maddi durumu elvermiyor. Devletin bu semte elektrik getirmesi ise şimdilik zor iş. Sabretmekten başka çare yok. Gençler işlerini el lambalarının cılız ışığı altında sürdürdüler. Bize bu turda eşlik eden misafirimiz The Middle East Monitor yazarlarından Dr.Hanan Chehata da elektriğin değerini Sudan'da daha iyi anladığını söyledi.


Eşim evde topladığı plastik şişe ve bidonları yanına alınca şaşırmıştım başta. Meğer buralarda plastik şişe ve bidonlar çok kıymetliymiş. Hartum merkezden 20 dakika uzaklıktaki semtte elektrik olmadığı gibi su da yok. İnsanlar buldukları pet şişe ve bidonlarla uzaktan su taşıyorlar. Tüm pet şişe ve bidonlar otomatik olarak geri dönüşüme uğruyor. Verdiğimiz plastik pet şişeler bile insanları oldukça mutlu ediyor.


Davet üzere evlerden birine sokuluyoruz. Oldukça mütevazı bir yaşam. Duvara gelişi güzel asılmış Kuran levhalar ve üç yatak dışında kayda değer pek bir şey göremiyoruz. Evin üstü bir çuvalla kaplanmış. Dışarıda rüzgar estikçe çuval esneyerek haşır huşur sesler çıkartırken öğlen sıcağında içerisinin nasıl olacağını kafamda canlandırma çalışıyorum.


Yaşam için önemli diğer bir öğe de gölge. Sıcaklığın 40'lı derecelerde gezdiği Sudan'da gölge bu insanlar için büyük bir nimet. Yaşamlarını ve yataklarını gün içinde güneşin konumuna göre şekillendiriyorlar. Yatakların yeri gölgeyi takip ederek yer değiştiriyor. Görünen o ki yüksek bina ve ağaç olmaması gölge bulma işini de bir hayli zorlaştırıyor.


Dışardan göç etmiş aileler burada toplanmış. Göç nedenleri ise bir lokma ekmek, geçim derdi. Bazı evlerin erkekleri iş için daha uzak semtlere gitmiş. Evlerine iki üç haftada bir uğrayıp geri işe gidiyorlarmış. Çoğu evin bakıcısı ve koruyucusu kadınlar. Kadınlardan bazılarının bir araya gelerek bir dernek kurmaya çalıştığını öğreniyoruz. Amaçları mahallenin yetim çocuklarına bakmak, mahallelinin derdine derman olmak. Destek için her kapıyı çalma niyetindeler. Bu yokluk ortamında yapacak çok işleri var tabi umdukları desteği bulabilirseler.


Biz oradayken gelen taleplerden biri şöyle: Bir kadının 80 Cüneyhe ihtiyacı olduğunu söylüyor. Eşek arabasının tekerleri uzun zaman önce yıpranmış. İkinci el lastik alıp eşek arabasını yeniden kullanmak istediğini bildiriyor. Eşek arabaları yük taşımada ve su taşımada çok işe yaradığından kadın eşek arabası ile ekmeğini kazanmak istiyor. Yanlış anlaşılmasın burası bir köy değil 7 milyon nüfuslu bir şehrin garip kalmış köşesi. Bunun gibi nice mahalleler var. Biz yolumuz buraya düştüğü için burayı görüyoruz.


Okul aidatlarını ödeyemediği için okuldan atılmış çocuklar var. Her ne kadar ücret cüzi de olsa imkan elvermeyince çocuklar sınavlara girememiş. Okumak için gelecek seneyi bekliyorlar. Okuyanların da doğru dürüst defteri kitabı olduğunu söylemek zor.


İnsan düşünmeden edemiyor. Aynı dünyada yaşıyoruz aynı Allah'a inanıyoruz aynı havayı soluyoruz. Biz zenginl içinde yaşarken bir köşeye itilmiş bu insanlar bir plastik şişenin hesabını bir el fenerinin bir lastiğin hesabını yapıyor. Her türlü olumsuzluğa rağmen sonuçta senden benden daha mutlu görünüyor ve Darusselam (Selamet Diyarı) ismine yakışır biçimde yüzleri her daim gülümsüyor.


İnternet olmadan, elektrik ve su olmadan, TV olmadan kaç gün yaşabiliriz? Bu insanlar tüm bunlar olmadan yaşamlarını sürdürüyor hem de gülümseyerek ve şükrederek. Kaç gün dayanabiliriz isyan etmeden bu şartlar altında teknolojik aygıtların uzağında? Gerçekten yardıma ihtiyacı olan acaba kim biz miyiz Darusselam halkı mı?