Afrika’nın Ebola İmtihanı
Serhat Orakçı
Dünya Bülteni, Kasım 2014
Afrika’nın bir bölümü birkaç aydır Ebola tehdidi
altında. Geçtiğimiz Mart ayında Dünya Sağlık Örgütü’nün Gine’de hastalığın
ortaya çıktığını bildirmesi ile Ebola bir anda gündemimize girdi. Gine’nin
komşusu Sierra Leone ve Liberya’da da kısa sürede vakalar ortaya çıkarken ölüm
haberleri de gelmeye başladı. Sonradan yapılan araştırmalar hastalığın bu
bölgede 2013’ün Aralık ayından beri yayılmakta olduğunu ortaya koydu. Önceleri
Batı Afrika ile sınırlı olan yayılma alanı hastalığın Amerika ve Avrupa
ülkelerine sıçraması ile küresel bir boyut kazandı. Geçtiğimiz Ağustos ayında
ise Dünya Sağlık Örgütü küresel çapta acil duruma geçti. Nijerya, Senegal,
Demokratik Kongo ve Mali’de de yeni vakalar görülmeye başlandı. Ölü sayıları
hızla yükselişe geçti. Bu hafta itibariyle Batı Afrika’da 5.160 kişinin
(Liberya’da 2.836, Sierra Leone’de 1.169, Gine’de 1.142) hayatını kaybettiği
açıklandı.
Ebola sağlıkla ilgisi olan bir salgın hastalık olsa da bölgesel ve küresel
boyutu ile siyasi, ekonomik ve toplum üzerinde psikolojik etkileri olan bir
durum. Toplum içerisinde ve toplumlar arasında ilişkileri etkileyen bir boyutu
da bulunmakta. Avustralya ve Kanada salgının gerçekleştiği ülkelere vize verme
işlemlerini durdururken birçok ülke bu hat üzerinden gelen yolculara kontroller
uygulamakta. Salgının yoğun yaşandığı ülkelerde bölgesel karantina uygulaması,
insanların hastalıklarını gizlemeleri, çaresi olmayan bir hastalık için doktora
başvurmayı reddetmeleri toplumlar üzerinde ağır psikolojik tahribat yapmakta. Bunların
yanında bir de işin ekonomik boyutu bulunmakta. Batı Afrika ülkelerine gemiler
uğramazken bölgenin dışarıyla irtibat düzeyi en düşük seviyede seyrediyor. Gıda
krizi başlaması beklenen olasılıklar arasında. Atmosfer Albert Camus’un Veba’da
anlattıklarını aratmıyor gerçekten.
İlaç şirketleri yarış halindeler. İlk etkili aşıyı geliştiren şirket büyük
sayılarda aşı satacak. Ebola’nın tehdit ettiği Batı Afrika’da yaşayan insanlar,
aşıyla ilgili gelecek olumlu bir haberi bekliyorlar. Dedelerinin bağımsızlık
savaşlarında topraklarından zorla çıkarttıkları Batılıları şimdi dört gözle,
umutla bekliyorlar. Eskiden İncil getirenler şimdi aşı getirmeye
hazırlanıyorlar. Ancak bu sorun sadece Batı’nın ve Batı Afrika’nın sorunu
değil. İnsanlığı ilgilendiren bir vakıa.
Dünya Sağlık Örgütü’nün yayınladığı kayıtlara göre Ebola virüsü ilk olarak 1976’nın
Haziran-Kasım ayları arasında Sudan’ın güneyindeki (şimdi Güney Sudan) Nzara,
Maridi, Tembura ve Juba yerleşkelerinde görülmüş salgın bir hastalık. Bu zaman
zarfında 284 vaka tespit edilirken 151 kişi kısa sürede yaşamını yitirmiş. DSÖ
raporuna göre Nzara’da bir pamuk fabrikasında ortaya çıkan hastalık kısa sürede
çok sayıda işçinin yaşamını yitirmesine neden olmuş. Nzara’dan Maridi’ye seyahat
eden bazı kişiler üzerinden de bu yerleşkede de ölümler başlamış.[1]
Güney Sudan’da cereyan eden olaylarla ilgili olarak 1 Eylül 1976’da o
zamanki adı ile Zaire’nin kuzeyinde Bumba isimli bir bölgede de benzer bir
salgın görülmeye başlamış. 44 yaşlarında yaşadığı bölgedeki kilise bünyesinde
çalışan bir adam sıtmaya benzer şikayetlerle 26 Ağustos 1976’da hastaneye
gidiyor. Öncesinde Ekvator hattında 12 gün araçla beraberindeki 6 misyonerle
seyahat eden bu görevlinin Maboye-Bongo bölgesinde bazı büyük kasabalara
uğradığı öğrenilen bilgiler arasında. Bu yolculuk esnasında Yambuku ismindeki
bir yerleşkeye 50km. uzaklıkta antilop ve maymun eti satın alıyorlar. Maymun
etini yemeseler de antilop etini yiyorlar. Bu olayı takip eden birkaç gün
içinde ise bazı sağlık sorunlarının belirmeye başlaması üzerine Yambuku’daki
tek hastaneye gitmeye karar veriyor.
Kısa sürede başka hastalar da benzer şikayetlerle Belçikalıların 1935’den
beri bu bölgede işlettiği Yambuku Katolik Hastanesine başvuruyor. Ülkenin
başkenti Kinşasa ise olayı ancak 20 gün sonra öğrenebilmiş. Hastalığa yakalanan
Belçikalı bir hemşire Kinşasa’ya gönderilmesinin üzerinden kısa bir sürede
hayata veda etmiş. Bir ay gibi kısa bir zaman zarfında hastanede çalışan 17
personelden 11’i Ebola nedeniyle yaşamını yitirmiş. Bu ilk salgının sonunda 318
vaka kaydedilirken 280 ölüm gerçekleşmiş. 38 hastada ise iyileşme görülmüş.
Yapılan incelemelerde hastalığın Sudan’ın Güney kesimindeki Nzara kasabasından
geldiği tespit edilirken başka bir tespit ise kullanılan şırıngaların iyi
sterilize edilmeden başka hastalarda da kullanıldığı olmuş.
Zaire’nin kuzeyinde yaşanan bu olaya konuyla ilgili uluslar arası
kuruluşların müdahil olması ise salgının çıkışından ancak yedi hafta sonra
olabilmiş. Konuyla ilgili oluşturulan uluslararası komite Zaire hükümetine ilk
önerilerini 18 Ekim’de yapabilmiş ancak. Konuyla ilgili araştırma yapan
komisyon birçok soruya yanıt bulamamış. Olay yerine vardıklarında salgının
etkileri yok olmak üzereymiş zaten. Yaklaşık 38 yıl önce pek bilinmeyen bir
kasabada geçen bu olayda insan sirkülasyonunun şimdiye kıyasla çok daha düşük
olması olayın daha fazla yayılmasını önlemiş elbette.[2]
1976’da peşpeşe gelen bu iki salgının ardından Ebola salgınları farklı
zamanlarda Uganda, Fildişi, Güney Afrika, Gabon ve Kongo’da görülürken
İngiltere, Rusya, Filipinler, İtalya ve Amerika’da tek tük vakaların görüldüğü
olmuş. 2000 yılında Uganda’da hastalığa yakalanan 425 kişiden 224’ü hayatını
kaybederken 2007’de Demokratik Kongo’da hastalığa yakalanan 264 kişiden 187’si
hayatını kaybetmiş.[3]
Bugün Batı Afrika’da Ebola salgınına maruz kalan ülkeler, tarihlerinde ilk
defa bu salgınla mücadele ediyorlar. Salgını daha önce geçirmiş ülkelere göre
bu konuda neredeyse hiçbir tecrübelerinin olmaması ölümleri arttırıcı bir
faktör. Dünya Sağlık Örgütü önümüzdeki aylarda ölecek insan sayının daha da
artmasını bekliyor. Batı Afrika’da yaşamını kaybedenler için cenaze törenleri
düzenlenmeden, pek alışık olmadığımız koruyucu kostümlü görevliler tarafından Ebola
mezarlıklarına gömülüyorlar.
1976’da Zaire’de olayın dar bir alanda kalmasında insan hareketliliğinin
fazla olmaması etkiliydi. Günümüzde uçaklar salgın bir hastalığı okyanusları ve
sınırları aşarak hızla başka yerlere transfer edebiliyor. Bu yüzden bu
mahiyetteki hiçbir sorun sadece çıktığı yerde kalmıyor. Salgın hastalıkların
yayılma hızı da ulaşım araçlarının hızı ile yarışıyor. 38 yıl önceki tabloda
şimdiki tabloda Afrika’da sağlıkla ilgili altyapının aradan geçen bunca zamana
rağmen hiç ilerleme kaydetmediğini gösteriyor. O zamanlar Kilise örgütleri
tarafından işletilen hastaneler hala Kiliseler tarafından işletilmekte. Bu
ülkeler bu sorunla baş edebilecek ekonomik ve teknik güçten yoksunlar. O yüzden
dış destek gerekmekte.
[1] Dünya Sağlık Örgütü’nün konuyla ilgili 1978 tarihli raporu http://whqlibdoc.who.int/bulletin/1978/Vol56-No2/bulletin_1978_56(2)_247-270.pdf
[2] Dünya Sağlık Örgütü’nün konuyla ilgili 1978’de
yayınladığı komisyon raporu http://whqlibdoc.who.int/bulletin/1978/Vol56-No2/bulletin_1978_56(2)_271-293.pdf
[3] 1976’dan günümüze Ebola salgınlarının kronolojik sıralaması için bkz.: http://www.cdc.gov/vhf/ebola/outbreaks/history/chronology.html
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder