Pazartesi, Aralık 15, 2014

Afrika’nın Ebola İmtihanı
Serhat Orakçı
Dünya Bülteni, Kasım 2014

Afrika’nın bir bölümü birkaç aydır Ebola tehdidi altında. Geçtiğimiz Mart ayında Dünya Sağlık Örgütü’nün Gine’de hastalığın ortaya çıktığını bildirmesi ile Ebola bir anda gündemimize girdi. Gine’nin komşusu Sierra Leone ve Liberya’da da kısa sürede vakalar ortaya çıkarken ölüm haberleri de gelmeye başladı. Sonradan yapılan araştırmalar hastalığın bu bölgede 2013’ün Aralık ayından beri yayılmakta olduğunu ortaya koydu. Önceleri Batı Afrika ile sınırlı olan yayılma alanı hastalığın Amerika ve Avrupa ülkelerine sıçraması ile küresel bir boyut kazandı. Geçtiğimiz Ağustos ayında ise Dünya Sağlık Örgütü küresel çapta acil duruma geçti. Nijerya, Senegal, Demokratik Kongo ve Mali’de de yeni vakalar görülmeye başlandı. Ölü sayıları hızla yükselişe geçti. Bu hafta itibariyle Batı Afrika’da 5.160 kişinin (Liberya’da 2.836, Sierra Leone’de 1.169, Gine’de 1.142) hayatını kaybettiği açıklandı.

Ebola sağlıkla ilgisi olan bir salgın hastalık olsa da bölgesel ve küresel boyutu ile siyasi, ekonomik ve toplum üzerinde psikolojik etkileri olan bir durum. Toplum içerisinde ve toplumlar arasında ilişkileri etkileyen bir boyutu da bulunmakta. Avustralya ve Kanada salgının gerçekleştiği ülkelere vize verme işlemlerini durdururken birçok ülke bu hat üzerinden gelen yolculara kontroller uygulamakta. Salgının yoğun yaşandığı ülkelerde bölgesel karantina uygulaması, insanların hastalıklarını gizlemeleri, çaresi olmayan bir hastalık için doktora başvurmayı reddetmeleri toplumlar üzerinde ağır psikolojik tahribat yapmakta. Bunların yanında bir de işin ekonomik boyutu bulunmakta. Batı Afrika ülkelerine gemiler uğramazken bölgenin dışarıyla irtibat düzeyi en düşük seviyede seyrediyor. Gıda krizi başlaması beklenen olasılıklar arasında. Atmosfer Albert Camus’un Veba’da anlattıklarını aratmıyor gerçekten.

İlaç şirketleri yarış halindeler. İlk etkili aşıyı geliştiren şirket büyük sayılarda aşı satacak. Ebola’nın tehdit ettiği Batı Afrika’da yaşayan insanlar, aşıyla ilgili gelecek olumlu bir haberi bekliyorlar. Dedelerinin bağımsızlık savaşlarında topraklarından zorla çıkarttıkları Batılıları şimdi dört gözle, umutla bekliyorlar. Eskiden İncil getirenler şimdi aşı getirmeye hazırlanıyorlar. Ancak bu sorun sadece Batı’nın ve Batı Afrika’nın sorunu değil. İnsanlığı ilgilendiren bir vakıa.

Dünya Sağlık Örgütü’nün yayınladığı kayıtlara göre Ebola virüsü ilk olarak 1976’nın Haziran-Kasım ayları arasında Sudan’ın güneyindeki (şimdi Güney Sudan) Nzara, Maridi, Tembura ve Juba yerleşkelerinde görülmüş salgın bir hastalık. Bu zaman zarfında 284 vaka tespit edilirken 151 kişi kısa sürede yaşamını yitirmiş. DSÖ raporuna göre Nzara’da bir pamuk fabrikasında ortaya çıkan hastalık kısa sürede çok sayıda işçinin yaşamını yitirmesine neden olmuş. Nzara’dan Maridi’ye seyahat eden bazı kişiler üzerinden de bu yerleşkede de ölümler başlamış.[1]

Güney Sudan’da cereyan eden olaylarla ilgili olarak 1 Eylül 1976’da o zamanki adı ile Zaire’nin kuzeyinde Bumba isimli bir bölgede de benzer bir salgın görülmeye başlamış. 44 yaşlarında yaşadığı bölgedeki kilise bünyesinde çalışan bir adam sıtmaya benzer şikayetlerle 26 Ağustos 1976’da hastaneye gidiyor. Öncesinde Ekvator hattında 12 gün araçla beraberindeki 6 misyonerle seyahat eden bu görevlinin Maboye-Bongo bölgesinde bazı büyük kasabalara uğradığı öğrenilen bilgiler arasında. Bu yolculuk esnasında Yambuku ismindeki bir yerleşkeye 50km. uzaklıkta antilop ve maymun eti satın alıyorlar. Maymun etini yemeseler de antilop etini yiyorlar. Bu olayı takip eden birkaç gün içinde ise bazı sağlık sorunlarının belirmeye başlaması üzerine Yambuku’daki tek hastaneye gitmeye karar veriyor.

Kısa sürede başka hastalar da benzer şikayetlerle Belçikalıların 1935’den beri bu bölgede işlettiği Yambuku Katolik Hastanesine başvuruyor. Ülkenin başkenti Kinşasa ise olayı ancak 20 gün sonra öğrenebilmiş. Hastalığa yakalanan Belçikalı bir hemşire Kinşasa’ya gönderilmesinin üzerinden kısa bir sürede hayata veda etmiş. Bir ay gibi kısa bir zaman zarfında hastanede çalışan 17 personelden 11’i Ebola nedeniyle yaşamını yitirmiş. Bu ilk salgının sonunda 318 vaka kaydedilirken 280 ölüm gerçekleşmiş. 38 hastada ise iyileşme görülmüş. Yapılan incelemelerde hastalığın Sudan’ın Güney kesimindeki Nzara kasabasından geldiği tespit edilirken başka bir tespit ise kullanılan şırıngaların iyi sterilize edilmeden başka hastalarda da kullanıldığı olmuş.   
    
Zaire’nin kuzeyinde yaşanan bu olaya konuyla ilgili uluslar arası kuruluşların müdahil olması ise salgının çıkışından ancak yedi hafta sonra olabilmiş. Konuyla ilgili oluşturulan uluslararası komite Zaire hükümetine ilk önerilerini 18 Ekim’de yapabilmiş ancak. Konuyla ilgili araştırma yapan komisyon birçok soruya yanıt bulamamış. Olay yerine vardıklarında salgının etkileri yok olmak üzereymiş zaten. Yaklaşık 38 yıl önce pek bilinmeyen bir kasabada geçen bu olayda insan sirkülasyonunun şimdiye kıyasla çok daha düşük olması olayın daha fazla yayılmasını önlemiş elbette.[2]

1976’da peşpeşe gelen bu iki salgının ardından Ebola salgınları farklı zamanlarda Uganda, Fildişi, Güney Afrika, Gabon ve Kongo’da görülürken İngiltere, Rusya, Filipinler, İtalya ve Amerika’da tek tük vakaların görüldüğü olmuş. 2000 yılında Uganda’da hastalığa yakalanan 425 kişiden 224’ü hayatını kaybederken 2007’de Demokratik Kongo’da hastalığa yakalanan 264 kişiden 187’si hayatını kaybetmiş.[3]

Bugün Batı Afrika’da Ebola salgınına maruz kalan ülkeler, tarihlerinde ilk defa bu salgınla mücadele ediyorlar. Salgını daha önce geçirmiş ülkelere göre bu konuda neredeyse hiçbir tecrübelerinin olmaması ölümleri arttırıcı bir faktör. Dünya Sağlık Örgütü önümüzdeki aylarda ölecek insan sayının daha da artmasını bekliyor. Batı Afrika’da yaşamını kaybedenler için cenaze törenleri düzenlenmeden, pek alışık olmadığımız koruyucu kostümlü görevliler tarafından Ebola mezarlıklarına gömülüyorlar.

1976’da Zaire’de olayın dar bir alanda kalmasında insan hareketliliğinin fazla olmaması etkiliydi. Günümüzde uçaklar salgın bir hastalığı okyanusları ve sınırları aşarak hızla başka yerlere transfer edebiliyor. Bu yüzden bu mahiyetteki hiçbir sorun sadece çıktığı yerde kalmıyor. Salgın hastalıkların yayılma hızı da ulaşım araçlarının hızı ile yarışıyor. 38 yıl önceki tabloda şimdiki tabloda Afrika’da sağlıkla ilgili altyapının aradan geçen bunca zamana rağmen hiç ilerleme kaydetmediğini gösteriyor. O zamanlar Kilise örgütleri tarafından işletilen hastaneler hala Kiliseler tarafından işletilmekte. Bu ülkeler bu sorunla baş edebilecek ekonomik ve teknik güçten yoksunlar. O yüzden dış destek gerekmekte.



[1] Dünya Sağlık Örgütü’nün konuyla ilgili 1978 tarihli raporu http://whqlibdoc.who.int/bulletin/1978/Vol56-No2/bulletin_1978_56(2)_247-270.pdf
[2] Dünya Sağlık Örgütü’nün konuyla ilgili 1978’de yayınladığı komisyon raporu http://whqlibdoc.who.int/bulletin/1978/Vol56-No2/bulletin_1978_56(2)_271-293.pdf
[3] 1976’dan günümüze Ebola salgınlarının kronolojik sıralaması için bkz.: http://www.cdc.gov/vhf/ebola/outbreaks/history/chronology.html

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder