Pazartesi, Aralık 15, 2014

Burkina Faso Halk Devrimi ve Afrika Baharı
Serhat Orakçı
Dünya Bülteni, Kasım 2014

Burkina Faso halkı sokaklarda birkaç gündür. Çoğunluğu gençlerden oluşan sokak göstericileri Devlet Başkanı Blaise Compaore’nin 27 yıldır sürdürdüğü görevini bırakmasını istiyor. Parlamento binası ateşe verildi, devlet televizyonu göstericilerin eline geçti. Polisin müdahalesi sonucu 30 kadar ölü var. Compaore biraz ayak direse de görevden istifa etti ve Gana’ya doğru yola çıktı. Afrika’nın sakin bir ülkesinde yaşanan bu olaylar akla Tunus örneğini getiriyor ister istemez. Soru şu: Afrika Baharı ya da Siyah Bahar mı geliyor?

İki yıl önce Mali’den kaçan göçmenleri ziyaret için Burkina Faso’ya gittiğimde sakin bir atmosfer vardı ülkede. Mali’de çatışan güçler arasında arabuluculuk dışında pek fazla siyasi bir gündem yoktu. Kısa bir süre sonra muhalif gazete ve radyolara bazı baskınlar yapıldı ve tutuklamalar oldu. O sükunetin altında yatan değişim isteğini görmek pek mümkün değildi. Devlet Başkanı Compaore’nin görev süresini uzatmak için anayasada değişikliğe gitmek istemesi bardağı taşıran damla oldu adeta. Başkan Compaore 27 yıl önce Burkina Faso için önemli bir figür sayılan “Afrikalı Che” lakaplı Marksist Thomas Sankara’yı devirerek iktidara gelmişti. Soğuk Savaş konjonktürü içinde S.S.C.B etkisinin yayılmasını istemeyen Fransa ve ABD bu darbeyi desteklemişti. Sonrasında ABD ülkeyi yardım programına aldı. Şimdi Batılı güçler Compaore’yi gözden çıkartmış görünüyor. Verdikleri demeçlerde anayasa değişikliğini onaylamadıklarını belirttiler zaten.

Geçtiğimiz günlerde Durban’dan Güney Afrikalı Yazar Daniel Sincuba’nın bir çıkışı oldu. İsyan mahiyetindeki çıkış özetle Afrika’da bağımsızlık sonrası mevcut siyasi ve ekonomik yapı içinde olumlu bir değişiklik yapma ihtimalinin bulunmadığını vurguluyordu. O yüzden iyi veya kötü liderlere sahip olmanın bir öneminin olmadığını, mevcut durumun her durumda azınlık bir gruba hizmet ettiğini vurguluyordu. Sincuba sitem dolu yazısında mevcut liderleri “Beyaz sistemin Siyah yüzleri” olarak tanımlıyordu. Sonuç olarak gayri-resmi politika yapımını öneren yazar kısaca Kaos Düzeni’ne çağrı yapıyordu. Her ne kadar bazı değerlendirmeler Güney Afrika özelinde olsa da Afrika genelinde de durum pek farklı değil.

Afrika’da muhalif sesler uzun zamandır bastırılıyor. Kamerun devlet başkanı 39 yıldır, Angola ve Ekvator Ginesi devlet başkanları 35’şer yıldır, Zimbabve devlet başkanı 34 yıldır, Uganda devlet başkanı 28 yıldır, Sudan devlet başkanı 25, Eritre ve Çad devlet başkanları 23’er yıldır iktidardalar. 2010 verilerine göre Sahra-altı Afrika’da 414 milyon insan aşırı yoksulluk içinde yaşıyor. Ne demek aşırı yoksulluk? Günlük geliri 1.25 doların altında olan kişiler. Bu bölge nüfusunun %48,5’i demek aynı zamanda. 250 milyondan fazla insanın temiz suya erişimi bulunmuyor. Gene Sahra-altı Afrika’da 589 milyon insan elektrikten yoksun bir hayat sürüyor. Dünyanın en fakir ülkelerinin %75’i Afrikalı. Nüfusu 1 milyarı geçen kıtada nüfusun yarısı 18 yaş altı gençlerden oluşuyor. İşsizlik ve gelecek endişesi en büyük problem. Afrika’nın geleneksel aile sisteminin yakın aile ilişkileri işsizlik baskısını hafifletse de hızlı şehirleşme birey-aile bağlarını zayıflatıcı etkiye sahip. Bu tablo bile başlı başına gençlerin neden sokağı tercih ettiğini açıklamaya yetiyor. Gençler sokaklarda telefon kartı, kontör, su, sigara vs. satarak hayata tutunuyor.  

Eğer Burkina Faso’da yaşanan gelişmelere bu minvalde bakacak olursak çok da farklı olmayan bir tablo göreceğiz. 27 yıllık bir iktidar ve gelişmiş bir grup elit dışında büyük yoksul kitleler. Halk bu elim tabloyu değiştirmek için çırpınıyor, sokağa dökülüyor ama iktidarı değiştirmek sorunu çözmeyecek. Henüz asıl aktörler son sözü söylemediler. Amerika ve bu bölgedeki etkili güç Fransa krizi yönetmek için geldiklerinde değişen fazla bir şey olmayacak. Blaise Compaore’nin yerine belki daha genç bir versiyonu iktidara geçecek ama halkın yoksulluğu devam edecek. Halkın pastadan aldığı pay (daha doğrusu bazı kabilelerin) biraz daha artacak sadece. Bu güçler açısından önemli olan kendi bölgesel çıkarları. Daha yakın zamanda Mali ve Orta Afrika’da olanları unutmamak lazım!

Burkina Faso özelinde sorulması gereken soru: “Compaore mi Sankara mı daha iyiydi?” ya da “Kim kimin adamı?” türünden sorular değil. Asıl soru: Nüfusun %60’ını oluşturan Müslümanların siyaset içinde neden olmadığıdır. Müslümanların siyaset içinde etkili olması halinde ne Marksist Sankara ne de Katolik Compaore gibi azınlık iktidarını temsil eden adamların esamesi bile okunmazdı. Bu durum oluşmasındaki ana faktör ise eğitim sistemi.

Sömürgecilik döneminde kendilerini sekülerleşme ve Hıristiyan eğitim kurumlarından uzak tutan Müslüman çoğunluk maalesef en eğitimsiz kitle. Siyasi alanda hiçbir etkinliği yok bu kitlenin. Bir lider çıkartma potansiyeli de yok. Ülkede eğitim sistemi ikili bir yapıya sahip: Franko-Arap model ve Fransız modeli. Franko-Arap modeli İslami ilimlere ağırlık vermekte, bu sistemde yetişen çocuklar matematik ve fen ilimlerinde zayıf olduklarından üniversite sınavlarında başarı oranları çok düşük. Müslümanlar kimliklerini korumak adına Hıristiyanlar tarafından yönetilmeyi yeğlemişler. Müslüman ailelerin çocukları Franko-Arap modelde eğitim veren dini okullara devam ettiklerinden üniversite okuma, devlet içinde üst düzey görevlere gelme ihtimalleri çok düşük kalmış. Mevcut iktidarlarda bu sistemin devamını desteklemekte beis görmemiş. Fransız modeli ise Fransa’daki eğitim modelinin bir kopyası. Bu modelde eğitim tamamen Fransızca ve seküler. Kiliseler hala eğitim sisteminin ana omurgasını oluşturmaya devam ediyor. Devletin yönetim kadrosu bu okullar yoluyla şekilleniyor.

Afrika’nın herhangi bir ülkesinde çıkacak isyan dalgasının domino etkisiyle tüm kıtaya hızla yayılmasından korkuluyor. Kimsenin kontrol edemeyeceği kaotik bir ortam oluşması halinde bazı silahlı örgütlerin ve hareketlerin durumdan faydalanması mümkün. Afrika’nın yoksul halklarının kaybedeceği zaten bir şey yok. Günlük 1.25 dolarlık gelirden mahrum kalmak ile kalmamak arasında bir seçim bu. Sudan ve Uganda’nın önünde de benzer bir siyasi atmosferin olduğunu vurgulamak da fayda var. Halkın başıboş şekilde sokağa dökülmesi çok da bir şey ifade etmiyor. Sokağa dökülen halkın istediği lideri de çıkartması lazım. Aksi halde büyük güçlerin kendilerine laik gördüğü yöneticileri kabullenmek zorunda kalacaklar. Bildikleri bir diktatörden kaçıp bilmedikleri bir diktatörün kucağına atlamış olacaklar. Sadece geliş yöntemi atama ya da darbe değil de seçim olacak.

Burkina halkın iki günde tarih yazdığı konusunda hem fikiriz. Halk zafer sarhoşu. Yönetim düştü. Burkina Faso’da yönetim orduya geçmiş durumda. Devrik başkanın sadık adamlarından General Honore Traore başkanlık görevini aldığını açıkladı. Hemen peşinden başka bir ordu mensubu General Issaac Zida da görevi devraldığını açıkladı. Kısacası ordu içinden iki grup iktidarı ele geçirmeye çalışıyor. Yeni iktidar ülkeyi seçime hazırlayacak. Bu süreç asıl belirleyici dönem. Bölgedeki hakim güçler bu süreci etkileyerek, manipüle ederek, yöneterek istedikleri adaya iktidarın yolunu açmaya çalışacaklar. ABD-Fransız ittifakı belirleyici olmaya taşları yeniden dizmeye başlayacak. Umarız Burkina halkı başkalarının gösterdiği değil de gerçekten istedikleri lideri iktidara taşımaya muktedir olur.  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder