Burkina Faso Halk Devrimi ve Afrika Baharı
Serhat Orakçı
Dünya Bülteni, Kasım 2014
Burkina Faso halkı sokaklarda
birkaç gündür. Çoğunluğu gençlerden oluşan sokak göstericileri Devlet Başkanı
Blaise Compaore’nin 27 yıldır sürdürdüğü görevini bırakmasını istiyor.
Parlamento binası ateşe verildi, devlet televizyonu göstericilerin eline geçti.
Polisin müdahalesi sonucu 30 kadar ölü var. Compaore biraz ayak direse de
görevden istifa etti ve Gana’ya doğru yola çıktı. Afrika’nın sakin bir
ülkesinde yaşanan bu olaylar akla Tunus örneğini getiriyor ister istemez. Soru
şu: Afrika Baharı ya da Siyah Bahar mı geliyor?
İki yıl önce Mali’den kaçan
göçmenleri ziyaret için Burkina Faso’ya gittiğimde sakin bir atmosfer vardı ülkede.
Mali’de çatışan güçler arasında arabuluculuk dışında pek fazla siyasi bir
gündem yoktu. Kısa bir süre sonra muhalif gazete ve radyolara bazı baskınlar
yapıldı ve tutuklamalar oldu. O sükunetin altında yatan değişim isteğini görmek
pek mümkün değildi. Devlet Başkanı Compaore’nin görev süresini uzatmak için
anayasada değişikliğe gitmek istemesi bardağı taşıran damla oldu adeta. Başkan
Compaore 27 yıl önce Burkina Faso için önemli bir figür sayılan “Afrikalı Che”
lakaplı Marksist Thomas Sankara’yı devirerek iktidara gelmişti. Soğuk Savaş
konjonktürü içinde S.S.C.B etkisinin yayılmasını istemeyen Fransa ve ABD bu
darbeyi desteklemişti. Sonrasında ABD ülkeyi yardım programına aldı. Şimdi Batılı
güçler Compaore’yi gözden çıkartmış görünüyor. Verdikleri demeçlerde anayasa
değişikliğini onaylamadıklarını belirttiler zaten.
Geçtiğimiz günlerde Durban’dan Güney
Afrikalı Yazar Daniel Sincuba’nın bir çıkışı oldu. İsyan mahiyetindeki çıkış
özetle Afrika’da bağımsızlık sonrası mevcut siyasi ve ekonomik yapı içinde olumlu
bir değişiklik yapma ihtimalinin bulunmadığını vurguluyordu. O yüzden iyi veya
kötü liderlere sahip olmanın bir öneminin olmadığını, mevcut durumun her
durumda azınlık bir gruba hizmet ettiğini vurguluyordu. Sincuba sitem dolu
yazısında mevcut liderleri “Beyaz sistemin Siyah yüzleri” olarak tanımlıyordu.
Sonuç olarak gayri-resmi politika yapımını öneren yazar kısaca Kaos Düzeni’ne
çağrı yapıyordu. Her ne kadar bazı değerlendirmeler Güney Afrika özelinde olsa
da Afrika genelinde de durum pek farklı değil.
Afrika’da muhalif sesler uzun
zamandır bastırılıyor. Kamerun devlet başkanı 39 yıldır, Angola ve Ekvator
Ginesi devlet başkanları 35’şer yıldır, Zimbabve devlet başkanı 34 yıldır,
Uganda devlet başkanı 28 yıldır, Sudan devlet başkanı 25, Eritre ve Çad devlet
başkanları 23’er yıldır iktidardalar. 2010 verilerine göre Sahra-altı Afrika’da
414 milyon insan aşırı yoksulluk içinde yaşıyor. Ne demek aşırı yoksulluk?
Günlük geliri 1.25 doların altında olan kişiler. Bu bölge nüfusunun %48,5’i
demek aynı zamanda. 250 milyondan fazla insanın temiz suya erişimi bulunmuyor.
Gene Sahra-altı Afrika’da 589 milyon insan elektrikten yoksun bir hayat
sürüyor. Dünyanın en fakir ülkelerinin %75’i Afrikalı. Nüfusu 1 milyarı geçen
kıtada nüfusun yarısı 18 yaş altı gençlerden oluşuyor. İşsizlik ve gelecek
endişesi en büyük problem. Afrika’nın geleneksel aile sisteminin yakın aile
ilişkileri işsizlik baskısını hafifletse de hızlı şehirleşme birey-aile
bağlarını zayıflatıcı etkiye sahip. Bu tablo bile başlı başına gençlerin neden
sokağı tercih ettiğini açıklamaya yetiyor. Gençler sokaklarda telefon kartı,
kontör, su, sigara vs. satarak hayata tutunuyor.
Eğer Burkina Faso’da yaşanan
gelişmelere bu minvalde bakacak olursak çok da farklı olmayan bir tablo
göreceğiz. 27 yıllık bir iktidar ve gelişmiş bir grup elit dışında büyük yoksul
kitleler. Halk bu elim tabloyu değiştirmek için çırpınıyor, sokağa dökülüyor
ama iktidarı değiştirmek sorunu çözmeyecek. Henüz asıl aktörler son sözü
söylemediler. Amerika ve bu bölgedeki etkili güç Fransa krizi yönetmek için
geldiklerinde değişen fazla bir şey olmayacak. Blaise Compaore’nin yerine belki
daha genç bir versiyonu iktidara geçecek ama halkın yoksulluğu devam edecek.
Halkın pastadan aldığı pay (daha doğrusu bazı kabilelerin) biraz daha artacak
sadece. Bu güçler açısından önemli olan kendi bölgesel çıkarları. Daha yakın
zamanda Mali ve Orta Afrika’da olanları unutmamak lazım!
Burkina Faso özelinde sorulması
gereken soru: “Compaore mi Sankara mı daha iyiydi?” ya da “Kim kimin adamı?”
türünden sorular değil. Asıl soru: Nüfusun %60’ını oluşturan Müslümanların
siyaset içinde neden olmadığıdır. Müslümanların siyaset içinde etkili olması
halinde ne Marksist Sankara ne de Katolik Compaore gibi azınlık iktidarını
temsil eden adamların esamesi bile okunmazdı. Bu durum oluşmasındaki ana faktör
ise eğitim sistemi.
Sömürgecilik döneminde
kendilerini sekülerleşme ve Hıristiyan eğitim kurumlarından uzak tutan Müslüman
çoğunluk maalesef en eğitimsiz kitle. Siyasi alanda hiçbir etkinliği yok bu
kitlenin. Bir lider çıkartma potansiyeli de yok. Ülkede eğitim sistemi ikili
bir yapıya sahip: Franko-Arap model ve Fransız modeli. Franko-Arap modeli
İslami ilimlere ağırlık vermekte, bu sistemde yetişen çocuklar matematik ve fen
ilimlerinde zayıf olduklarından üniversite sınavlarında başarı oranları çok düşük.
Müslümanlar kimliklerini korumak adına Hıristiyanlar tarafından yönetilmeyi
yeğlemişler. Müslüman ailelerin çocukları Franko-Arap modelde eğitim veren dini
okullara devam ettiklerinden üniversite okuma, devlet içinde üst düzey
görevlere gelme ihtimalleri çok düşük kalmış. Mevcut iktidarlarda bu sistemin
devamını desteklemekte beis görmemiş. Fransız modeli ise Fransa’daki eğitim
modelinin bir kopyası. Bu modelde eğitim tamamen Fransızca ve seküler.
Kiliseler hala eğitim sisteminin ana omurgasını oluşturmaya devam ediyor. Devletin
yönetim kadrosu bu okullar yoluyla şekilleniyor.
Afrika’nın herhangi bir ülkesinde
çıkacak isyan dalgasının domino etkisiyle tüm kıtaya hızla yayılmasından
korkuluyor. Kimsenin kontrol edemeyeceği kaotik bir ortam oluşması halinde bazı
silahlı örgütlerin ve hareketlerin durumdan faydalanması mümkün. Afrika’nın
yoksul halklarının kaybedeceği zaten bir şey yok. Günlük 1.25 dolarlık gelirden
mahrum kalmak ile kalmamak arasında bir seçim bu. Sudan ve Uganda’nın önünde de
benzer bir siyasi atmosferin olduğunu vurgulamak da fayda var. Halkın başıboş
şekilde sokağa dökülmesi çok da bir şey ifade etmiyor. Sokağa dökülen halkın
istediği lideri de çıkartması lazım. Aksi halde büyük güçlerin kendilerine laik
gördüğü yöneticileri kabullenmek zorunda kalacaklar. Bildikleri bir diktatörden
kaçıp bilmedikleri bir diktatörün kucağına atlamış olacaklar. Sadece geliş
yöntemi atama ya da darbe değil de seçim olacak.
Burkina halkın iki günde tarih
yazdığı konusunda hem fikiriz. Halk zafer sarhoşu. Yönetim düştü. Burkina
Faso’da yönetim orduya geçmiş durumda. Devrik başkanın sadık adamlarından General
Honore Traore başkanlık görevini aldığını açıkladı. Hemen peşinden başka bir
ordu mensubu General Issaac Zida da görevi devraldığını açıkladı. Kısacası ordu
içinden iki grup iktidarı ele geçirmeye çalışıyor. Yeni iktidar ülkeyi seçime
hazırlayacak. Bu süreç asıl belirleyici dönem. Bölgedeki hakim güçler bu süreci
etkileyerek, manipüle ederek, yöneterek istedikleri adaya iktidarın yolunu
açmaya çalışacaklar. ABD-Fransız ittifakı belirleyici olmaya taşları yeniden
dizmeye başlayacak. Umarız Burkina halkı başkalarının gösterdiği değil de
gerçekten istedikleri lideri iktidara taşımaya muktedir olur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder