TANZANYA NOTLARI
Serhat Orakçı
Dünya Bülteni, Mart 2015
Tanzanya insanı heyecanlandıran bir ülke; en azından benim
hissiyatım bu yönde. Sıcak Hint denizinde usul usul yol alan küçük yelkenliler,
ahşap yük gemileri Darüsselam’a ulaştıklarında nefeslenirler. Konteynır yüklü
büyük gemilerin boşaltma yaptığı limanda eskiyle yeni buluşur adeta. Tarih
kokulu sahilleri dalgalar döverken okyanus çekiliverir ve kum adacıları belirir
ufukta. Altın sarısı kumsallar büyür de büyür…
Tanzanya’nın resmi adı Sıvahilicede “Jamhuri ya
Muungano wa Tanzania”. Sıvahili dilinde
“Muungona” kelimesinin anlamı “bir ayara gelmek” demek. Ülkenin resmi adından
da anlaşılacağı gibi ülke bir araya gelmiş farklı milletlerden oluşmakta.
Zanzibar merkezli adalar topluluğu ile Darüsselam merkezli ana
karanın(Tanganyika) oluşturduğu bir ülke Tanzanya. Kelimenin ortaya çıkışı da Tanganyika
ve Zanzibar kelimelerinin birleşiminden oluşturulmuş.
Bu kısa girişten sonra
Tanzanya’yı farklı kılan birkaç noktaya değinmekte fayda var. Öncelikli olarak
bu coğrafyanın çok eski dönemlerden bu yana Hint, Arap ve Fars dünyası ile
etkileşim içerisinde olduğunu bildirmek gerekir. Özellikle ülkenin sahil
şehirleri ve Zanzibar ada topluluğu çok eski yerleşim ve ticaret merkezleri.
Bunlar arasında Mafia adasını ve Kilwa’yı da zikretmeliyiz. Eğer okuyucu biraz
araştıracak olursa bu şehirlerin tarihi birikimini zaten keşfedecektir. Bu
bölgelere dair erken sayılabilecek bilgiler Müslüman gezgin ve coğrafyacılar
tarafından günümüze aktarılmıştır.
Portekizli denizcilerin
Ümit Burnunu keşfi ve ardından günümüz Tanzanya açıklarına varışlarından iki
yüz yıl evvel bu yerleri gezen İbn-i Battuta buralardaki yerleşim ve hayat
şartları hakkında eşsiz bilgiler vermektedir. Bu değerli bilgiler ışığında bu
coğrafyada canlı bir hayat olduğu, Hint, Arap ve Fars dünyası ile arasında
gidiş-gelişlerin olduğu anlaşılmaktadır. Ancak Portekizli denizcilerin varışı
ve bu coğrafyada yer alan şehirleri yağmalamaları ile sosyal hayat değişime
uğramış, ticaret Avrupalı güçlerin tekeline geçmiştir.
Portekiz güçleri ile
Umman Sultanlığı arasında yaşanan uzun mücadele sonrasında 1699’da Portekiz
güçleri çekilmek zorunda kalmıştır. Bu tarihten itibaren bölge bir süreliğine
Umman Sultanlığı’nın idaresi altına girmiştir. Umman Sultanlığı 1840’da
yönetimini Muskat’tan Zanzibar’a taşıyarak bir süre daha etkisini devam
ettirmiş Zanzibar’ı Hint Okyanusu içinde önemli bir merkez haline getirmeyi
başarmıştır. Zanzibar üzerinden anakaranın sahil şehirlerini de kontrolüne alan
sultanlık 1885’de Almanların bölgeye girişiyle gücünü kaybetmeye başlamıştır.
İngilizlerin Kenya’yı Almanların da Tanganyika bölgesini kontrolleri ile Umman
Sultanı sahil şehirlerindeki gücünü kaybetmiştir. Belki de bu döneme ait
hatırlanması gereken en önemli hadise El Beşir İbn-i Salim El Harti isimli
tüccarın Arap ve Afrika kabilelerinin desteğini alarak Almanlara karşı
başlattığı Abushiri diye bilinen isyandır. Bölgedeki Alman otoritesini sarsan
bu isyan Otto von Bismarck’ın müdahalesi ile bastırılabilmiş ve El Beşir İbn-i
Salim asılarak katledilmiştir. 1896’da Almanya ile anlaşan İngilizler adayı
kuşatarak ele geçirmişler ve Zanzibar’ı yönetimleri altına almışlardır. Avrupalı
güçlerin yoğun seyahatleri ve sömürgeleştirme çabaları 20.yy’ın ortalarına
kadar devam etmiştir. Aradan geçen bütün bu süre zarfında ise bölgenin ekonomik
durumu günden güne zayıflamıştır. Bir zamanlar yaşadığı bolluk yıllarını mumla
arar olmuştur.
Sıvahili dil ve
kültürünün etkisi altındaki Tanzanya ve Afrika’nın güneydoğu sahilleri İslam
medeniyetinin etkilerini taşımaktadır. Gerek eski camiler, gerek kapı ve
pencere süslemeleri gerekse de yemek ve müziklerinde bu etki çabucak
hissedilmektedir. Bu etkinin en yoğun yaşandığı yer kuşkusuz Zanzibar
Adası’dır. Bir zamanlar Umman Sultanlığı’nın merkezi konumundaki bu yer
ticaretin yanında baharat üretimiyle de ünlenmiştir. Dünyanın en iyi
karanfilinin yetiştiği karanfil kokulu Pemba Adası eşsiz güzellikteki sahilleri
ve ormanları ile insanı büyülemektedir. Turist akınına uğrayan bu adaların
nüfusunun nedeyse tamamı Müslümanlardan oluşmaktadır.
Tanzanya’nın başkenti
yaygın kanaatin aksine Darüsselam değil 1907’de Almanların kurduğu Dodoma
şehridir. 1996 yılında başkent Darüsselam’dan Dodoma’ya taşınmış ancak belli
başlı hükümet binaları Darüsselam’da kalmıştır. Buna rağmen yaklaşık 4.5 milyon
nüfusa sahip Darüsselam şehri ülkedeki merkezi önemini sürdürmektedir.
Özellikle ticari bir merkez olarak öne çıkan bu devasa şehir çarpık şehirleşme,
altyapı eksikliği ve trafik gibi sorunlarla yüzleşmektedir. Şehrin merkezinde
yükselen gökdelen ve apartmanlar hemen dikkat çekmektedir. Sahil şeridinde
kendini gösteren şatafatlı kilise binalarının yanında orta büyüklükteki
mütevazi camiler İslam’ın bu coğrafyadaki kaleleri olarak karşımıza çıkmaktadır.
“Barış diyarı” demek olan Darüsselam (ya da Daresselam) özü itibariyle Arapça
kökene sahip bir isimlendirmedir. Zanzibar’dan sonra İslam etkisinin en çok
hissedildiği yer Darüsselam şehridir şüphesiz.
Ülkenin kuzeyinde Kenya
sınırına yakın bir mevkide “Afrika’nın çatısı” olarak bilinen 5.895 metre
yüksekliğe sahip Kilimanjaro Dağı yükselmekte. Afrika’nın en yüksek dağı olan
Kilimanjaro ülkeye gelen turistlerin en uğrak yeri. Yine buraya yakın bir
konumda bulunan Serengeti Parkı vahşi yaşamın devam ettiği ender yerlerden
biri. Ülke kuzeyde Afrika’nın en büyük gölü olarak bilinen Viktorya Gölü ile
uzun bir sahile sahip. Doğu da ise yine Afrika’nın en büyük ikinci gölü olarak
bilinen Tanganyika gölü ile uzun bir sahili paylaşmakta. Belli aylarda yoğun
yağış alan ülke hem oldukça sulak hem de tatlı su açısından zengin bir
topografyaya sahip. Ülke içerisinde çok sayıda irili ufaklı göl ve akarsu
bulunmakta.
Zanzibar Adası’nın
yanında sahil şeridindeki şehirlerde yoğunlaşan Müslüman nüfus Tanganyika
yönüne doğru gidildikçe azalmakta. Ekvator-altı Afrika’da İslam’ın yayılışında
Zanzibar’ın tarihsel bir rolü bulunmakta. Öncelikli olarak 10.yy’da buraya
ulaşan İslam buradan Afrika’nın içlerine doğru yayılma göstermiştir. Zimbabve,
Demokratik Kongo, Zambiya, Malavi, Uganda, Burundi ve Ruanda’ya İslam’ın
ulaşması Zanzibar-Darüsselam üzerinden üç farklı koldan gerçekleşmiştir. Güney,
orta ve kuzeye yönelen tüccar kafileleri bu ülkelerdeki yerli nüfusun İslam ile
tanışmasına vesile olmuşlardır. Geniş kitleler İslamlaşmasa da İslam varlığını
devam ettirmiştir. Ancak 19.yy’dan itibaren gelip gitmeye başlayan Avrupalı
güçlerin yürüttüğü misyonerlik faaliyetleri bu bölgelerde İslam’ın ilerleyişini
tamamen durdurmasa da büyük oranda kesintiye uğratmıştır.
1960’lara kadar merkezi
konumunu devam ettiren Zanzibar İngilizlerin 1963 yılında çekilmesinin ardından
kanlı olaylara sahne olmuştur. Adadaki Arap hanedanlığı askeri çıkartma ile
temizlenmiş ya da sürgüne zorlanmıştır. Bu tarihten itibaren Zanzibar Adaları özerk
bir statü verilerek Darüsselam merkezli anakaraya bağlanmış ve ülke Tanganyika
ve Zanzibar Birleşik Cumhuriyeti adını almıştır. Bu isimlendirme daha sonra
Tanzanya olarak kısaltılmıştır.
Afrika’nın genelinde
olduğu gibi Tanzanya da çokkültürlü bir yapıya sahiptir. Bunun başlıca sebebi ülkede
120 civarında farklı etnik grubun bulunmasıdır. Bu etnik gruplar zamanla iç içe
girerek renkli bir mozaik oluşturmuşlardır. Etnik grupların sayısal olarak
birbirlerine karşı baskın olmaması etnik çatışma yaşanma riskini azaltmaktadır.
Ancak buna karşın iki büyük din İslam ve Hıristiyanlık arasında zaman zaman
gerilimler yaşanmaktadır. Diğer bir gerilim hattı da zengin Hintli-Asyalı
göçmenler ile yerli nüfus arasında gerçekleşmektedir. Sayısal olarak
bakıldığında %13’ü temsil eden Sukuma etnik grubu en büyük etnik sınıf olarak
ortaya çıkmaktadır. Niyamwezi, Chagga, Zaramo ve Makonde etnik grupları da
sayısal olarak belli bir büyüklüğe sahiptir. Bunların yanında Fars kökenli
olduğu iddia edilen Şiraziler de sahil kentlerinde, Kilwa, Zanzibar ve Pemba’da
belli bir sayısal büyüklüğe sahiptir. Bu grup üzerinden belli bir Fars kültürel
etkisi görülmektedir. Ülkede Müslüman-Hıristiyan nüfusunun sayısal dağılımı
nüfus sayımı ve devletin seküler yapısı gereği oldukça şaibelidir.
Tanzanya Ekim ayında
başkanlık seçimine girecek. Ülkede şimdiden seçimlerin etkisi hissediliyor.
Seçime girecek adaylar kampanyalarına başlamış durumda. Ama Tanzanya’da
seçimlerden etkilenen öyle bir kesim var ki onların dramı yürek parçalıyor.
Ülkede yaşayan 170.000 kadar albino için seçim demek ölüm demek adeta. Lanetli
oldukları düşünülerek aileleri tarafından sokağa terk edilen albinolar özellikle
kırsal yerleşim yerlerinde saldırılara uğruyor. Kesilen el, ayak ve yüz
uzuvları para karşılığı büyücülere satılıyor. Bu uzuvların şans getireceğini
uman insanlar da büyücülere yüklü miktarlarda para ödüyor. Tanzanya
Büyükelçimiz Ali Davutoğlu’nun demesine göre seçimlere girecek bazı
politikacılar ceplerinde bu uzuvları taşıyor. Hal böyle olunca da albinolar her
yerde ölümle iç içe yaşıyor maalesef.
Maddi imkansızlıklar
nedeniyle 1984’de kapanan Türkiye’nin Darüsselam büyükelçiliği 2009 yılında
tekrar açıldı. İki ülke arasındaki ilişkiler henüz emekleme aşamasında ancak
ticari, siyasi, insani ve kültürel ilişkiler her geçen gün daha da artıyor. Türkiye’den
gidenlere kapıda vize kolaylığı sağlanıyor. İstanbul’dan Kilimanjaro ve
Darüsselam’a iki ayrı uçuş hattı bulunuyor.
Bu yazı vesilesiyle
Rahema vakfı adına özverili çalışmalar yürüten ve bize evlerini açarak
ağırlayan Mustafa Dirier, Ahmet Alan ve Muhammed Asır Karabacak kardeşlerime,
İHH adına Tanzanya’da çalışmalar yürüten ve mihmandarlığımızı yapan Muzdelifah
kurumu yetkilisi Faruk Hamis kardeşime ve bizi makamında ağırlayan Büyükelçimiz
Ali Davutoğlu’na çok teşekkür ederim. Allah çalışmalarında kolaylık versin.