Cumartesi, Mart 14, 2015

TANZANYA NOTLARI
Serhat Orakçı
Dünya Bülteni, Mart 2015

Tanzanya insanı heyecanlandıran bir ülke; en azından benim hissiyatım bu yönde. Sıcak Hint denizinde usul usul yol alan küçük yelkenliler, ahşap yük gemileri Darüsselam’a ulaştıklarında nefeslenirler. Konteynır yüklü büyük gemilerin boşaltma yaptığı limanda eskiyle yeni buluşur adeta. Tarih kokulu sahilleri dalgalar döverken okyanus çekiliverir ve kum adacıları belirir ufukta. Altın sarısı kumsallar büyür de büyür…  
   
Tanzanya’nın resmi adı Sıvahilicede Jamhuri ya Muungano wa Tanzania”. Sıvahili dilinde “Muungona” kelimesinin anlamı “bir ayara gelmek” demek. Ülkenin resmi adından da anlaşılacağı gibi ülke bir araya gelmiş farklı milletlerden oluşmakta. Zanzibar merkezli adalar topluluğu ile Darüsselam merkezli ana karanın(Tanganyika) oluşturduğu bir ülke Tanzanya. Kelimenin ortaya çıkışı da Tanganyika ve Zanzibar kelimelerinin birleşiminden oluşturulmuş.

Bu kısa girişten sonra Tanzanya’yı farklı kılan birkaç noktaya değinmekte fayda var. Öncelikli olarak bu coğrafyanın çok eski dönemlerden bu yana Hint, Arap ve Fars dünyası ile etkileşim içerisinde olduğunu bildirmek gerekir. Özellikle ülkenin sahil şehirleri ve Zanzibar ada topluluğu çok eski yerleşim ve ticaret merkezleri. Bunlar arasında Mafia adasını ve Kilwa’yı da zikretmeliyiz. Eğer okuyucu biraz araştıracak olursa bu şehirlerin tarihi birikimini zaten keşfedecektir. Bu bölgelere dair erken sayılabilecek bilgiler Müslüman gezgin ve coğrafyacılar tarafından günümüze aktarılmıştır.

Portekizli denizcilerin Ümit Burnunu keşfi ve ardından günümüz Tanzanya açıklarına varışlarından iki yüz yıl evvel bu yerleri gezen İbn-i Battuta buralardaki yerleşim ve hayat şartları hakkında eşsiz bilgiler vermektedir. Bu değerli bilgiler ışığında bu coğrafyada canlı bir hayat olduğu, Hint, Arap ve Fars dünyası ile arasında gidiş-gelişlerin olduğu anlaşılmaktadır. Ancak Portekizli denizcilerin varışı ve bu coğrafyada yer alan şehirleri yağmalamaları ile sosyal hayat değişime uğramış, ticaret Avrupalı güçlerin tekeline geçmiştir.

Portekiz güçleri ile Umman Sultanlığı arasında yaşanan uzun mücadele sonrasında 1699’da Portekiz güçleri çekilmek zorunda kalmıştır. Bu tarihten itibaren bölge bir süreliğine Umman Sultanlığı’nın idaresi altına girmiştir. Umman Sultanlığı 1840’da yönetimini Muskat’tan Zanzibar’a taşıyarak bir süre daha etkisini devam ettirmiş Zanzibar’ı Hint Okyanusu içinde önemli bir merkez haline getirmeyi başarmıştır. Zanzibar üzerinden anakaranın sahil şehirlerini de kontrolüne alan sultanlık 1885’de Almanların bölgeye girişiyle gücünü kaybetmeye başlamıştır. İngilizlerin Kenya’yı Almanların da Tanganyika bölgesini kontrolleri ile Umman Sultanı sahil şehirlerindeki gücünü kaybetmiştir. Belki de bu döneme ait hatırlanması gereken en önemli hadise El Beşir İbn-i Salim El Harti isimli tüccarın Arap ve Afrika kabilelerinin desteğini alarak Almanlara karşı başlattığı Abushiri diye bilinen isyandır. Bölgedeki Alman otoritesini sarsan bu isyan Otto von Bismarck’ın müdahalesi ile bastırılabilmiş ve El Beşir İbn-i Salim asılarak katledilmiştir. 1896’da Almanya ile anlaşan İngilizler adayı kuşatarak ele geçirmişler ve Zanzibar’ı yönetimleri altına almışlardır. Avrupalı güçlerin yoğun seyahatleri ve sömürgeleştirme çabaları 20.yy’ın ortalarına kadar devam etmiştir. Aradan geçen bütün bu süre zarfında ise bölgenin ekonomik durumu günden güne zayıflamıştır. Bir zamanlar yaşadığı bolluk yıllarını mumla arar olmuştur.

Sıvahili dil ve kültürünün etkisi altındaki Tanzanya ve Afrika’nın güneydoğu sahilleri İslam medeniyetinin etkilerini taşımaktadır. Gerek eski camiler, gerek kapı ve pencere süslemeleri gerekse de yemek ve müziklerinde bu etki çabucak hissedilmektedir. Bu etkinin en yoğun yaşandığı yer kuşkusuz Zanzibar Adası’dır. Bir zamanlar Umman Sultanlığı’nın merkezi konumundaki bu yer ticaretin yanında baharat üretimiyle de ünlenmiştir. Dünyanın en iyi karanfilinin yetiştiği karanfil kokulu Pemba Adası eşsiz güzellikteki sahilleri ve ormanları ile insanı büyülemektedir. Turist akınına uğrayan bu adaların nüfusunun nedeyse tamamı Müslümanlardan oluşmaktadır.

Tanzanya’nın başkenti yaygın kanaatin aksine Darüsselam değil 1907’de Almanların kurduğu Dodoma şehridir. 1996 yılında başkent Darüsselam’dan Dodoma’ya taşınmış ancak belli başlı hükümet binaları Darüsselam’da kalmıştır. Buna rağmen yaklaşık 4.5 milyon nüfusa sahip Darüsselam şehri ülkedeki merkezi önemini sürdürmektedir. Özellikle ticari bir merkez olarak öne çıkan bu devasa şehir çarpık şehirleşme, altyapı eksikliği ve trafik gibi sorunlarla yüzleşmektedir. Şehrin merkezinde yükselen gökdelen ve apartmanlar hemen dikkat çekmektedir. Sahil şeridinde kendini gösteren şatafatlı kilise binalarının yanında orta büyüklükteki mütevazi camiler İslam’ın bu coğrafyadaki kaleleri olarak karşımıza çıkmaktadır. “Barış diyarı” demek olan Darüsselam (ya da Daresselam) özü itibariyle Arapça kökene sahip bir isimlendirmedir. Zanzibar’dan sonra İslam etkisinin en çok hissedildiği yer Darüsselam şehridir şüphesiz.

Ülkenin kuzeyinde Kenya sınırına yakın bir mevkide “Afrika’nın çatısı” olarak bilinen 5.895 metre yüksekliğe sahip Kilimanjaro Dağı yükselmekte. Afrika’nın en yüksek dağı olan Kilimanjaro ülkeye gelen turistlerin en uğrak yeri. Yine buraya yakın bir konumda bulunan Serengeti Parkı vahşi yaşamın devam ettiği ender yerlerden biri. Ülke kuzeyde Afrika’nın en büyük gölü olarak bilinen Viktorya Gölü ile uzun bir sahile sahip. Doğu da ise yine Afrika’nın en büyük ikinci gölü olarak bilinen Tanganyika gölü ile uzun bir sahili paylaşmakta. Belli aylarda yoğun yağış alan ülke hem oldukça sulak hem de tatlı su açısından zengin bir topografyaya sahip. Ülke içerisinde çok sayıda irili ufaklı göl ve akarsu bulunmakta.

Zanzibar Adası’nın yanında sahil şeridindeki şehirlerde yoğunlaşan Müslüman nüfus Tanganyika yönüne doğru gidildikçe azalmakta. Ekvator-altı Afrika’da İslam’ın yayılışında Zanzibar’ın tarihsel bir rolü bulunmakta. Öncelikli olarak 10.yy’da buraya ulaşan İslam buradan Afrika’nın içlerine doğru yayılma göstermiştir. Zimbabve, Demokratik Kongo, Zambiya, Malavi, Uganda, Burundi ve Ruanda’ya İslam’ın ulaşması Zanzibar-Darüsselam üzerinden üç farklı koldan gerçekleşmiştir. Güney, orta ve kuzeye yönelen tüccar kafileleri bu ülkelerdeki yerli nüfusun İslam ile tanışmasına vesile olmuşlardır. Geniş kitleler İslamlaşmasa da İslam varlığını devam ettirmiştir. Ancak 19.yy’dan itibaren gelip gitmeye başlayan Avrupalı güçlerin yürüttüğü misyonerlik faaliyetleri bu bölgelerde İslam’ın ilerleyişini tamamen durdurmasa da büyük oranda kesintiye uğratmıştır.

1960’lara kadar merkezi konumunu devam ettiren Zanzibar İngilizlerin 1963 yılında çekilmesinin ardından kanlı olaylara sahne olmuştur. Adadaki Arap hanedanlığı askeri çıkartma ile temizlenmiş ya da sürgüne zorlanmıştır. Bu tarihten itibaren Zanzibar Adaları özerk bir statü verilerek Darüsselam merkezli anakaraya bağlanmış ve ülke Tanganyika ve Zanzibar Birleşik Cumhuriyeti adını almıştır. Bu isimlendirme daha sonra Tanzanya olarak kısaltılmıştır.

Afrika’nın genelinde olduğu gibi Tanzanya da çokkültürlü bir yapıya sahiptir. Bunun başlıca sebebi ülkede 120 civarında farklı etnik grubun bulunmasıdır. Bu etnik gruplar zamanla iç içe girerek renkli bir mozaik oluşturmuşlardır. Etnik grupların sayısal olarak birbirlerine karşı baskın olmaması etnik çatışma yaşanma riskini azaltmaktadır. Ancak buna karşın iki büyük din İslam ve Hıristiyanlık arasında zaman zaman gerilimler yaşanmaktadır. Diğer bir gerilim hattı da zengin Hintli-Asyalı göçmenler ile yerli nüfus arasında gerçekleşmektedir. Sayısal olarak bakıldığında %13’ü temsil eden Sukuma etnik grubu en büyük etnik sınıf olarak ortaya çıkmaktadır. Niyamwezi, Chagga, Zaramo ve Makonde etnik grupları da sayısal olarak belli bir büyüklüğe sahiptir. Bunların yanında Fars kökenli olduğu iddia edilen Şiraziler de sahil kentlerinde, Kilwa, Zanzibar ve Pemba’da belli bir sayısal büyüklüğe sahiptir. Bu grup üzerinden belli bir Fars kültürel etkisi görülmektedir. Ülkede Müslüman-Hıristiyan nüfusunun sayısal dağılımı nüfus sayımı ve devletin seküler yapısı gereği oldukça şaibelidir.

Tanzanya Ekim ayında başkanlık seçimine girecek. Ülkede şimdiden seçimlerin etkisi hissediliyor. Seçime girecek adaylar kampanyalarına başlamış durumda. Ama Tanzanya’da seçimlerden etkilenen öyle bir kesim var ki onların dramı yürek parçalıyor. Ülkede yaşayan 170.000 kadar albino için seçim demek ölüm demek adeta. Lanetli oldukları düşünülerek aileleri tarafından sokağa terk edilen albinolar özellikle kırsal yerleşim yerlerinde saldırılara uğruyor. Kesilen el, ayak ve yüz uzuvları para karşılığı büyücülere satılıyor. Bu uzuvların şans getireceğini uman insanlar da büyücülere yüklü miktarlarda para ödüyor. Tanzanya Büyükelçimiz Ali Davutoğlu’nun demesine göre seçimlere girecek bazı politikacılar ceplerinde bu uzuvları taşıyor. Hal böyle olunca da albinolar her yerde ölümle iç içe yaşıyor maalesef.

Maddi imkansızlıklar nedeniyle 1984’de kapanan Türkiye’nin Darüsselam büyükelçiliği 2009 yılında tekrar açıldı. İki ülke arasındaki ilişkiler henüz emekleme aşamasında ancak ticari, siyasi, insani ve kültürel ilişkiler her geçen gün daha da artıyor. Türkiye’den gidenlere kapıda vize kolaylığı sağlanıyor. İstanbul’dan Kilimanjaro ve Darüsselam’a iki ayrı uçuş hattı bulunuyor.

Bu yazı vesilesiyle Rahema vakfı adına özverili çalışmalar yürüten ve bize evlerini açarak ağırlayan Mustafa Dirier, Ahmet Alan ve Muhammed Asır Karabacak kardeşlerime, İHH adına Tanzanya’da çalışmalar yürüten ve mihmandarlığımızı yapan Muzdelifah kurumu yetkilisi Faruk Hamis kardeşime ve bizi makamında ağırlayan Büyükelçimiz Ali Davutoğlu’na çok teşekkür ederim. Allah çalışmalarında kolaylık versin.