Cezayir-Libya-Mali Terörizm Üçgeni
Serhat Orakçı
Dünya Bülteni, Kasım 2015
Sahra kuşağı ülkelerinden Mali’de
neler olup bittiğini anlamak için değerlendirmeye belki de 1990’lardan başlamak
gerekir. Hiç kuşkusuz Mali’nin kuzeyindeki tüm gelişmeler bir şekilde Cezayir,
Fas, Moritanya ve Libya gibi bölge ülkeleriyle ilişkilidir. Mağrip
El-Kaide’sinin oluşmasında Cezayir iç savaşı ve bu ülkede Fransa desteğiyle
Müslümanlara yönelik uygulanan sistematik baskı ve dışlamaların payı büyük. Bu
denkleme 11 Eylül’den sonra Amerika’da dahil olmuş ve Sahra’ya yönelik çeşitli
projeler başlatılmıştır. 2010 sonrası yaşanan Arap Baharı ise bu coğrafyanın
daha da ön plana çıkmasına yol açmıştır. Geldiğimiz noktada Cezayir-Libya-Mali
üçgeninde Batı’nın terörle mücadele programı dahilinde yeni bir cephe ortaya
çıkmıştır.
Mali’de geçtiğimiz Cuma günü
cereyan eden otel saldırısını yeni bir olgu olarak göremeyiz. Bu saldırı 2010
yılından bu yana devam eden siyasi olayların devamı niteliğindedir. Bu
olaylarda Fransa tesirinin fazla olması nedeniyle geçtiğimiz günlerde Paris’te
yaşanan kanlı saldırıdan da tamamen bağımsız olduğu söylenemez. Paris saldırısı
ve Bamako saldırıları birbirleriyle ilişkili hadiselerdir.
Afrika’da silahlı örgütlerin
hedeflerine bakıldığında beş saldırı lokasyonu dikkat çekmektedir: 1-Elçilik
binaları, 2-Resmi ve askeri binalar, 3-Maden ve rafineri tarzı yerler,
4-Alış-veriş merkezleri 5-Lüks oteller. Bu yerlerin hedef seçilmesindeki ana
etken ise yabancı, özellikle Batılı, sayısının fazla olması nedeniyle olayın
hızla dikkat çekmesi ve uluslararası medyanın gündemine girmesidir. Kenya’nın
başkenti Nairobi’de Westgate alış-veriş merkezi El-Şebab örgütü tarafından
hedef seçilmiş ve çok sayıda yabancı uyruklu burada hayatını kaybetmişti.
Cezayir’in en büyük doğal gaz rafinerisi Amenas’da meydana gelen saldırıda çok
sayıda yabancı teknisyen ve mühendis hayatını kaybetmişti. Mali’nin başkenti
Bamako’da gerçekleşen saldırıda da Hintli, Çinli, Rus, Türk, İngiliz, Amerikalı
ve Fransız çok sayıda yabancı bir aradaydı.
Saldırganların amacı net olarak
anlaşılmış değil. Kimlikleri henüz açıklanmadı ve belki de hiç açıklanmayacak.
El Murabitun adlı silahlı grubun olayı üstlendiği duyuruldu ancak bu bile kesin
değil. Olayda hayatını kaybedenler bazı kaynaklara göre 27 kişi diğer bir
kaynağa göre ise 21. Saldırıyı tertip edenler bir kaynağa göre 2-3 kişi diğer
bir kaynağa göre ise 10 kişi. Olayla ilgili pek çok detay hala bilinmemekte. Saldırganların
mesajını da amacını da tam olarak bilemiyoruz. Rehin alınanlar arasında Türk
Hava Yolları, Air France ve Rus havayolu şirketi Volga-Dnepr çalışanlarının
olması saldırının havayollarına yönelik olma ihtimalini bile akla getiriyor.
Böyle düşünüldüğünde geçtiğimiz günlerde Sina’da düşürülen Rus uçağıyla bu
olayın irtibatının olup olmadığını sormak gerekiyor. Otelde Birleşmiş
Milletlere bağlı bir heyetin bulunması da akla başka sorular getirmekte.
Son yıllarda Mali’de ve Sahra’da
yaşanan siyasi-askeri olaylarda Fransa tesiri oldukça fazla. Bunun ana nedeni
ise Mali-Cezayir-Libya üçgeninde faal durumdaki silahlı gruplar. Hatırlanacağı
gibi bu gruplar Mali’nin kuzeyinde kontrolü tamamen ele geçirmiş ve Mali
ordusunu etkisiz hale getirmişlerdi. Fransa eski sömürgesi Mali’ye 2013’ün
başında askeri müdahale operasyonu düzenleyerek çok sayıda asker sevketti ve
kısa sürede kontrolü ele aldığını ilan ederek operasyonun başarısını ilan etti.
François Hollande ve Fransa askerleri kısa sürede birer kahraman haline
geldiler. Silahlı grupların tasfiye edildiği sanılmaktaydı. Ancak yaşanan bu
son gelişme bu grupların hala aktif olduğunu ve istediklerinde Fransa’nın ve
Mali’nin canını yakabileceklerini göstermekte.
2013 yılının başlarında
Fransa’nın operasyon başlattığı günlerde Bamako’daydım bir grup heyet ile.
Henüz olaylar çok sıcaktı. Medya kuruluşları Fransa askeri birliklerinin
aktardığı bilgileri aktarmaktaydı. Ne olup bittiğini tam olarak anlamak mümkün
değildi. Fransa desteği ile ilerleyen Mali ordusunun girdiği köy ve kasabalarda
katliam yaptığı gibi şaibeli haberler duyuluyordu. Silahlı grupların Mali’nin
İslam kültürüne ait otantik türbe ve yazma eserlerini yok ederek çekildiği
haberleri dolaşıyordu. Büyük bir haber kirliliği olduğu muhakkaktı. Bu konuya
yoğun ilgi gösteren Akif Emre abi o günlerde sık sık mesaj göndererek
gelişmeleri soruyordu. O zaman aktardığım izlenim bu silahlı grupların Fransa
gibi güçlü bir ordu karşısında direnmeden geri çekileceği ve olaylar
sakinleşince yeniden yapılacağı yönündeydi. Aradan geçen üç sene bu izlenimi
doğruladı. Fransa müdahalesi ile Cezayir ve Nijer sınırına çekilen silahlı
gruplar yeni ittifaklar kurarak bölgedeki etkinliklerini sürdürmekteler. Haliyle
Fransa’nın sert askeri müdahalelerinin şiddet sarmalını daha da tetiklediği
ortada.
Olayın yaşandığı sıcak saatlerde El Murabitun
adlı örgüt saldırıyı üstlenirken daha sonraki saatlerde Mali hükümeti
ellerindeki istihbarata göre saldırının Macina (veya Massina) Kurtuluş Cephesi
tarafından yapılmış olabileceğini açıkladı. Mali’nin kuzeyinde faaliyet
gösteren örgütler zaman zaman ortak hareket ederek koalisyonlar
oluştururken zaman
zaman ise fikir ayılıklarına düşerek daha küçük fraksiyonlara bölünmekteler. Jeremy Keenan
gibi ünlü Sahra uzmanlarına göre ise bu bölgede olup biten olaylar istihbarat
örgütlerinin bilgisi dahilinde gerçekleşirken Amerika’nın ve Cezayir gibi bölge ülkelerinin
çıkarlarına hizmet etmektedirler.
Bamako’daki otel saldırısını üstlenen El
Murabitun örgütünün ismini ilk kez geçtiğimiz sene duyduk. Silahlı gücü fazla
olmayan bu grup farklı fraksiyonların bir araya gelmesinden oluşmakta. Grup
içinde DAEŞ’e sempati duyanlar olduğu gibi el-Kaide’ye bağlılığını sürdürenler
de bulunmakta. 19.yy’da bölgede kurulmuş Macina İmparatorluğunu canlandırmak
amacındaki Macina Kurtuluş Hareketinin ismi de yine bu yılın başlarında
duyulmaya başladı. Fransa müdahalesi öncesinde Mali’nin kuzeyinde hakimiyet
sağlayan hiçbir grubun ismi saldırı nedeniyle geçmezken ortaya çıkan yeni
fraksiyonlar bu tarz saldırılarla isimlerini duyurmakta. Bu örgütlerin ortaya
çıkışında ve güç kazanmasında bölge siyasetinden kaynaklanan iç ve dış etilerle beraber bölgenin sosyo-ekonomik
gerçekleri de büyük
rol oynamakta. Özellikle
90’larda Cezayir’de yaşanan siyasi olaylar ve peşinden gelen baskı dalgası ile
2010 sonrasında Arap Baharı’yla oluşan istikrarsızlık hem silahlı gruplar hem
de istihbarat örgütleri için istenen uygun ortamı hazırlamıştır.
Arap Baharı’nın sarsıntısı sonrasında Libya’nın
geldiği nokta tam bir kaos ortamına dönüşürken Mali’nin kuzeyinde de
istikrarsızlık hala devam etmektedir. Bu noktada dikkat edilmesi gereken üçüncü
ülkenin Cezayir olduğunu düşünüyorum. 2012 yılından beri sağlık durumu
nedeniyle çok fazla ortalıkta görünmeyen Abdelaziz Bouteflika geçtiğimiz yıl
dördüncü kez yeniden başkan seçildi. Ancak Bouteflika sonrası Cezayir’i nelerin
beklediği tam bir muamma.