Sudan için Ayrılma-Birleşme-Çatışma Zamanı
Serhat Orakçı
Dünya Bülteni, Ağustos 2010
Afrika’nın devasa ülkesi Sudan bölünmenin eşiğinde duruyor. Eğer işler planlandığı gibi gider de sürpriz bir gelişme olmazsa altı ay sonra Sudan’ın yarı-özerk Güney Sudan bölgesinde referandum var. Sudan’da yirmi yıl süren kuzey-güney iç savaşını sona erdiren, 2005 yılında tarafların kabül ettiği Kapsamlı Barış Anlaşması(CPA) gereği 2011 başında Güney Sudan halkı referandum ile kendi kaderini belirleyebilecek.
Ancak planlanan referanduma az bir zaman kala, merkezi kuzey yönetimi ile güney arasındaki ilişkilerin giderek gerildiği zaman zaman sözlü münakaşaların yaşandığı bugünlerde belirsizlik hala devam ediyor. Referandum planlanan zamanda yapılırsa sandıktan ne çıkacağı da bilinmemekle birlikte tarafların zıt fikirleri ortada. Merkezi kuzey yönetimi bölünme fikrine sıcak bakmadığını sıksık yinelerken güney yönetimi ayrılıkçı tutumunu sürdürmekte ısrarlı. Özellikle Güney Sudan’da medya ve etkili kiliseler üzerinden yürütülen propaganda ile ayrılık fikri destekleniyor. Referandumdan ‘evet’ çıkarsa 2011 yılında dünya haritalarına yeni bir devlet dahil olacak.
İki taraf arasında yaşanan tartışmalara Darfur’daki isyancı gruplar da dahil oldular. Darfur kanadını temsilen Adalet ve Eşitlik Hareketi (JEM) yazılı bir bildiri yayınlayarak referandum fikrini desteklediklerini Güney Sudan’ın ayrılmak istemesinin El Beşir rejiminden kaynaklandığını dile getirdi. JEM aslında son derece politik bir açıklama yaptı. Güney Sudan kanadına destek mahiyetindeki açıklamanın gerisinde aslında JEM’in kendi varlığını sürdüme çabası yatmakta. JEM yönetimi Güney Sudan ile yakın ilşkilerini hem sürdürmek hem de yeni ortamdan faydalanmak istiyor. Çad ve Libya’dan eskisi gibi lojistik destek alamayan JEM, Güney Sudan’ın bağımsızlığını kazanması durumunda yakın ilişkilerini kullanarak Güney Sudan’ı kendine askeri üst yapmanın hesapları içinde.
Son günlerde yaşanan gelişmeler aslında gösteriyor ki kamoyu nazarında merak edilen konu referandum sonucundan ziyade referandumun gerçekten yapılıp yapılamayacağı. Güney Sudan’da iktidarda bulunan Sudan Halkı Kurtuluş Hareketi(SPLM) referandumun iptali ya da ertelenmesi durumunda konuyu Güney Sudan parlemontosuna taşıyacaklarını ve referandum sonucu olmadan bağımsızlık ilan edebileceklerini bildirdi. Merkezi Hatum yönetimi ise en yetkili ağızlardan böyle bir ihtimalin gerçekleşmesi durumunda bunun Güney Sudan için intihar niteliğinde olacağı mesajını verdi. Salva Kiir başkanlığındaki Güney Sudan yönetimi referandumu bir formalite olarak değerlendiriyor; sonuçta referandum olmadan da bağımsızlık ilan edebileceğini düşünüyor. Merkezi Hartum yönetimi ise Kapsamlı Barış Anlaşmasının da şartlarından olan sınırlar netleşmeden referanduma gitmek istemiyor.
Referandum tartışmalarının tıkandığı nokta daha önceki yazılarımızda da belirttiğimiz gibi dönüp dolaşıp sınır belirsizliğine dayandı. Referandum planına karşın kuzey-güney sınır ayrımı hala net değil ve zengin petrol rezervlerine sahip ihtilaflı bölgeler bulunmakta. İki tarafta bu bölgeler üzerinde hak iddia etmekte ve petrol gelirlerinden vazgeçmemekte. Son yedi yılda Sudan’da yaşanan ekonomik canlanmanın ana faktörünün petrol olduğu düşünüldüğünde iki taraf da tutumunda haksız sayılmaz. Ortaya çıkan tabloda görünen o ki eğer Sudan bölünürse petrolü ele geçiren taraf ekonomik canlılığını sürdürürken kaybeden taraf alternatif kaynaklara (yabancı yardımlar da dahil) yönelmek zorunda kalacak.
2005 Kapsamlı Barış Anlaşması öncesinde kuzey-güney arasında yirmi yıl süren Sudan iç savaşının yaraları bile henüz tam manasıyla sarılamamışken Sudan önemli bir dönüm noktasının eşiğinde tekrar. Sudan’da dile getirilen Güney Sudan referandum tartışmaları üç farklı senaryonun etrafında şekilleniyor. Kuzey ile Güney Sudan arasında gerçekleşmesi beklenen muhtemel senaryolar Ayrılma-Birleşme-Çatışma perspektiflerinden ele alınıyor. Sudan’da taraflar ya ayrılacak ya birleşecek ya da çatışacak. Önümüzdeki altı ay içinde öyle ya da böyle Sudan’da yaşayan 40 milyon nüfusun kaderi değişecek. Peşinden özellikle Doğu ve Orta Afrika’da kabul görmüş politik, ekonomik, kültürel ve dinsel dinamikler değişime uğrayacak.