Çok Boyutlu Güney Sudan-İsrail Yakınlaşması
Serhat Orakçı
Dünya Bülteni, Kasım 2010
Sudan'da yaşanan son gelişmeler ışığında doğal kaynakların Afrika kıtasına yarardan çok zarar verdiğini öne süren tezleri dikkate almak gerekiyor. Büyük bir ulus parçalanmanın eşiğine gelmişken ortaya atılan tüm seneryolar pertol ve su etrafında şekilleniyor. Kuzey-Güney arasında 2003 yılından bu yana çıkmaya başlayan pertol şu an referandum tartışmalarının temel odak noktası. Amerika aracılığı ile Etiyopya'da biraraya gelen kuzeyli ve güneyli diplomatlar birinci turda anlaşmaya varamadan döndüler. Abyei bölgesinin kimin elinde kalacağı ülkenin bölünmesinin yanında daha çok önem kazandı. Referandum yaklaştıkça Obama yönetimi Sudan üzerinde sesini daha çok yükseltmeye başladı. Obama Etiyopya'da düzenlenecek ikinci tur görüşmelerde mutlaka sonuca varılmasını ve ihtilafların giderilmesini isterken 1997'den beri Sudan'a uygulanan ekonomik ambargoyu da uzatmak istiyor.
Günlük 500-600 varil pertol üretimi bulunan Sudan uzakdoğulu şirketler aracılığıyla çıkarttığı pertolden yıllık 10 milyar dolar gelir elde ediyor. 2000'li yıllarda ülke ekonomisinde başlayan canlanma ve büyüme hızında pertolden elde edilen gelirin payı büyük. Bugüne kadar pertol gelirlerini kuzey-güney arasında yarı-yarıya bölüştüren sistem Güney Sudan'da yapılacak referandum sonrasında değişime uğrayacak. Güney Sudan'ın referandum sonunda bağımsızlığını ilan etmesi ve yeni ülke kimliği ile yola devam etmesi durumunda pertol gelirlerinin %80'ini eline alacak. Bu durumda merkezi Hartum hükümetinin pertol gelirleri azalacak. Kuzey-güney sınırı arasında kalan petrol bölgesi Abyei'nin paylaşımı ise Sudan'da gündemin ilk maddesi. Ekonomik canlanmayı sürdürmek isteyen taraflar Abyei'den vazgeçmek istemezken Amerika aracılığı ile ara formüller geliştirilmeye çelışılıyor. Sudan'dan ayrılma planları ayyuka çıkmış Güney Sudan yönetimi merkezi Hartum yönetiminin ekonomik kaygılarını dindirmek adına sıfır faizli uzun vadeli kredi açabileceklerinden bahsediyor.
Ekonomik canlanmayı sürdüren taraflar büyük pertol rezervlerinin bulunduğu Abyei bölgesini kaybetmek istemiyor. Yapılan tüm hesaplar bu bölgeye odaklanmış durumda. Amerika yönetimi çatışma ihtimaline karşı sınır hattına BM barış gücü yerleştirmek niyetinde lakin bu öneri Sudan hükümeti tarafından şiddele reddediliyor. Sudan petrollerini çıkartıp işleyen konsorsiyumun büyük ortağı Çin de BM gündemine getirilen barış gücü önerisini kabul etmeyerek Sudan'la birlikte hareket ediyor. Amerika'nın bölgeye gönderdiği diplomatlar ise savaş çığırtkanlığı yapmanın ötesine geçmeyerek her fırsatta ABD ordusunun Sudan'a müdahaleye hazır olmasını istiyor.
Güney Sudan'ın bağımsızlığını eline alması ve Sudan'dan tamamen ayrılması bazı kesimlerce cesaretlendiriliyor. Bu bölücü propaganda da Güney Sudan'ın yeraltı ve yerüstü zenginliklerine vurgu yapılarak Hıristiyan güneylilerin Müslüman kuzeylilerden ayrılması teşvik ediliyor. Bölgede çıkan petrolün kuzeyli Araplarla paylaşılmadığı taktirde tek başına güneylilere yeteceği ve dahası Güney Sudan'ın ayrılır ayrılmaz zenginleşip Afrika'yı saran tüm hastalık, yoksulluk gibi dertlerden kurtulacağı yönünde pembe bir tablo çiziliyor. Ama işin aslı hiçte göründüğü gibi değil.
Güney Sudan'ın bölünmesi durumunda kuzey-güney hattında 2000 km.'lik yeni bir sınır ortaya çıkacak. Sancılı geçeceğe beklenen bölünme sonrasında iki tarafın önceliği de bu sınırı korumaya odaklanacak. Yapılacak olan sınır koruma maliyeti ise muhtemelen tarafların elde edeceği petrol gelirinden kat ve kat daha fazla olacak. Bu durumda petrolün bırakın fayda getirmesini damlasının bile ülkeye bir yararı olmayacak. Bu durumu görmekten uzak siyaset yapımcıları tüm hesaplarını petrol üzerine kurarken büyük bir yanılgı içinde olduklarını görmekten uzaklar. İki sınır arasında kalan petrol bölgesini korumanın askeri maliyeti o bölgeden elde edilecek muhtemel gelirlerin çok üstünde olacağı kesin.
Güney Sudan'ın petrolün yanında el değmemiş verimli tarım arazilerinin olduğunu öne sürerek bölünmeyi cesaretlendiren zihniyete bu tarım arazilerinin neden bugüne kadar el değmeden durduğunu bölgede yaşayan insanlara bir nebze faydasının dokunmadığını da sormak lazım. Bugüne kadar işlenmeyen bu toprakların ülke bölünür bölünmez nakit paraya dönüşeceğini, ülkenin birden refaha kavuşacağını umanlar yanılıyorlar. Sudan'ın bölünmesinden kuzey de güney de bir fayda görmezken bu işten karlı çıkacaklar yeraltı ve yerüstü zenginliklerine zaafı olan, hiçbir bölgede güçlü odak istemeyen küresel büyük güçler olacaktır.
Sudan'da yapılacak referandum Orta Doğu'yu doğrudan etkileyebilecek gelişmelere de gebe. Güney Sudan yönetimi geçtiğimiz günlerde en yetkili ağızdan İsrail ile siyasi ilişkiye girebileceklerini duyurdu. İsrail'in bölünme sonrasında Güney Sudan'ı tanıması halinde siyasi ilişki kuracakları mesajının Güney Sudan yönetimi tarafından verilmesi boşuna değil elbette. Benzer mesajlar daha öncede verilmişti. Tüm hesaplarını Sudan'ın bölünmesi üzerine kuran Güney Sudan yönetimi çok iyi biliyorki Etiyopya, Uganda, Kenya, Sudan gibi ülkeler arasında kaldığında dışardan korumaya ihtiyacı olacak. Özellikle Hartum ile arasına 2.000 km.'lik sınır girdiğinde bu sınırın korunması gerekecek. Petrol bölgesi Abyei'yi kendine bağlayacağını düşünen Güney Sudan'ın pertol bölgesini koruması hiç de kolay olmayacaktır. Tüm bu güvenlik ihtiyacı içinde sağlam bir partner bulma güdüsü ile hareket eden Güney Sudan öncelikle Amerika'nın yardımına ihtiyacı duyacaktır. Bu desteği almanın kesinleşmiş yolu ise İsrail ile iyi ilşkiler kurmak, İsrail yatırımlarını bölgeye çekmekten geçiyor. Elbette bu güvenlik çemberinden yararlanmanın bir maliyeti de olacaktır ki o da bölge petrolünü işlemekten, Nil suyundan faydalanmaktan ve verimli tarım arazilerine konmaktan geçiyor.
Afrika'da yaşanan insani sorunları zerre kadar umursamayan dahası işgal ettiği topraklardaki Afrikalı göçmenleri bir şekilde postalamanın yolunu arayan İsrail ayağına kadar gelen bu fırsatı elbette kullanacaktır. Bölgede Uganda, Kenya ve Etiyopya ile iyi ilişkiler içinde olan İsrail, Güney Sudan'a nüfuz etmesi durumunda hem Mısır'ı hem de Sudan'ı Nil üzerinden siyasi baskı uygulayabilir. Dahası gıda ihtiyacının çok büyük bölümünü bu bölgede yapacağı tarım projelerinden elde edebilir. 2020 yılında dünya kullanılabilir su kaynaklarının azalacağı ve tüm dünyayı su krizinin beklediği düşünüldüğünde Nil havzası gibi bir kaynağın başına çöreklenmeyi kim istemez ki? Güney Sudan bölünürse politik açıdan varlığını ilk tanıyacak ülkeler şüphesiz İsrail peşinden de Amerika olacaktır. Biri bölgedeki petrole diğeri de su kaynaklarına ve el değmemiş tarım arazilerine konacaktır.