Afrika’da Türkiye Farkı
Serhat Orakçı
Dünya Bülteni, Ocak 2015
Bugün dünya siyasetinde etkinliği olan hemen
hemen her aktörün Afrika’ya yönelik bir politikası olduğu söylenebilir. Başta
Çin olmak üzere İsrail, İran, Hindistan, Rusya, Brezilya ve Güney Kore’nin de
benzer Afrika açılım programları olduğu bilinmekte. Afrika’nın gelişen yeni
aktörleri olarak tanımlanan bu grubun karşısında ise geleneksel aktörler yani Avrupa
ve Amerika yer almaktadır. Bu sınıflandırmadaki en temel sorun ise Türkiye’nin
tüm tarihsel bağlarından kopartılarak Afrika’da yeni bir aktörmüş gibi lanse
edilmesidir. Oysa Türkiye’nin Afrika siyaseti Osmanlı’dan devranılan bir mirasın
üzerine oturmakta ve 16.yy’dan bu yana devam eden bir siyasetin devamını teşkil
etmektedir.
Türkiye’yi diğer aktörler arasında
ayrıcalıklı kılan yön ise insani değerleri politik zemine taşıması olmuştur.
Afrika’da yaşanan pek çok siyasi sorunun sonucu olarak beliren insani krizlere
karşı Türkiye’nin hissiyat geliştirmesi ve çözüm noktasında adımlar atmasıdır.
Bu açıdan bakıldığında Türkiye istisnai bir yere oturmaktadır. Gerek sivil
toplum gerekse de kamu kuruluşları eli ile yürütülen insani yardım çalışmaları
Türkiye’yi daha görünür hale getirmekte ve diğer aktörlerin tamamından
ayırmaktadır.
Diğer tüm aktörler gibi siyasi, ticari
ve kültürel ilişkiler geliştiren Türkiye aynı zamanda insani ilişkiler tesis
ederek halklar nazarında takdir kazanmaktadır. Bugün Afrika ülkeleri pek çok sosyo-ekonomik
sorunun yanında büyük insani krizlerle yüzleşmektedir. Son yıllarda Somali,
Sudan, Güney Sudan, Orta Afrika, Mali, Libya ve Nijerya’da yaşanan siyasi
olaylar ağır bir insani dram doğurmuştur. Batı Afrika bölgesinde ortaya çıkan
Ebola krizi Sierra Leone, Gine ve Liberya’da büyük çapta insani yardım ihtiyacı
doğurmuştur. Afrika’nın yeni aktörleri bu krizlere gözlerini kapatıp sadece
siyasi-ekonomik çıkarlarını öncelerken geleneksel aktörler ise bu krizleri
fırsata çevirme yarışındadır. Bu tutumun tek istisnasını Türkiye teşkil etmekte
olup Afrika’da insani ve vicdani değerleri ön plana çıkartan bir politika izlemektedir.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan dört
yıl aradan sonra bir kez daha Somali’nin başkenti Mogadişu’yu ziyaret etti. İlk
ziyaret 2011 yılında Somali büyük bir kuraklığın pençesindeyken gerçekleşmişti.
Ülkenin bedbaht kaderini değiştiren tarihi 2011 ziyaretinin bir benzeri de dün
gerçekleşti. 2011’de temelleri atılan pek çok projenin açılışı gerçekleşti.
Ziyaret Türkiye ve Somali dışında da pek çok kesim tarafından merakla takip
edildi. Etiyopya, Cibuti ve Somali’yi kapsayan ziyaret pek çok açıdan önemli
mesajlar içeriyordu.
Bu ziyareti önemli kılan başlıca sebep
Türkiye’nin samimiyetini daha en başından ortaya koymasıdır. 2011 yılında
gerçekleşen sıra dışı ziyaret sonrasında pek çok Batılı Afrika uzmanı
Türkiye’nin sıra dışı hamlesini şov olarak, geçici bir heves olarak
değerlendirmişti. Bu ikinci ziyaret ve açılışı yapılan projeler Türkiye’nin
Somali konusundaki samimiyetini tescillemiştir. Atılan adımlarının geçici bir
heves olmadığını uzun vadeli kalıcı bir politikanın parçası olduğunu
göstermiştir.
Cumhurbaşkanı uçağa binmeden önce basın
mensuplarına yaptığı değerlendirmede önemli bir noktaya değinerek
Türkiye-Afrika ilişkilerinin bundan böyle yeni bir boyuta geçileceğine işaret
etmiştir. Afrika açılım politikasının başarıyla tamamlandığını ilan eden
Cumhurbaşkanı bundan böyle Afrika ortaklık politikasına geçildiğini
belirtmiştir. Bu, Afrika’yı tanıma evresinin sona erdiğini artık ikili projelerin
hayata geçirileceğinin habercisidir. Aynı konuşmada diğer bir vurgu ise Ebola
krizine yapılarak, Afrika’nın bir süredir gündemini meşgul eden Ebola krizinde bundan
böyle Türkiye’nin daha aktif rol alacağının işaretleri verilmiştir.
Cumhurbaşkanı, Etiyopya’nın başkenti
Addis Ababa’da İslam dünyası liderlerine hitaben yaptığı konuşmada acı bir
gerçeği tekrar dile getirdi. O da İslam coğrafyasının, Afrika ülkelerinin ve
Latin Amerika ülkelerinin BM Güvenlik Konseyinde temsil edilmediğidir. 54
Afrika ülkesi BM’ye üye ülkelerin dörtte birini teşkil etmesine rağmen alınan
kararlarda hiçbir etkinliği bulunmamaktadır. Bu hakkın alınmasına en çok
Afrika’nın ihtiyacı bulunmaktadır. BM’de alınan kararlar öyle ya da böyle
Afrika ülkelerinin kaderini etkilemektedir. Genellikle de bu etki negatif yönde
olmaktadır. Ancak Afrika ülkeleri BM’nin aldığı kararların uygulayıcısı
konumdadır sadece.
Ziyaret öncesi meydana gelen Somali’deki
bombalı saldırı daha önce de Türkiye elçiliğine saldırı düzenleyen silahlı El
Şebab örgütünün tutumunda değişiklik olmadığını göstermiştir. Kuşkusuz
Türkiye’ye yönelik gerçekleşen bu saldırı caydırıcı bir hedef gütmektedir.
Türkiye Somali’de aktif bir aktör olmaya devam ettikçe de benzer saldırılar
olacaktır. Türkiye’nin Somali’deki ve Afrika’daki varlığından rahatsızlık duyan
pek çok örgütsel ve ulusal aktör olduğunu unutmamak gerekir.
Etiyopya, Cibuti ve Somali’yi kapsayan
ziyaret esnasında pek çok ikili anlaşmaya imza atılırken yeni projeler için
temel atılmış, biten projelerin açılışları gerçekleşmiştir. Somali’de açılışı
gerçekleşen 200 yataklı hastane Somali için hayati önem taşımaktadır kuşkusuz.
Her 8 anneden birinin doğum esnasında hayatını kaybettiği, her 7 çocuktan
birinin bir yaşa gelemeden hayatını kaybettiği ülkede sağlık altyapısı oldukça
sorunlu. Pek çok basit hastalığın tedavisi için bile Somalililer yurtdışına
çıkmak zorundalar.
Hem bu ziyaret hem de açılışı yapılan
projeler Türkiye’nin insani duyarlılığını net bir şekilde ortaya koymaktadır.
Bütün bu projeler belli oranda insani ihtiyaçları karşılamaktadır. Afrika’ya
yönelik dış politikamız insani değerler üzerinden şekillenmekte ve Türkiye’nin
bu duyarlılığı Türkiye’yi Afrika’da farklı kılan ana unsur haline gelmektedir.