Cuma, Şubat 20, 2015

Afrika’da Türkiye Farkı
Serhat Orakçı
Dünya Bülteni, Ocak 2015

Bugün dünya siyasetinde etkinliği olan hemen hemen her aktörün Afrika’ya yönelik bir politikası olduğu söylenebilir. Başta Çin olmak üzere İsrail, İran, Hindistan, Rusya, Brezilya ve Güney Kore’nin de benzer Afrika açılım programları olduğu bilinmekte. Afrika’nın gelişen yeni aktörleri olarak tanımlanan bu grubun karşısında ise geleneksel aktörler yani Avrupa ve Amerika yer almaktadır. Bu sınıflandırmadaki en temel sorun ise Türkiye’nin tüm tarihsel bağlarından kopartılarak Afrika’da yeni bir aktörmüş gibi lanse edilmesidir. Oysa Türkiye’nin Afrika siyaseti Osmanlı’dan devranılan bir mirasın üzerine oturmakta ve 16.yy’dan bu yana devam eden bir siyasetin devamını teşkil etmektedir. 

Türkiye’yi diğer aktörler arasında ayrıcalıklı kılan yön ise insani değerleri politik zemine taşıması olmuştur. Afrika’da yaşanan pek çok siyasi sorunun sonucu olarak beliren insani krizlere karşı Türkiye’nin hissiyat geliştirmesi ve çözüm noktasında adımlar atmasıdır. Bu açıdan bakıldığında Türkiye istisnai bir yere oturmaktadır. Gerek sivil toplum gerekse de kamu kuruluşları eli ile yürütülen insani yardım çalışmaları Türkiye’yi daha görünür hale getirmekte ve diğer aktörlerin tamamından ayırmaktadır.

Diğer tüm aktörler gibi siyasi, ticari ve kültürel ilişkiler geliştiren Türkiye aynı zamanda insani ilişkiler tesis ederek halklar nazarında takdir kazanmaktadır. Bugün Afrika ülkeleri pek çok sosyo-ekonomik sorunun yanında büyük insani krizlerle yüzleşmektedir. Son yıllarda Somali, Sudan, Güney Sudan, Orta Afrika, Mali, Libya ve Nijerya’da yaşanan siyasi olaylar ağır bir insani dram doğurmuştur. Batı Afrika bölgesinde ortaya çıkan Ebola krizi Sierra Leone, Gine ve Liberya’da büyük çapta insani yardım ihtiyacı doğurmuştur. Afrika’nın yeni aktörleri bu krizlere gözlerini kapatıp sadece siyasi-ekonomik çıkarlarını öncelerken geleneksel aktörler ise bu krizleri fırsata çevirme yarışındadır. Bu tutumun tek istisnasını Türkiye teşkil etmekte olup Afrika’da insani ve vicdani değerleri ön plana çıkartan bir politika izlemektedir.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan dört yıl aradan sonra bir kez daha Somali’nin başkenti Mogadişu’yu ziyaret etti. İlk ziyaret 2011 yılında Somali büyük bir kuraklığın pençesindeyken gerçekleşmişti. Ülkenin bedbaht kaderini değiştiren tarihi 2011 ziyaretinin bir benzeri de dün gerçekleşti. 2011’de temelleri atılan pek çok projenin açılışı gerçekleşti. Ziyaret Türkiye ve Somali dışında da pek çok kesim tarafından merakla takip edildi. Etiyopya, Cibuti ve Somali’yi kapsayan ziyaret pek çok açıdan önemli mesajlar içeriyordu.

Bu ziyareti önemli kılan başlıca sebep Türkiye’nin samimiyetini daha en başından ortaya koymasıdır. 2011 yılında gerçekleşen sıra dışı ziyaret sonrasında pek çok Batılı Afrika uzmanı Türkiye’nin sıra dışı hamlesini şov olarak, geçici bir heves olarak değerlendirmişti. Bu ikinci ziyaret ve açılışı yapılan projeler Türkiye’nin Somali konusundaki samimiyetini tescillemiştir. Atılan adımlarının geçici bir heves olmadığını uzun vadeli kalıcı bir politikanın parçası olduğunu göstermiştir.

Cumhurbaşkanı uçağa binmeden önce basın mensuplarına yaptığı değerlendirmede önemli bir noktaya değinerek Türkiye-Afrika ilişkilerinin bundan böyle yeni bir boyuta geçileceğine işaret etmiştir. Afrika açılım politikasının başarıyla tamamlandığını ilan eden Cumhurbaşkanı bundan böyle Afrika ortaklık politikasına geçildiğini belirtmiştir. Bu, Afrika’yı tanıma evresinin sona erdiğini artık ikili projelerin hayata geçirileceğinin habercisidir. Aynı konuşmada diğer bir vurgu ise Ebola krizine yapılarak, Afrika’nın bir süredir gündemini meşgul eden Ebola krizinde bundan böyle Türkiye’nin daha aktif rol alacağının işaretleri verilmiştir.

Cumhurbaşkanı, Etiyopya’nın başkenti Addis Ababa’da İslam dünyası liderlerine hitaben yaptığı konuşmada acı bir gerçeği tekrar dile getirdi. O da İslam coğrafyasının, Afrika ülkelerinin ve Latin Amerika ülkelerinin BM Güvenlik Konseyinde temsil edilmediğidir. 54 Afrika ülkesi BM’ye üye ülkelerin dörtte birini teşkil etmesine rağmen alınan kararlarda hiçbir etkinliği bulunmamaktadır. Bu hakkın alınmasına en çok Afrika’nın ihtiyacı bulunmaktadır. BM’de alınan kararlar öyle ya da böyle Afrika ülkelerinin kaderini etkilemektedir. Genellikle de bu etki negatif yönde olmaktadır. Ancak Afrika ülkeleri BM’nin aldığı kararların uygulayıcısı konumdadır sadece.

Ziyaret öncesi meydana gelen Somali’deki bombalı saldırı daha önce de Türkiye elçiliğine saldırı düzenleyen silahlı El Şebab örgütünün tutumunda değişiklik olmadığını göstermiştir. Kuşkusuz Türkiye’ye yönelik gerçekleşen bu saldırı caydırıcı bir hedef gütmektedir. Türkiye Somali’de aktif bir aktör olmaya devam ettikçe de benzer saldırılar olacaktır. Türkiye’nin Somali’deki ve Afrika’daki varlığından rahatsızlık duyan pek çok örgütsel ve ulusal aktör olduğunu unutmamak gerekir.

Etiyopya, Cibuti ve Somali’yi kapsayan ziyaret esnasında pek çok ikili anlaşmaya imza atılırken yeni projeler için temel atılmış, biten projelerin açılışları gerçekleşmiştir. Somali’de açılışı gerçekleşen 200 yataklı hastane Somali için hayati önem taşımaktadır kuşkusuz. Her 8 anneden birinin doğum esnasında hayatını kaybettiği, her 7 çocuktan birinin bir yaşa gelemeden hayatını kaybettiği ülkede sağlık altyapısı oldukça sorunlu. Pek çok basit hastalığın tedavisi için bile Somalililer yurtdışına çıkmak zorundalar.


Hem bu ziyaret hem de açılışı yapılan projeler Türkiye’nin insani duyarlılığını net bir şekilde ortaya koymaktadır. Bütün bu projeler belli oranda insani ihtiyaçları karşılamaktadır. Afrika’ya yönelik dış politikamız insani değerler üzerinden şekillenmekte ve Türkiye’nin bu duyarlılığı Türkiye’yi Afrika’da farklı kılan ana unsur haline gelmektedir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder