Salı, Aralık 16, 2008

Nelson Mandela Biyografi

Zincirleri Olmayan Adam

Yazan: Serhat ORAKÇI
Bu yazı Mandela'nın "Long Walk to Freedom" kitabından derlenmiştir.

Nelson Rolihlahla Mandela, ya da halk deyişiyle “Madiba”, I. Dünya Savaşı’nın bittiği günlerde (1918) Güney Afrika'nın Transkei bölgesindeki Qunu kasabasında doğmuştur. Genç yaşta ölen babası Thembuland, kabile reisinin danışmanıdır. İlk eğitimini misyoner okulunda alan Mandela, daha sonra lise eğitimi için Healdtown’a gönderilmiştir. Buradan da sadece siyahların devam edebildiği Fort Hare’deki üniversiteye kaydolmuştur. Üniversite yılları Mandela’nın siyasetle tanıştığı yıllardır. Okulda öğrenci temsilciği için seçime girmiş daha sonra yönetimi boykot ederek seçimlerin iptalini istemiştir. Boykot sonrası ise üniversiteden atılarak tekrar kasabasına dönmek zorunda kalmıştır.



İçindeki okuma isteğini kaybetmeyen Mandela o zaman için rüya şehir olarak adlandırılan Johannesburg’a gitmeye karar vermiş ve maceralı bir yolculuk sonunda kendini ülkenin en büyük altın madeninde bekçi olarak bulmuştur. Köyünden kaçak olarak şehre geldiği anlaşılınca bu işten de atılmıştır. Hayatta tek başına ayakta durabilmek için her şeyi göze aldığı anda uzak bir tanıdığının yardımıyla bir avukatlık şirketinde çalışmaya başlamıştır. Bu yıllarda Witwatersrand Üniversitesi’ne kaydolarak hukuk eğitimi almaya başlamıştır. Yine çalıştığı şirkette kısa zamanda samimi olduğu Walter Sisulu sayesinde, ilk defa Afrika Ulusal Kongresi (African National Congress-ANC)’nden haberdar olmuştur. Ve bu organizasyonda görev alan Oliver Tambo, William Nkomo gibi isimlerle tanışmıştır. 60 kadar kişiden oluşan bu küçük organizasyonun 1948’e kadar amacı ise beyazların hakim olduğu sistem içinde siyahların haklarını korumak ve onlara daha iyi hayat şartları sağlamaktır.



Mandela ve arkadaşlarının yaptıkları ilk işlerden biri 1944 yılında ANC’nin gençlik teşkilatını kurmaktı. Bu teşkilat aracılığıyla ülke gençlerini bilinçlendirmeyi ve organizasyona katmayı hedeflemişlerdi. Mandela, gençlik teşkilatındaki başarılı çalışmalarının ardından, 1947’de bu teşkilata Genel Sekreter seçildi. Ama 1948 seçimleri ülke için bir felaketin başlangıcı oldu. Irkçı bir rejimin savunuculuğunu yapan Ulusal Parti, seçimlerden birinci parti olarak çıktı. Apartheid sisteminin temelleri atılmış oldu. Bu sistemle siyahların sistem içindeki durumu daha da kötüleşecektir.



Apartheid rejiminin iş başına gelmesiyle ANC gençlik kolları Mandela önderliğinde bir program ortaya koymuş ve bu çerçevede siyahlar için vatandaşlık haklarından tam yararlanma ve parlamentoda temsil hakkını savunmuştur. Bu program ayrıca zorunlu ve ücretsiz temel eğitim, sağlık hizmetlerinden faydalanma, ticaret yapma hakkı ve toprak dağılımının tekrar ele alınması gibi konuları gündeme getirmiştir. ANC’nin tüm talepleri sistem tarafından anında reddedilmiştir. Bu süreçte sivil itaatsizlik olarak yorumlanan çeşitli protestolar ve yürüyüşler düzenlenmiştir. Çok kısa bir sürede aralarında Mandela’nın da bulunduğu ANC yöneticileri sistem tarafından hedef haline gelmiş ve çeşitli yasaklar uygulanmıştır. ANC kadrosundaki liderler mücadelenin ilk yıllarında her ne kadar Gandhi örneğinden esinlenerek şiddet içeren protesto ve sabotajlara sıcak bakmasalar da sonraları bu konuyu gündeme getirmişler ya da getirmek zorunda kalmışlardır.



ANC içinde günden güne lider konuma yükselen Mandela, bir yandan siyaset arenasında sisteme karşı manevralar geliştirirken diğer yandan da sınavlarını vererek avukatlık mesleğini icra etmeye başlamış ve Oliver Tambo ile ortak “Mandela ve Tambo” isminde bir büro açmıştır. Mandela o günleri hatırlarken şunları söylemektedir: “Ülkedeki tek siyah avukatlar biz değildik ama tek avukatlık bürosu bizdik… Afrikalılar için Mandela ve Tambo’nun ne anlama geldiğini kısa sürede anladım. Orası Afrikalıların gelip kendilerini canı gönülden dinleyen birini bulacakları, terslenmeyecekleri, aldatılmayacakları, kendilerinden birinin onları temsil edeceği bir yerdi. İlk başında avukat olmamın nedeni buydu. Yaptığım işler sık sık doğru kararı verdiğimi hissetmemi sağladı.”



Apartheid’in mimarları kısa bir süre içinde bir dizi yasa çıkartarak sosyal hayatı yeniden programlamaya başlamışlardır. Bu yasalar arasında “Yerleşim Yasası” olarak bilineni halkı renklerine göre toplu yaşamaya zorlarken, ”Bantu Eğitim Yasası” beyaz olmayanları yüksek eğitimden mahrum bırakmıştır. 50’lerin başında. Mandela, hükümet tarafından siyahlara dayatılan bu yasalara karşı direnişte önemli bir rol oynamıştır. “Asihambi!” (Gitmiyoruz!) ve “Sophiatown likhaya lam asihambi!” (Sophiatown evimiz; taşınmıyoruz!) sloganlarıyla ünlenen binlerce kişinin katıldığı yürüyüşler organize edilmiştir. Mandela ayrıca 1955 yılında ANC tarafından hazırlanan “Özgürlük Bildirisi”nin hazırlanmasında da önemli paya sahiptir.



Hükümet tarafından istenmeyen adam ilan edilen ANC liderleri 50’ler boyunca yasaklamalar ve tutuklamalara maruz kalmışlardır. Çeşitli yıldırma politikaları hükümet tarafından sistemli uygulanmıştır.



5 Aralık 1956 sabahı Mandela evinin kapısının hızlı hızlı vurulduğunu işiterek uyanır. Kapıyı açtığında karşısında ellerinde tutuklama emriyle bekleyen polisleri görür. Bu Mandela için 27 yıllık tutukluluk halinin başlangıcıdır. Hükümet, Mandela’yı vatana ihanetle suçlamaktadır. Mandela’nın o sabahla ilgili yorumu şöyledir: “İnsan doğru olanı yaptığına inansa bile çocuklarının gözü önünde tutuklanması hoş değil. Çocuklar durumun karmaşıklığından habersiz. Onlar basit şekilde babalarının beyazlar tarafından açıklama yapılamadan alınıp götürüldüğünü gördüler.”



Mandela o sabah kodese tıkıldığında yalnız olmadığını görür. Hükümet ANC liderlerine karşı bir temizliğe girişmiş ve partinin tüm önde gelenlerini vatana ihanet suçundan içeri almıştır. “Vatana ihanet davası” olarak ünlenen duruşmalar 1961 yılına kadar sürmüş ve sonunda Mandela ve arkadaşlarının serbest bırakılmasıyla sonuçlanmıştır. Bu beş yıllık dönemde, Mandela ve arkadaşlarının yürüttüğü özgürlük mücadelesi büyük önem kazanmış ve büyük bir halk desteği bu mücadelenin gerisinde odaklanmıştır. Mandela siyah halk için önemli bir lider konumuna yükselmiştir.



Şiddet ve baskı uygulayan bir rejime karşı Gandhi felsefesiyle mücadele edilemeyeceğini karar veren Mandela, partisine silahlı bir yeraltı örgütünün kurulmasını önermiştir. Uzun tartışmalardan sonra parti ileri gelenleri ikiye bölünmüş ama çoğunluğun desteğiyle Umkhonto we Sizwe kurulmuştur. ANC’nin silahlı yeraltı faaliyetleri yürüten kolu olarak bilinen örgütün tüm kuruluş aşamalarını Mandela üstlenmiş ve yasadışı yollardan diğer Afrika ülkelerine ziyaretlerde bulunmuştur. İlk defa Güney Afrika dışına çıkan Mandela, dışarıda bu örgüt için maddi yardım toplamış ve ayrıca silahlı eğitim almıştır. Umkhonto we Sizwe, sivil halkı hedef almayan ama hükümetin başını ağrıtacak türden sabotajlar planlayarak elektrik santralleri gibi yerlere bombalı saldırılar düzenlemiştir. ANC’ye katılan gençler örgüt bünyesinde askeri eğitim almaları için komşu ülkelere gönderilmiştir. Bu dönem Mandela’nın kılıktan kılığa girdiği, karısını ve çocuklarını çok nadir gördüğü, herkesten saklandığı bir dönem olmuştur.



1962`nin ortalarinda hükümetin yoğun çalışması sonucu Mandela, Rivonia’da bir arkadaşının evinde yakalanmış ve tutuklanmıştır. ANC’nin üst düzey yöneticileri Umkhonto we Sizwe’nin örgütlediği sabotajlar dolayısıyla suçlanmış ve tutuklanmıştır. ANC üst düzey yöneticilerinin yargılandığı “Rivonia Davası” olarak bilinen duruşmada Mandela sabotaj ve kamu mallarına zarar vermekten suçlanarak beş yıla mahkum edilmiş daha sonra bu ceza ömür boyu hapse çevrilmiştir. Mandela ve arkadaşları Cape Town şehri açıklarında bulunan Robben Adası’ndaki hapishaneye gönderilmiştir. ANC üst düzey yöneticilerinin ağır hapishane ortamında beraber kaldığı bu yıllar hakkında en kapsamlı bilgilere yine Mandela’nın biyografisinde rastlıyoruz. Mandela, kitabında ne tür sıkıntılar içinde özgürlük mücadelesini yürüttüklerini uzun uzun anlatmakta. Ömür boyu hapse çarptırılmış bir grup insanın hapiste bile amaçlarından vazgeçmeden kendilerini geliştirmeyi ve özgürlük mücadelesine katkıda bulunmayı amaçlamaları oldukça çarpıcıdır. Mandela ve arkadaşları dünyadan soyutlanmış bir hapishaneyi minik bir akademiye dönüştürmüşlerdir. Bildiklerini birbirlerine anlatan bu insanlar kireç taşı kırarken felsefe, tarih ve politika çalışmışlardır.



Robben Adası’ndaki uzun yılların sonrasında Mandela, 1984 Nisan’ında Cape Town’daki Pollsmoor Hapishanesi’ne transfer edilmiştir. Aralık 1988’de de Paarl kasabası yakınlarında bulunan Victor Verster Hapishanesi’ne nakliye edilmiştir. Bu yıllarda Mandela Apartheid rejiminin koruyucuları ile masaya oturmaya başlamış ve herkesin eşit hakka sahip olduğu demokratik bir ortamda seçimlerin yapılmasını talep etmiştir. Hükümet şiddet içeren suçların durdurulması karşılığında Mandela’ya özgürlük vaadinde bulunmuş, o ise bu şartı “Mahkumlar anlaşma yapamaz; sadece özgür birey yapabilir.” diyerek şartlı tahliye teklifini reddetmiştir. Uzun yıllar süren görüşmeler sonunda Mandela 1990 Şubat’ında 71 yaşında iken şartsız olarak serbest bırakılmış ve eşi Winnie ile yıllardır kahramanını bekleyen halkı selamlamıştır.



Mandela’nın hayatındaki önemli gelişmelerden biri de 1993 yılında dönemin siyasetçilerinden de Klerk ile ortaklaşa Nobel Barış Ödülü’nü almasıdır. Bir yıl sonra ise ülkenin ilk demokratik seçimleri yapılmış ve Mandela’nın partisi bu seçimde birinci parti olmuştur. Seçim sonrası Mandela, ülkenin ilk siyahi başkanı sıfatıyla ülkesinin başına geçmiştir. Bu görevi 1999’a kadar yürüterek apartheid gibi bir rejimden demokrasiye yumuşak geçişi sağlamıştır. Siyasetten emekli olmasının ardından kurduğu “Nelson Mandela Çocuk Vakfı” bünyesinde ülkenin önemli bir sorunu haline gelen AIDS ile mücadeleye başlamıştır. Halen bu görevi yürüten Mandela değişik ülkelerde konferans ve panellere katılarak ülkesinin sorunlarına çözüm aramaktadır.

2 yorum:

  1. Adsız8:09 ÖÖ

    bu adam bir şaheser, müthiş bir şey, halkının onurlu mücadelesi uğruna hayatını hiçe sayan bir ekol,kendisine sunulan özgürlüğü reddetmiş halkının özgür olmadığı yerde sadece kendi özgürlüğünü istememiştir...

    biz kürtler olarak da bir gün liderimizin serbst kalacağına inanıyoruz...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. özgürlüğün rengi filmini izle heval.. onu izleyince gözümde sayın öcalan canlanıyordu..

      Sil