Perşembe, Aralık 03, 2015

PAPA’NIN RÜYASINDAKİ AFRİKA
Serhat Orakçı
Dünya Bülteni, Aralık 2015

Geçtiğimiz günlerde Katolik dünyanın ruhani lideri Papa François Afrika turuna çıkarak Kenya, Uganda ve Orta Afrika Cumhuriyeti’ni kapsayan bir ziyaret gerçekleştirdi. Bu Papa François’in ilk Afrika ziyaretiydi. “Siyah İslam: Afrika’da Yükselen Din” kitabı ile tanınan rahmetli Vincent Monteil, Vatikan’ın Afrika’da yürüttüğü bir kültür programı olduğuna inanmakta. Ben de Papa’nın yapmış olduğu bu ziyareti belirli bir politikanın parçası olarak görenlerdenim.   

Hz. İsa’nın göğe yükselişini izleyen yıllarda Afrika toprakları Hıristiyanlığın ilk ulaştığı yerlerden biriydi. Daha 1.yy’da Mısır ve Habeşistan’da güç kazanmıştı. Ancak 8.yy’da başlayan İslam fetihleri Hıristiyanlığın bu kıtadaki varlığını tamamen yok etmese de ilerleyişini durdurdu. İki büyük din arasında gerçekleşen Afrika’daki bu ilk karşılaşmadan İslam dini büyük toprak kazanımları ile çıkarken Hıristiyanlığın Afrika’daki ilerleyişi sekteye uğradı. Bu durum 15.yy’a kadar pek değişiklik arz etmedi.

15.yy’da başlayan Avrupa yayılmacılığı ise Kilise ile Afrika’yı bir kez daha buluşturdu. Bu sefer ise kıtanın en güneyinden ve İslam’ın varlık göstermediği güney-batı kıyılarından başladı. Misyoner faaliyetleri ile başlayan bu dönüşüm ilk kez Katolikliği Afrika’ya taşıdı. Ancak ilerleme oldukça yavaştı. Afrika yerel dinlerinin direnişiyle karşılaşan misyonerler ilerleyen yıllarda askeri çözümlere de başvurarak kıtayı medenileştirme misyonuna devam ettiler. Her şeye rağmen 19.yy’a kadar elde ettikleri başarılar oldukça sınırlı kaldı.       

Hıristiyanlığın tarihsel seyrine bakıldığında Hıristiyanlığın bundan bir yüzyıl öncesine kadar hala çoğunlukla Avrupa-Amerika merkezli bir din olduğu görülmekte. Ancak son yüzyıl Hıristiyan inanışın emperyalizm ile birlikte dünyanın dört bir yanına yayılmasına ve taraftar kazanmasına şahit oldu. Pew Forum ve Gordor Conwell tarafından Hıristiyanlık üzerine yayınlanan verilere göre 1910 itibariyle dünya Hıristiyan nüfusunun %93.5’ini Avrupa ve Amerika (Latin dünya dahil) barındırırken 2010’a gelindiğinde diğer kıtaların barındırdığı Hıristiyan nüfusta büyük artışlar var. Sahra-altı Afrika için de durum pek farklı değil. 1910’da bu coğrafyada Hıristiyan nüfus sadece %1.4 ile temsil edilirken 2010’da %23.6 ile temsil ediliyor. Orandaki altmış katlık artış gerçekten muazzam. Hıristiyanlık en hızlı Asya-Pasifik ve Afrika üzerinden ilerliyor. Bugün dünya Hıristiyan nüfusunun dörtte biri Afrika’da yaşıyor. 
  
Rakamlar üzerinden yapılabilecek diğer bir tespit ise aslında Hıristiyanlığın merkezde güç kaybederken çevrede güç kazandığı yönündedir. Bunu şöyle açmak mümkün. 1910 yılında dünyada Hıristiyan nüfus yaklaşık 612 milyon civarındayken bu rakam günümüzde 2.18 milyar dolaylarında. Yani dünya genel nüfusu ile oranlama yapıldığında 1910’da dünya nüfusunun %35’i 2010’da da dünya nüfusunun %32’si Hıristiyan. Bugün Hıristiyanlığın en fazla temsil edildiği 10 ülkeden 3’ü Afrika’da: Etiyopya, Nijerya ve Demokratik Kongo Cumhuriyeti.     

Sahra-altı Afrika’nın son yüz yılına damgasını vuran en büyük dönüşüm dinsel dönüşüm şüphesiz. Emperyalizm ve misyonerlik üzerinden gerçekleşen bu dönüşüm sayesinde bugün Afrika’da hatırı sayılır miktarda Hıristiyan nüfus yaşamakta. 1910’da Sahra-altı Afrika’da Hıristiyan nüfusun genel nüfus içindeki oranı %9.1 iken bu oran günümüzde %62.7’ye yükselmiş durumda. Bugün Sahra-altı Afrika’da 516 milyon Hıristiyan yaşamakta. Bu rakama Kuzey Afrika hattındaki azınlık gruplar da eklendiğinde rakam 520 milyonu geçmekte.

Katoliklik açısından rakamlara bakıldığında dünya Hıristiyan nüfusunun %50.1’i Katolik, %36.7’si Protestan ve %11.9’u Ortodoks olarak tanımlanıyor. 1.1 milyar inananıyla Katoliklik hala Hıristiyanlığın en güçlü merkezi ve savunucusu. Belki soruyu şöyle sorabiliriz: Katolikler için Afrika ne anlam taşıyor? Katolikliğin coğrafi dağılımına bakıldığında Sahra-altı Afrika ülkeleri Katolik dünyanın %16’sını temsil etmekteler. Avrupa ve Amerika’dan sonra bu mezhebin en fazla temsil edildiği yer yani. Papa, Afrika ülkelerini ziyaret ederek kıtadaki destekçilerine moral aşılamakta ve Hıristiyanlığın yayılmasına destek olmakta.

Hıristiyanlığın coğrafi serüveni bize kuzeyden güneye doğru kayış olduğunu göstermekte ve bu trendin önümüzdeki yıllarda da devam etmesi beklenmekte. Bu eğilimin ana sebebi kuzeyin sekülarizasyonu ve nüfus artış hızındaki düşüş. Avrupa dinsel temsil gücünü kaybederken Afrika ve Asya bu konuda güçleniyor. Avrupa’da Aydınlanma ile tabuta konulan Hıristiyanlık Avrupa dışı coğrafyalarda misyonerlerin saçtığı tohumlardan yeniden yeşeriyor.

Diğer önemli bir tespit ise 2000’lerden sonra İslam’ın Hıristiyanlık’tan daha hızlı yayılma gösterdiği yönünde. Son yıllarda tüm olumsuzluklara rağmen dünya genelinde İslam daha hızlı yayılıyor. Bunun istisnası ise Afrika. Afrika’da Hıristiyanlığın yayılma hızı İslam’ın yayılma hızından daha fazla. Yani Afrika’da genel dünya trendinin aksine bir dönüşüm gerçekleşmekte. Bunun nedeni ise yoğun misyonerlik faaliyetlerinin hız kesmeden kıtayı dönüştürmeye devam etmesi. Misyonerler eğitim kurumları, üniversiteler, hastaneler aracılığıyla tebliğ faaliyetleri devam etmekte.

Ancak bir sorun var. Afrika’daki Hıristiyan kitlelerin Avrupalı dindaşları arasında büyük bir kültürel set var. Bu set İslam’ın yoğun olarak temsil edildiği Sahra kuşağı ve Kuzey Afrika üzerinde durmakta. Her ne kadar Batı Afrika sahilleri ve Doğu Afrika sahilleri üzerinden Avrupa’ya sızmalar olsa da Afrika’daki Hıristiyan kitlenin Avrupa ile bütünleşmesi gerçekleşmiş değil. Bu anormal durum ontolojik kaygılar doğuran bir sorun olarak durmakta.

Hıristiyanlığın tarihsel serüvenine bakıldığında İslam’la ilk karşılaşma Kuzey Afrika’da cereyan ederken bu karşılaşmadan İslam dini güçlenerek çıktı. Hıristiyan inancın Afrika’daki ikinci karşılaşması pagan inanışlara karşı gerçeklemiş ve bu karşılaşmadan Hıristiyanlık muazzam güçlenerek çıkmıştır. Misyoner faaliyetler neticesinde bugün Afrika’da yerel Afrika inanışları yok olma noktasına gelmiştir. Hıristiyanlık kıta içindeki ilerleyişini ancak bir yönden sürdürebilir o da İslam’ın yoğun olarak temsil edildiği Sahra kuşağı ve Kuzey Afrika’dır. Bu da Hıristiyanlığın İslam ile karşı karşıya gelmesi anlamına geliyor. Önümüzdeki yıllar bu karşılaşmaya konu olacak hiç şüphesiz. Papa’nın ziyaretlerine bir de bu açıdan bakmak gerekir.       


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder