Çarşamba, Mayıs 30, 2012


SOMALİ’NİN GELECEĞİ VE 2015 HEDEFLERİ
Dünya Bülteni, Mayıs 2012
Serhat ORAKÇI

İstanbul II.Somali Konferansına ev sahipliği yapmaya hazırlanıyor. Somali’nin geleceğinin tartışılacağı konferansa 55 ülkeden üst düzey katılım beklenirken sivil toplum kuruluşları da konferansın ilk günü bir araya gelecek. Ay sonu başlayacak etkinlikte enerji, su, yollar gibi altyapıyı ilgilendiren konular görüşülüp 2015 için yol haritası çıkartılacak.

Özellikle Amerika bu bölgede global terörle mücadele söylemiyle hareket ederken Cibuti’deki askeri üstünden, Uganda’ya yolladığı özel birliklerden yararlanmakta. Parasal yönden destek verdiği Etiyopya ve Kenya askerleri Somali içinde askeri operasyonlar yürütmekte. 1993 yılında bölgeye “Umut Operasyonu” kapsamında kanalize ettiği birliklerin uğradığı kayıplar ve Bakara pazarda düşen iki Black Hawk helikopter Amerikan halkının hafızasında tazeliğini korumakta. Aradan geçen süreçte Amerika askerlerini Somali’den çekerken operasyonlarını çevre ülkeler üzerinden noktasal hedefler seçerek sürdürmeye devam etmekte. En son rehin alınan iki yardım çalışanın kurtarılmasında benzer bir operasyon gerçekleştiren Amerika insansız hava araçlarını da zaman zaman kullanmakta.

Somali’de önemli bir aktör olması beklenen Birleşmiş Milletler ise Somali sahnesinde oldukça etkisiz. Mogadişu’da göstermelik bir ofisi bulunan BM’nin asıl yapılanması Kenya’da. Somali adına aktarılan fonlar Kenya’ya giderken durumun farkında olan Somali halkı bu duruma çok kızgın. Yirmi yılda Somali’nin hakkı olan 20 milyar doların Kenya’ya gitmesinden şikayetçiler ve durumu “Nairobi Mafyası” olarak nitelendiriyorlar. 

BM destekli Somali’deki geçici hükümet ise etkisiz ve boğazına kadar yolsuzluğa batmış durumda. Gelir elde etmek için Sivil Toplum Kuruluşlarını dahi hık boğaz etmeyi caiz sayan bu yapı Somali’nin gelişmesinin ve istikrara kavuşmasının önündeki en büyük engel. Ülkeye giden yardımları dışarı çıkartmadan sadece Mogadişu’da tutmaya çalışan ve kendi iktidar çevresini bu yardımlar ile beslemeye çalışan zihniyet Kenya ve Etiyopya’nın da ülkeye girerek askeri operasyon yapmasında bir beis görmüyor.

Somali’nin son yıllarına damgasını vuran El Şebab örgütü ise son aylarda ardı ardına verdiği kayıplar ile önemli bazı şehirlerin kontrolünü kaybetti. “Global Cihat” söylemiyle direnen örgüt son olarak Mogadişu’ya ulaşımda stratejik bir noktadaki Afgoye’den çekilerek şehri Afrika Birliği askerlerine bıraktı. El Kaide bağlantısını resmen ilan eden El Şebab önemli kayıplarına rağmen hala Somali’nin genelindeki etkisini ve kontrolünü sürdürmekte. Mogadişu’ya bombalı saldırılar düzenleyen örgüt bu saldırılarıyla özellikle geçici hükümetin üst düzey liderlerini hedef almakta.

El Şebab kadar etkili olmasalar da ülke içinde silaha ve kana bulaşmış pek çok yerel çete mevcut. Somali’nin orta ve kuzey kesimlerinde etkisini hissettiren Ehli Sünnet Vel-Cemaat yapısı da Geçici Hükümet ile işbirliği yaparak Selefi El Şebab örgütüne karşı silahlı mücadele vermekte.   

Kendine has gündemi olan bütün bu blokların (Afrika Birliği, ABD, BM, Kenya, Etiyopya, Geçici Hükümet, El Şebab, Çeteler) çekişmeleri arasında ezilen Somali halkı ise siyasi istikrarsızlığın asıl mağduru. Ülkede eğitim, sağlık ve hukuk sistemi işlemez halde iken yaşam mücadelesi veren halk oldukça çaresiz. Çatışma yaşanan bölgelerden kaçanlar başta Mogadişu olmak üzere ulaşabildikleri mülteci kamplarına sığınmakta. Böyle bir kaos ortamında ise halkın gelecek tasavvuru ise yaşadığı gün ile sınırlı kalmakta. Ölmeden, kendini ve çocuklarının karnını doyurarak geçirilen bir gün insanların yüzünün gülmesi için yetip de artmakta.   

Geçtiğimiz yıl yaz aylarında büyük bir kuraklığın pençesine düşen Somali’nin son bir yılına bakıldığında Türkiye’nin bu coğrafyada önemli bir aktör olarak belirdiği görülüyor. Uluslararası toplantılar ve akademik yayınlarda Türkiye’ye sıkça atıf yapılırken Afrika’nın geleneksel aktörleri Batılı devletler Türkiye’nin bölgede neler yapabileceğini anlamaya çalışıyor. Türkiye’nin yaptığı yardımların devamlı olup olmayacağını ve Türkiye’nin nerede tıkanacağı analiz ediliyor. Bazı kesimler tarafından askeri müdahale ihtimali durumunda Türkiye’nin nasıl bir tavır alacağı dahi masaya yatırılmakta.

Türkiye yaptığı çalışmalarla Somali’nin genelinde halkın sevgisini kazanmayı başardı. Türkiye komşularına güvenemeyen Somali’nin neredeyse tek güvendiği ülke haline geldi. Bu yüzden II. Somali Konferansının İstanbul’da yapılacak olması büyük önem arz ediyor. Hem Türkiye’den hem de konferanstan beklenti büyük.

20 yıl boyunca iş savaşa terk edilen Somali’ye Başbakan Tayyip Erdoğan’ın kalabalık bir heyetle gitmesi ve BM Genel Kurulunda Somali’yi güdeme getirmesi ülke için önemli bir dönüm noktası oldu. Erdoğan’ın gidilmez denen yere gitmesi zihinlerdeki Somali algısını değiştirirken İslam dünyasının da harekete geçmesine vesile oldu. Erdoğan’ın posterleri Mogadişu’nun harabeye dönmüş sokaklarında hala dururken Türk Hava Yolları oldukça cesur bir adım atarak Mogadişu seferlerine başladı. Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ sık sık Somali’yi ziyaret ederken devletin ilgili diğer kuruluşları da çeşitli çalışmalar yürüttüler.

Somali’deki değişimin ve hissedilir Türk etkisinin asıl lokomotifi ise Sivil Toplum Kuruluşları ve onların yerel partner kuruluşları oldu hiç şüphesiz. Toz, güneş ve patlayan bombalara rağmen canını riske atarak çalışan STK’lar Somali halkına hizmet götürmek ve yaşanan insani dramın yaralarını sarmak için seferber oldular. Bu yüzden Somali Konferansında konuşmayı en çok hak edenler de onlar olacak.

Sivil Toplum Kuruluşları yaptıkları hizmetlerin yanında önemli bir rol daha oynadılar bu süreçte. Türkiye’nin devlet olarak BM destekli Somali’deki geçici hükümete destek vermesi ülkenin genelinde hala etkisini sürdüren El Şebab örgütünün tepkisini çekerken STK’lar bu tepkiyi dengeleyici bir konumda oldular. El Şebab kontrol ettiği bölgelere güven siyaseti çerçevesinde yabancı unsurları sokmazken Türk STK’larına daha ayrıcalıklı davrandı. Türk STK’lar çalıştıkları yerel partneler aracılığıyla El Şebab kontrolündeki bölgelere yardım ulaştırdılar. Bu durum Türk STK’ların bölgedeki prestijini arttırırken El Şebab örgütünün Türkiye’ye karşı tavrının yumuşamasında rol oynadı. Bu sayede Türkiye yaptığı çalışmaları yürütürken Türkiye’den oraya giden yardım çalışanları Mogadişu sokaklarında rahatlıkla dolaşabildiler. Daha düne kadar devletimiz tarafından önemsenmeyen ancak Batı literatüründe “soft power” olarak nitelenen STK çalışmalarının nasıl bir etkiye sahip olduğu görüldü.

Türkiye’nin Somali’deki uğraşıları sadece Somali için önem arz etmemekte. Bu coğrafyada elde edilecek kazanımlar ve tecrübe Türkiye’nin Afrika Açılım siyasetini de şekillendirecek. 2005 yılından beri yürütülen bu açılım sürecinde Türkiye en ciddi sınavını vermekte. Türkiye’nin bu süreci başarı ile geçmesi halinde Afrika ülkelerinin Türkiye’ye duyduğu güven ve saygı ivme kazanacak. Değişik problem noktalarında Türkiye’nin alacağı insiyatif değerli hale gelecek. Aksi durumda ise Türkiye’ye karşı negatif bir etki hasıl olacaktır.

Somali konusunu ele alan akademisyenlerin ve entelektüellerin en önemli eleştirisi bu tür toplantılara Somali’deki felaketin mimarı olan isimlerin tekrar tekrar çağrılması ve bu konuda yeni yaklaşımlar getirebileceklerin bu tür ortamlardan uzak tutulması. Bu yerinde eleştiriye hak vermemek elbette mümkün değil. I. Londra Konferansında yaşanan bu durum toplantı sonrası ortaya koyulan deklarasyona da yansımış ve beklentileri karşılamamıştı. Batılı ülkeler konuyu güvenlik, terörle mücadele gibi konulara hapsederken; Somali’deki geleneksel aktörler varlıklarını sürdürmenin zeminini tesis ettiler. II. Konferansın İstanbul’da yapılacak olması bu açıdan kilit bir role sahip. Türkiye devlet olarak, Somali üzerinde hissedilen etkisini toplantıya da yansıtabilirse etkili kararlar alınabilir aksi takdirde Somali’nin geleneksel aktörleri toplantı gündemini kendi gündemleri doğrultusunda istedikleri yöne çekecektir.  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder