Çarşamba, Nisan 02, 2014

ORTA AFRİKA’DA DİN SAVAŞLARI

Serhat Orakçı/Dünya Bülteni
Ocak 2014

Orta Afrika Cumhuriyeti (OAC) son günlerde siyasi, dini ve insani bir kriz ile çalkalanıyor. Her üç krizin de boyutları giderek büyüyor ve ülkede işler karmaşık bir hal alıyor. Her üç kriz de birbirini tetikleyerek çığ gibi büyürken durum son derece tehlikeli bir noktaya ilerliyor.

Ülkedeki kaotik atmosferi anlamak için bahsettiğimiz krizleri biraz açmaya çalışalım. Bilindiği gibi ülkenin kırsal bölgelerinde oluşan 5 silahlı hareket başkent Bangiu’ya kadar gelerek Mart 2013’de yönetimi devirdi. Bu silahlı hareketler 2012 yılı içinde Seleka ismi altında bir koalisyon oluşturmuştu. Büyük çoğunluğu Müslümanlardan oluşan Seleka harketi François Bozize’den yönetimi devralarak bir geçiş hükümeti kurdu. Devlet Başkanlığı görevine Seleka komutanlarından, daha önce Sudan’da diplomatik görev yapmış, Michel Dijotodia getirildi ve ülkenin 18 ay içinde seçime götürülmesi istendi. Michel Dijotodia ülkedeki ilk Müslüman devlet başkanı sıfatına sahip. Anlaşma gereği Djotodia ve Seleka üyeleri seçimlerde aday olmayacaktı. Djotodia’nın göreve başlaması ile Seleka tasfiye edilirken Hıristiyan ve Müslümanlardan oluşan yeni bir hükümet kuruldu. Başbakanlık görevi ülkenin tanınan avukatlarından daha önce Bokasso ve Bozize’nin avukatlığını yapmış Nicolas Tiangaye’ye verildi.

Seleka’nın koltuğundan ettiği François Bozize ise ülkeyi terk ederek önce Kamerun sonrasında ise Benin’e sığındı. Kısa süre içinde taraftarlarını toparlayan Bozize hükümete karşı atağa geçerek şiddet olaylarını başlattı. Balaka ismi verilen Bozize’ye sadık çeteler özellikle Müslüman köylerini, camileri ve Seleka üyelerinin evlerini basarak infazlara başladı. Balaka denen bu çeteler her türlü insanlık dışı uygulamaya imza atarak kısa sürede binlerce insanı katletti.

Ülkenin şu an içinde yaşadığı krizi tetikleyen son olaylar dizisi Aralık ayının başında başladı. Balaka çetesi Müslümanlara yönelik saldırılarını sıklaştırırken 5 Aralık gecesi eski Seleka komutanlarının evlerini basarak infazlar gerçekleştirdi. 4 önemli liderin hayatını kaybettiği gece baskınında diğer Seleka liderleri kurtulmayı başardı. Ancak evleri yerle bir edilmişti. Katliamdan kurtulmayı başaran eski Seleka üyeleri cami ve okul gibi daha güvenli yerlere sığındı.  

Aynı günlerde ülkede tırmanan şiddet olaylarını bahane eden Fransa, BM güvenlik konseyinden karar çıkartarak ülkedeki asker sayısını arttıramaya başladı. Fransa 1.600 civarında askerini ülkeye kanalize ederek sivilleri koruma görevini üstlendi. Fransa birliklerine Afrika Birliği askerleri de eşlik etti. Ancak Fransa’nın askeri varlığı şiddeti azaltmaktan çok daha da fazla tırmandırdı. Çünkü Fransa’nın varlığından güç alan Balaka çetesi Müslümanlara yönelik saldırılarını daha da arttırarak kan dökmeye devam etti.

Şiddeti dindirmek için silahsızlandırma siyaseti uygulamaya koyan Fransa, Seleka üyelerini silahsızlandırma adı altında Müslüman mahallelerine girerek silah ve kesici aletleri toplamaya, üst-baş aramalarına başladı. Bu tek taraflı silahsızlandırma girişimi Müslümanları güçsüzleştirirken karşıdaki Balaka çetesini daha da cesaretlendirdi. Fransa’nın tarafsızlığını yitirdiğini düşünen Müslüman topluluklar Fransa’yı eleştirmeye, sokak protestoları ile tepkilerini göstermeye başladılar. Son olarak Fransa’ya uyarı veren Müslüman’lar durum değişmez ise Fransa’ya karşı mücadele vereceklerini açıkça ilan ettiler.

Bozize taraftarı Hıristiyan Balaka çetesi şiddeti tırmandırırken ülkedeki kriz siyasi görünümden dini ve insani boyuta kanmaya başladı. Şiddet olaylarından kaçan insanlar kamplara, camilere, okullara, medreselere, kiliselere sığınmaya başladı. Bu durum Hıristiyanlar ile Müslümanları kutuplaştırarak iki dini karşı karşıya getiren tehlikeli bir yere geldi. Ülkedeki insani krizin boyutu giderek genişledi. İmkan bulanlar ülkeyi terk ederken bulamayanlar daha güvenli yerlere sığınmaya başladı. 4.5 milyon nüfusa sahip ülkede 600 binden fazla insanın evlerini terk ettiği tahmin ediliyor.   

Fransa’nın askeri varlığı dengeleri değiştirirken ülkedeki hükümeti de etkisizleştiriyor. Askeri müdahalenin gölgesindeki hükümet işlemez hale gelirken ülkede bankalar, okullar ve ticarethaneler uzun zamandır kapalı. Kamu kurumları işlemez hale gelirken hükümet memur maaşlarını ödeyemez halde. Sokaklar askeri araçlar ve kontrol noktaları ile dolu. Sokaklarda serbest dolaşım neredeyse imkansız.

Orta Afrika’da tarafsızlığını yitiren sadece Fransa değil elbette. Batılı medya kuruluşları da yaptıkları haberlerde objektif olmaktan oldukça uzak. Yapılan çarpıtmaları ise ülkeyi yakından tanımayanların anlaması zor. Bu noktayı açmak adına bazı örnekler vermekte fayda var: Öncelikle olayın aktörlerini adlandırma da çarpıtma hemen göze çarpıyor. Yerel halkın “Balaka” yani “Palalı” diye adlandırdığı çeteleri Batı basını “anti-Balaka” olarak adlandırıyor. Şiddeti doğuran bu çeteleri pala kullanmaya karşıymış gibi tanımlayarak şiddet doğuran aktörleri ters konumlandırıyor. Bu söylem ile ülkede şiddeti tırmandıran şer odağı Seleka’ymış gibi algılanıyor. Oysa Mart ayından sonra tasfiye edilen Seleka grubu ortada yok bile. Diğer bir çarpıtma ise OAC’da yaşayan Müslümanların yabancı unsurlar olduğu tezinin işlenmesi. Müslümanların azınlık olduğunu ve Çad, Sudan gibi komşu ülkelerden gelen göçmen tüccarlar olduğu söylemi işlenerek ülkenin asıl sahibi Hıristiyanlar mesajı verilmekte. Oysa bu da oldukça sorunlu bir bakış. Nedeni ise İslamiyetin çok önceden beri ülkede hakim din olması ve sömürgecilik öncesi dönemde ülkenin Müslüman sultanlar tarafından yönetilmesi. Bu durum ancak sömürgecilik dönemi ile sekteye uğrayarak bölge misyonerler tarafından Hıristiyanlaştırılmıştır. Müslümanlar yabancı unsurlar olmayıp ülkenin sahiplerindendir. Diğer bir çarpıtmada devlet başkanının Müslüman olması ile ilgilidir ki bu nokta sık sık dile getirilirken çoğunluğu Hıristiyan olan bir ülkenin Müslümanlar tarafından yönetildiği ima edilmektedir. Bu ise tam olarak gerçeği yansıtmamaktadır. Ülkede karma bir hükümet iş başındadır. Hıristiyan bakan sayısı Müslüman bakan sayısından fazladır. Başbakan Hıristiyan olduğu gibi neredeyse tüm yetkileri elinde bulundurmaktadır.

Batı medyası ceset dolu camileri görmezden gelmektedir. Müslümanlar ölülerini bile gömecek yer bulmazken ülkedeki şiddetin sebebi olarak gösteriliyorlar. Şiddet olaylarının baş aktörü Balaka çetesi Hıristiyan değil de İslamcı olsa olaylar nasıl aktarılırdı acaba? Aşırı İslamcı, el-Kaide bağlantılı terör örgütü denirdi sanırım. Oysa bilinçli olarak Balaka çetesi için ne terörist ne de aşırı dinci denmemektedir. Tam tersine anti-Balaka denerek şiddet karşıtıymış gibi gösterilmektedir.

Müslüman ve Hıristiyan topluluğun daha düne kadar huzur içinde, çatışmadan uzak yaşadığı OAC şimdilerde tehlikeli bir noktaya gelmiş durumda. Ruanda katliamını andıran bir manzara var karşımızda. Aşırı dinci-terörist-Hıristiyan Balaka çetesi Müslüman tüm unsurlara (barışgücü içindeki Müslüman askerler de dahil) savaş açmış, tüm Müslümanların kökünü kazımaya yemin etmiş gibi her türlü insanlık dışı şiddeti yapmaktadır. Fransa mevcut hükümeti baltalarken ülkede ticari hayat, eğitim ve sosyal hayat durmuş vaziyettedir. Batı medyası ise şiddet olaylarını Seleka’nın işlediği tezini işlemek ve Müslümanların durumunu görmezden gelmek çabası içindedir. Batı dışında ise ülkede yaşananlara ilgi duyan bulunmuyor maalesef. İslam dünyasından duruma el atan kimsecikler yok. Bu durum ülkedeki Müslümanların çaresiz ve yalnız hissetmelerine yol açıyor. Öte yandan Hıristiyan terör örgütü Balaka ise birileri tarafından cesaretlendirilerek silahlandırılıyor. Böylece kirli bir oyun tezgahlanarak iki dinin çatışması için uygun zemin ve söylemler hazırlanıyor. Olaylar yatıştırılamazsa çok büyük bir din savaşı kapı demektir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder