ORTA AFRİKA’DA DİN SAVAŞLARI
Serhat Orakçı/Dünya Bülteni
Ocak 2014
Orta Afrika Cumhuriyeti (OAC) son günlerde siyasi, dini ve
insani bir kriz ile çalkalanıyor. Her üç krizin de boyutları giderek büyüyor ve
ülkede işler karmaşık bir hal alıyor. Her üç kriz de birbirini tetikleyerek çığ
gibi büyürken durum son derece tehlikeli bir noktaya ilerliyor.
Ülkedeki kaotik atmosferi anlamak için bahsettiğimiz krizleri
biraz açmaya çalışalım. Bilindiği gibi ülkenin kırsal bölgelerinde oluşan 5
silahlı hareket başkent Bangiu’ya kadar gelerek Mart 2013’de yönetimi devirdi.
Bu silahlı hareketler 2012 yılı içinde Seleka ismi altında bir koalisyon
oluşturmuştu. Büyük çoğunluğu Müslümanlardan oluşan Seleka harketi François
Bozize’den yönetimi devralarak bir geçiş hükümeti kurdu. Devlet Başkanlığı
görevine Seleka komutanlarından, daha önce Sudan’da diplomatik görev yapmış,
Michel Dijotodia getirildi ve ülkenin 18 ay içinde seçime götürülmesi istendi. Michel
Dijotodia ülkedeki ilk Müslüman devlet başkanı sıfatına sahip. Anlaşma gereği
Djotodia ve Seleka üyeleri seçimlerde aday olmayacaktı. Djotodia’nın göreve
başlaması ile Seleka tasfiye edilirken Hıristiyan ve Müslümanlardan oluşan yeni
bir hükümet kuruldu. Başbakanlık görevi ülkenin tanınan avukatlarından daha
önce Bokasso ve Bozize’nin avukatlığını yapmış Nicolas Tiangaye’ye verildi.
Seleka’nın koltuğundan ettiği François Bozize ise ülkeyi terk
ederek önce Kamerun sonrasında ise Benin’e sığındı. Kısa süre içinde taraftarlarını
toparlayan Bozize hükümete karşı atağa geçerek şiddet olaylarını başlattı.
Balaka ismi verilen Bozize’ye sadık çeteler özellikle Müslüman köylerini,
camileri ve Seleka üyelerinin evlerini basarak infazlara başladı. Balaka denen
bu çeteler her türlü insanlık dışı uygulamaya imza atarak kısa sürede binlerce
insanı katletti.
Ülkenin şu an içinde yaşadığı krizi tetikleyen son olaylar
dizisi Aralık ayının başında başladı. Balaka çetesi Müslümanlara yönelik
saldırılarını sıklaştırırken 5 Aralık gecesi eski Seleka komutanlarının
evlerini basarak infazlar gerçekleştirdi. 4 önemli liderin hayatını kaybettiği
gece baskınında diğer Seleka liderleri kurtulmayı başardı. Ancak evleri yerle
bir edilmişti. Katliamdan kurtulmayı başaran eski Seleka üyeleri cami ve okul
gibi daha güvenli yerlere sığındı.
Aynı günlerde ülkede tırmanan şiddet olaylarını bahane eden
Fransa, BM güvenlik konseyinden karar çıkartarak ülkedeki asker sayısını
arttıramaya başladı. Fransa 1.600 civarında askerini ülkeye kanalize ederek
sivilleri koruma görevini üstlendi. Fransa birliklerine Afrika Birliği
askerleri de eşlik etti. Ancak Fransa’nın askeri varlığı şiddeti azaltmaktan
çok daha da fazla tırmandırdı. Çünkü Fransa’nın varlığından güç alan Balaka
çetesi Müslümanlara yönelik saldırılarını daha da arttırarak kan dökmeye devam
etti.
Şiddeti dindirmek için silahsızlandırma siyaseti uygulamaya
koyan Fransa, Seleka üyelerini silahsızlandırma adı altında Müslüman
mahallelerine girerek silah ve kesici aletleri toplamaya, üst-baş aramalarına
başladı. Bu tek taraflı silahsızlandırma girişimi Müslümanları
güçsüzleştirirken karşıdaki Balaka çetesini daha da cesaretlendirdi. Fransa’nın
tarafsızlığını yitirdiğini düşünen Müslüman topluluklar Fransa’yı eleştirmeye,
sokak protestoları ile tepkilerini göstermeye başladılar. Son olarak Fransa’ya uyarı
veren Müslüman’lar durum değişmez ise Fransa’ya karşı mücadele vereceklerini
açıkça ilan ettiler.
Bozize taraftarı Hıristiyan Balaka çetesi şiddeti tırmandırırken
ülkedeki kriz siyasi görünümden dini ve insani boyuta kanmaya başladı. Şiddet olaylarından
kaçan insanlar kamplara, camilere, okullara, medreselere, kiliselere sığınmaya
başladı. Bu durum Hıristiyanlar ile Müslümanları kutuplaştırarak iki dini karşı
karşıya getiren tehlikeli bir yere geldi. Ülkedeki insani krizin boyutu giderek
genişledi. İmkan bulanlar ülkeyi terk ederken bulamayanlar daha güvenli yerlere
sığınmaya başladı. 4.5 milyon nüfusa sahip ülkede 600 binden fazla insanın
evlerini terk ettiği tahmin ediliyor.
Fransa’nın askeri varlığı dengeleri değiştirirken ülkedeki
hükümeti de etkisizleştiriyor. Askeri müdahalenin gölgesindeki hükümet işlemez
hale gelirken ülkede bankalar, okullar ve ticarethaneler uzun zamandır kapalı.
Kamu kurumları işlemez hale gelirken hükümet memur maaşlarını ödeyemez halde.
Sokaklar askeri araçlar ve kontrol noktaları ile dolu. Sokaklarda serbest
dolaşım neredeyse imkansız.
Orta Afrika’da tarafsızlığını yitiren sadece Fransa değil
elbette. Batılı medya kuruluşları da yaptıkları haberlerde objektif olmaktan oldukça
uzak. Yapılan çarpıtmaları ise ülkeyi yakından tanımayanların anlaması zor. Bu
noktayı açmak adına bazı örnekler vermekte fayda var: Öncelikle olayın
aktörlerini adlandırma da çarpıtma hemen göze çarpıyor. Yerel halkın “Balaka”
yani “Palalı” diye adlandırdığı çeteleri Batı basını “anti-Balaka” olarak
adlandırıyor. Şiddeti doğuran bu çeteleri pala kullanmaya karşıymış gibi
tanımlayarak şiddet doğuran aktörleri ters konumlandırıyor. Bu söylem ile ülkede
şiddeti tırmandıran şer odağı Seleka’ymış gibi algılanıyor. Oysa Mart ayından
sonra tasfiye edilen Seleka grubu ortada yok bile. Diğer bir çarpıtma ise
OAC’da yaşayan Müslümanların yabancı unsurlar olduğu tezinin işlenmesi.
Müslümanların azınlık olduğunu ve Çad, Sudan gibi komşu ülkelerden gelen göçmen
tüccarlar olduğu söylemi işlenerek ülkenin asıl sahibi Hıristiyanlar mesajı
verilmekte. Oysa bu da oldukça sorunlu bir bakış. Nedeni ise İslamiyetin çok
önceden beri ülkede hakim din olması ve sömürgecilik öncesi dönemde ülkenin Müslüman
sultanlar tarafından yönetilmesi. Bu durum ancak sömürgecilik dönemi ile
sekteye uğrayarak bölge misyonerler tarafından Hıristiyanlaştırılmıştır.
Müslümanlar yabancı unsurlar olmayıp ülkenin sahiplerindendir. Diğer bir
çarpıtmada devlet başkanının Müslüman olması ile ilgilidir ki bu nokta sık sık
dile getirilirken çoğunluğu Hıristiyan olan bir ülkenin Müslümanlar tarafından
yönetildiği ima edilmektedir. Bu ise tam olarak gerçeği yansıtmamaktadır. Ülkede
karma bir hükümet iş başındadır. Hıristiyan bakan sayısı Müslüman bakan
sayısından fazladır. Başbakan Hıristiyan olduğu gibi neredeyse tüm yetkileri
elinde bulundurmaktadır.
Batı medyası ceset dolu camileri görmezden gelmektedir.
Müslümanlar ölülerini bile gömecek yer bulmazken ülkedeki şiddetin sebebi olarak
gösteriliyorlar. Şiddet olaylarının baş aktörü Balaka çetesi Hıristiyan değil
de İslamcı olsa olaylar nasıl aktarılırdı acaba? Aşırı İslamcı, el-Kaide
bağlantılı terör örgütü denirdi sanırım. Oysa bilinçli olarak Balaka çetesi
için ne terörist ne de aşırı dinci denmemektedir. Tam tersine anti-Balaka
denerek şiddet karşıtıymış gibi gösterilmektedir.
Müslüman ve Hıristiyan
topluluğun daha düne kadar huzur içinde, çatışmadan uzak yaşadığı OAC
şimdilerde tehlikeli bir noktaya gelmiş durumda. Ruanda katliamını andıran bir
manzara var karşımızda. Aşırı dinci-terörist-Hıristiyan Balaka çetesi Müslüman
tüm unsurlara (barışgücü içindeki Müslüman askerler de dahil) savaş açmış, tüm
Müslümanların kökünü kazımaya yemin etmiş gibi her türlü insanlık dışı şiddeti
yapmaktadır. Fransa mevcut hükümeti baltalarken ülkede ticari hayat, eğitim ve
sosyal hayat durmuş vaziyettedir. Batı medyası ise şiddet olaylarını Seleka’nın
işlediği tezini işlemek ve Müslümanların durumunu görmezden gelmek çabası
içindedir. Batı dışında ise ülkede yaşananlara ilgi duyan bulunmuyor maalesef.
İslam dünyasından duruma el atan kimsecikler yok. Bu durum ülkedeki
Müslümanların çaresiz ve yalnız hissetmelerine yol açıyor. Öte yandan
Hıristiyan terör örgütü Balaka ise birileri tarafından cesaretlendirilerek
silahlandırılıyor. Böylece kirli bir oyun tezgahlanarak iki dinin çatışması
için uygun zemin ve söylemler hazırlanıyor. Olaylar yatıştırılamazsa çok büyük
bir din savaşı kapı demektir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder