Çarşamba, Nisan 02, 2014

Mandela’nın Ardından

Serhat Orakçı / Dünya Bülteni
Aralık 2013

Uzun süredir hasta yatağında yatan Afrika’nın efsanevi lideri Nelson Mandela 95 yaşında hayata gözlerini yumdu. Ünü ülkesinin sınırlarını fersah fersah aşmış bir liderdir o. Sadece ülkesinde değil dünya genelinde sevilen bir halk kahramanıdır. Güney Afrika’nın sahip olduğu en büyük değerdir.

Güney Afrika’nın bilinen tarihi 1488’de Ümit Burnu’nun keşfi ile başlar. Hindistan’a ulaşmak isteyen Avrupa’nın bağrından kopmuş bir grup denizci Cape Town’da karaya ayak bastığında şanslarına lanet ederler ve vardıklara yere “Fırtına Burunu” derler. Çünkü maceraları istedikleri gibi gitmemiştir. Afrika’nın sonuna ulaşmış ancak Hindistan’a varamamışlardır. Bu süreç Güney Afrika’nın sömürgeleştirilmesinin de başlangıcıdır aynı zamanda. İşte bu yüzden Nelson Mandela’nın hikayesi 15.yy’a kadar uzanır. 

Güney Afrika’nın değerini anlayan Hollanda ve İngiltere ülkelerindeki işsiz, güçsüzleri gemilere doldurarak buraya göndermiştir. Buraya yerleşen Avrupalılar bu vatanın asıl sahibi yerlileri önce silah zoruyla sindirip sonra ülkeyi baştan sona kuşatmıştır. Daha sonraki yıllarda ise ırk temelli Apartheid rejimini kurmuş ve beyazlar dışındaki diğer topluluklara adeta kan kusturulmuştur. Nelson Mandela’nın siyasi arenaya çıkışı da bu döneme rastlamıştır.

1948 yılında iş başına gelen ırkçı rejim insanları renklerine göre bir arada yaşamaya zorlamış, beyaz olmayan toplulukları yüksek eğitim ve toprak edinme gibi haklardan mahrum bırakmıştır. %10 azınlığın ülkenin geri kalanına hükmettiği bu yıllarda sosyal yaşam tamamen renklere göre dizayn edilmiştir. Kamu binalarında siyahların ve beyazların giriş-çıkış kapıları ayrılmış sokak ve parklardaki oturma banklarını etiketlenmiştir. Bu dönemde siyahların ve beyazların denize girdiği plajlar bile ayrılmıştır. Mandela ve Afrika Ulusal Kongresi (ANC) çatısındaki dava arkadaşları böyle bir rejimle mücadele etmişlerdir. Müebbet hapis cezasına çarptırılan Mandela hayatının 27,5 yılını hapiste geçirmiştir.

Mandela ile birlikte ANC’nin üst düzey yönetim kadrosu uzun yıllar hapiste tutulmuştur. Ancak hakları gasp edilen halk onları içerde yalnız bırakmamıştır. Sokak gösterileri, grev ve sivil itaatsizlik yöntemleri ile mücadelenin arkasında durmuştur. Mandela’nın resimlerine bakmanın bile yasaklandığı bu dönemde halk Mandela için bazen “Madiba” bazen de baba anlamına gelen “Tata” demiştir.   

Mandela’nın hayat hikayesi müthiş ilham vericidir

O çektiği tüm sıkıntılara rağmen giriştiği özgürlük mücadelesinden zerre taviz vermemiş gerçek bir halk kahramanıdır. Tüm sıkıntılara rağmen ümidini hiç kaybetmeyen Mandela mücadelesi ile ezilen milyonlarca insanın özgürleşmesine ve emperyalist sömürgeci Batı’nın Afrika’daki son sağlam kalesinin de yıkılmasına vesile olmuştur.

O affetmesini bilen bir liderdi aynı zamanda. Kin tutmamıştır. İktidara geldiğinde kendisine düşmanlık yapan tüm şahısları cezalandırmak yerine onlara hoşgörü göstermiş ve affetmiştir. Hapishanede kaldığı yıllarda kendisine eziyet eden gardiyanları bile bağışlamasını bilmiş onlara dost elini uzatmıştır.

İktidara, koltuğa, makam-mevkiye ve iktidarın sağladığı nimetlere sımsıkı sarılan bir lider hiç olmamıştır. Devlet başkanlığı görevini sadece bir dönem yaparak çekilmeyi uygun bulmuştur. İstese çok daha uzun yıllar iktidarda kalabilirdi.

Mandela iktidara geldiğinde kuşatıcı olmuş ülkedeki diğer renk ve siyasi görüşleri dışlamamıştır. Beyazları ülkeden aforoz etmemiş onların mallarına el koymamıştır. Bu yüzden Güney Afrika’daki tüm kesimlerin sempatisini kazanabilmiştir. Mandela’nın halk nazarında kazandığı sevgi ve saygı çok az lidere nasip olacak türdendir.

O mücadelesinin her safhasında sabretmesini bilmiş tüm baskılara rağmen geri adım atmamıştır. Bu sayede amaçladığı özgürlüğe kavuşmuş, kendisine güvenen halk kitlesini hayal kırıklığına uğratmamıştır.

Mandela uzun süren mücadele hayatında dini ve etnik kimliğini ön plana çıkartmadan her daim özgürlük, eşitlik ve temel insan hakları gibi ilkeler üzerinden siyaset yapmıştır. O tüm dinlere ve siyasi görüşlere saygı duymuştur. Mandela’nın özgürlük mücadelesi Güney Afrika’da İslam dininin de özgürleşmesine, ülkede yaşana %2 azınlık Müslümanın ibadet özgürlüğü elde etmesine vesile olmuştur. 

Nelson Mandela’nın 1994 yılında Güney Afrika’daki ilk demokratik seçimlerde devlet başkanı seçilmesi ülkede yeni bir dönemin başlangıcı oldu. Bu yeni dönemde Apartheid rejiminden demokrasiye şeffaf bir geçiş gerçekleşirken özgürlükleri garanti altına alan yeni bir anayasa düzenlendi. Mandela’nın Güney Afrikası sadece bir ırka değil ülkede yaşayan tüm ırklara, kültürlere, kimliklere ve dinlere kucak açtı.   


Mandela kendi yazdığı otobiyografisi “Long Walk to Freedom” kitabında başından geçenleri ve verdiği özgürlük mücadelesini sürükleyici bir dille anlatmaktadır. Immanuel Wallerstein’in dediği gibi o hem doğunun ve batının hem kuzeyin ve güneyin hem de sağın ve solun hayranlık duyduğu evrensel bir şahsiyettir. Onun mücadelesi dünyadaki ezilen mazlum halklar için umut ışığı olmuş, onlara ilham vermiştir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder