Mandela’nın Ardından
Serhat Orakçı / Dünya Bülteni
Aralık 2013
Uzun süredir hasta yatağında
yatan Afrika’nın efsanevi lideri Nelson Mandela 95 yaşında hayata gözlerini
yumdu. Ünü ülkesinin sınırlarını fersah fersah aşmış bir liderdir o. Sadece
ülkesinde değil dünya genelinde sevilen bir halk kahramanıdır. Güney Afrika’nın
sahip olduğu en büyük değerdir.
Güney Afrika’nın bilinen tarihi 1488’de
Ümit Burnu’nun keşfi ile başlar. Hindistan’a ulaşmak isteyen Avrupa’nın
bağrından kopmuş bir grup denizci Cape Town’da karaya ayak bastığında
şanslarına lanet ederler ve vardıklara yere “Fırtına Burunu” derler. Çünkü
maceraları istedikleri gibi gitmemiştir. Afrika’nın sonuna ulaşmış ancak
Hindistan’a varamamışlardır. Bu süreç Güney Afrika’nın sömürgeleştirilmesinin
de başlangıcıdır aynı zamanda. İşte bu yüzden Nelson Mandela’nın hikayesi
15.yy’a kadar uzanır.
Güney Afrika’nın değerini anlayan
Hollanda ve İngiltere ülkelerindeki işsiz, güçsüzleri gemilere doldurarak
buraya göndermiştir. Buraya yerleşen Avrupalılar bu vatanın asıl sahibi
yerlileri önce silah zoruyla sindirip sonra ülkeyi baştan sona kuşatmıştır. Daha
sonraki yıllarda ise ırk temelli Apartheid rejimini kurmuş ve beyazlar
dışındaki diğer topluluklara adeta kan kusturulmuştur. Nelson Mandela’nın
siyasi arenaya çıkışı da bu döneme rastlamıştır.
1948 yılında iş başına gelen
ırkçı rejim insanları renklerine göre bir arada yaşamaya zorlamış, beyaz olmayan
toplulukları yüksek eğitim ve toprak edinme gibi haklardan mahrum bırakmıştır. %10
azınlığın ülkenin geri kalanına hükmettiği bu yıllarda sosyal yaşam tamamen
renklere göre dizayn edilmiştir. Kamu binalarında siyahların ve beyazların
giriş-çıkış kapıları ayrılmış sokak ve parklardaki oturma banklarını
etiketlenmiştir. Bu dönemde siyahların ve beyazların denize girdiği plajlar
bile ayrılmıştır. Mandela ve Afrika Ulusal Kongresi (ANC) çatısındaki dava arkadaşları
böyle bir rejimle mücadele etmişlerdir. Müebbet hapis cezasına çarptırılan
Mandela hayatının 27,5 yılını hapiste geçirmiştir.
Mandela ile birlikte ANC’nin üst
düzey yönetim kadrosu uzun yıllar hapiste tutulmuştur. Ancak hakları gasp
edilen halk onları içerde yalnız bırakmamıştır. Sokak gösterileri, grev ve
sivil itaatsizlik yöntemleri ile mücadelenin arkasında durmuştur. Mandela’nın
resimlerine bakmanın bile yasaklandığı bu dönemde halk Mandela için bazen
“Madiba” bazen de baba anlamına gelen “Tata” demiştir.
Mandela’nın hayat hikayesi müthiş
ilham vericidir
O çektiği tüm sıkıntılara rağmen
giriştiği özgürlük mücadelesinden zerre taviz vermemiş gerçek bir halk
kahramanıdır. Tüm sıkıntılara rağmen ümidini hiç kaybetmeyen Mandela mücadelesi
ile ezilen milyonlarca insanın özgürleşmesine ve emperyalist sömürgeci Batı’nın
Afrika’daki son sağlam kalesinin de yıkılmasına vesile olmuştur.
O affetmesini bilen bir liderdi
aynı zamanda. Kin tutmamıştır. İktidara geldiğinde kendisine düşmanlık yapan
tüm şahısları cezalandırmak yerine onlara hoşgörü göstermiş ve affetmiştir.
Hapishanede kaldığı yıllarda kendisine eziyet eden gardiyanları bile bağışlamasını
bilmiş onlara dost elini uzatmıştır.
İktidara, koltuğa, makam-mevkiye
ve iktidarın sağladığı nimetlere sımsıkı sarılan bir lider hiç olmamıştır.
Devlet başkanlığı görevini sadece
bir dönem yaparak çekilmeyi uygun bulmuştur. İstese çok daha uzun yıllar
iktidarda kalabilirdi.
Mandela iktidara geldiğinde kuşatıcı olmuş ülkedeki diğer
renk ve siyasi görüşleri dışlamamıştır. Beyazları ülkeden aforoz etmemiş
onların mallarına el koymamıştır. Bu yüzden Güney Afrika’daki tüm kesimlerin
sempatisini kazanabilmiştir. Mandela’nın halk nazarında kazandığı sevgi ve
saygı çok az lidere nasip olacak türdendir.
O mücadelesinin her safhasında sabretmesini bilmiş tüm
baskılara rağmen geri adım atmamıştır. Bu sayede amaçladığı özgürlüğe kavuşmuş,
kendisine güvenen halk kitlesini hayal kırıklığına uğratmamıştır.
Mandela uzun süren mücadele hayatında dini ve etnik kimliğini
ön plana çıkartmadan her daim özgürlük, eşitlik ve temel insan hakları gibi
ilkeler üzerinden siyaset yapmıştır. O tüm dinlere ve siyasi görüşlere saygı
duymuştur. Mandela’nın özgürlük mücadelesi Güney Afrika’da İslam dininin de
özgürleşmesine, ülkede yaşana %2 azınlık Müslümanın ibadet özgürlüğü elde
etmesine vesile olmuştur.
Nelson Mandela’nın 1994 yılında Güney Afrika’daki ilk
demokratik seçimlerde devlet başkanı seçilmesi ülkede yeni bir dönemin
başlangıcı oldu. Bu yeni dönemde Apartheid rejiminden demokrasiye şeffaf bir geçiş
gerçekleşirken özgürlükleri garanti altına alan yeni bir anayasa düzenlendi.
Mandela’nın Güney Afrikası sadece bir ırka değil ülkede yaşayan tüm ırklara,
kültürlere, kimliklere ve dinlere kucak açtı.
Mandela kendi yazdığı otobiyografisi “Long Walk to Freedom”
kitabında başından geçenleri ve verdiği özgürlük mücadelesini sürükleyici bir
dille anlatmaktadır. Immanuel Wallerstein’in dediği gibi o hem doğunun ve
batının hem kuzeyin ve güneyin hem de sağın ve solun hayranlık duyduğu evrensel
bir şahsiyettir. Onun mücadelesi dünyadaki ezilen mazlum halklar için umut ışığı
olmuş, onlara ilham vermiştir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder