MANDELA TECRÜBESİNİ ANLAMA(MA)K
Serhat Orakçı
CF Dergi, 82, Haziran 2016
Türkiye’nin en köklü
gazetelerinden Hürriyet 18 Mayıs 1992’de büyük bir skandala imza attı. Hem de
ne skandal… Dünya gazetecilik tarihinde eşi benzerine rastlanılamayacak bir
olay. İnanması zor ama gazete o gün “ÇİRKİN
AFRİKALI” manşeti ile basıldı. Manşetin hemen altında Nelson Mandela’nın
bir fotoğrafı yer alıyordu.
Bu başlık ömrünü
ırkçılıkla mücadeleye adamış, dünyanın saygı duyduğu örnek bir şahsiyet için
reva görülebilmişti. Nedeni ise Mandela’nın kısa bir süre önce Atatürk Uluslararası
Barış Ödülü’nü dönemin Kürt siyasetini gerekçe göstererek reddetmesiydi. Malum
haberde Mandela için ırkçılık içeren “zenci”
ifadesi de kullanılmaktaydı. Türkiye’nin köklü bir gazetesi bir ulusun “Tata” yani “Baba” dediği bir kişiye karşı bu şekilde hakaret ederek Mandela
tecrübesini, Güney Afrika tecrübesini resmen hiçe sayıyordu.
Mandela Afrika’nın
çıkarttığı en önemli liderlerden biri muhakkak. Güney Afrika’nın yerli halkını
arkasına alarak ırkçı azınlık Apartheid rejimine karşı verdiği mücadele müthiş derslerle
dolu. Onun eşitlik ve özgürlük mücadelesiyle geçen siyasi hayatı pek çok
yönüyle ilham verici… Ancak Türkiye’de Mandela’nın mücadelesi de değeri de pek
anlaşılamadı. Bunun sebebi ise kuru önyargılar. Hürriyet’in manşeti işin sadece
bir yönü.
Türkiye’de bir kesim Mandela’yı
Atatürk Barış Ödülü’nü reddettiği için aşağılarken bir kesim de Batı işbirlikçisi
olarak görmeyi yeğledi. Hatta Mossad ajanı olmasına kadar işi vardıran İsrail
medyasının çarpıtma haberlerine itibar edildi. Aslında bunun tam aksine İsrail,
Güney Afrika’daki ırkçı rejimi ayakta tutmak için desteğini hiçbir zaman
esirgemezken Mandela’nın içinde bulunduğu ANC hareketi ve 1994’ten sonraki
Güney Afrika hükümetleri her daim İsrail’in insanlık dışı uygulamalarına tepki
göstererek Filistin halkının mücadelesini desteklemişlerdir. Bu tutum bugün de
sürdürülmektedir.
Mandela’nın 27 küsur
yıllık hapishane hayatının ardından ülkesinin devlet başkanı olması ülkemizdeki
Abdullah Öcalan sempatizanlarına ilham verdi sadece. Bu kesimlerde Öcalan’ın da
bir gün İmralı’dan Mandelavari bir şekilde halk kahramanı olarak çıkışı hayal
edildi.
Hal böyleyken ne
Mandela’nın mücadelesinin önemi kaldı ne de Güney Afrika deneyiminin. Bir
tarafta Atatürk düşmanı, bir tarafta PKK sempatizanı diğer tarafta da Batı
işbirlikçisi Mossad ajanı bir Mandela portresi ortaya çıkartıldı. Oysa bütün
bunları bir kenara koyup Nelson Mandela tecrübesini anlamaya çalışmak daha
anlamlı olurdu.
O ırkçı Apartheid
rejimine karşı verilen mücadelenin sembol ismi haline gelmiştir. Büyük halk
kitlelerinin sevgi ve desteğini alarak umutsuz bir halkı ayağa kaldırmıştır.
Bütün olumsuzluklara rağmen mücadele ruhunu ve umudunu hiçbir zaman yitirmemiştir.
Meşhur “Rivonia Davası” sonrasında ömür boyu
hapse mahkum edilen Mandela ve diğer politik mahkumlar kireçtaşı ocağında taş
kırarken tarih, felsefe ve siyaset tartışarak kaldıkları Robben Adası’nı bir
akademiye dönüştürmüşlerdir. Toplumdan tecrit edilmiş halde yıllarını
geçirirlerken büyük dostluklar inşa etmişlerdir. Mücadelenin önder isimleri
ırkçı azınlık Apartheid rejimine karşı sabırla direnmesini bilmişlerdir.
Gençken girdikleri hapishaneden yaşlı birer bilge olarak dışarı çıkmışlardır.
Nelson Mandela Apartheid
rejiminin şahsına yaptığı özgürlük tekliflerini reddederek ulusun özgürlüğünün kendi
özgürlüğünden bağımsız olmadığını vurgulamıştır. İnandığı ideal uğruna ölümü
bile göze aldığını defalarca beyan etmiştir. 1994’te ülkenin ilk demokratik
seçimlerinde devlet başkanı seçildiğinde sadece oy aldığı kesimlerin değil
ulusun tümünü kuşatıcı bir yaklaşım sergilemiştir. Kendisine kötülük yapanları
acımasızca cezalandırabileceği halde bu yolu seçmeyerek bağışlamasını
bilmiştir. Hatta hapishanede kötü uygulamalarına maruz kaldığı gardiyanları
bile affetmiştir.
Diktatör olmakla halk
kahramanı olmak arasındaki o ince çizgide istese uzun yıllar devlet başkanlığı
görevini sürdürebilecekken bu görevi 1994-1999 arasında sadece bir dönem yürüterek
ardından gelen nesillerin yolunu açmıştır. Onun izlediği ilkeli siyaset bugün
Güney Afrika Anayasa’sında yaşatılmaktadır: Güney Afrika siyah ya da beyaz bir grubun değil içinde yaşayan tüm
halklara aittir. Mandela tecrübesinin iyi anlaşılması dileğiyle…