Pazartesi, Ekim 09, 2006

Afrika'da Irkçılığın İzleri


SADECE BEYAZLAR (WHITES ONLY)
Yazan: Serhat ORAKÇI


Gold Reef City civarında yeni inşa edilmiş Apartheid Müzesindeydim geçenlerde. Apartheid, beyaz azınlığın 1948’de Güney Afrika’da kurduğu ırkçı rejimin adı. Bu rejim Mandela’nın yirmi yedi yıl sonra hapisten çıkıp, 1994’te yapılan ilk demokratik seçimleri kazanmasıyla sona erdi. Apartheid demek Güney Afrika’da ezilen siyahi halk demek. Daha müzeye varmadan uzaktan kolaylıkla fark edilen yedi ince, uzun sütun vardı bahçede. Sütunların herbirinde büyük puntolarla, bu ülke için faturası hayli kabarık olan bir kavram yazlıydı. Yedi sütun yedi kavram: “Özgürlük”, “Saygı”, “Eşitlik”, “Farklılık”, “Demokrasi”, “Sorumluluk” ve “Uzlaşma”

Görevlinin elime uzattığı giriş kartını alarak müzenin bahçesinden içeri girdim. Öncelikle küçük bir havuz karşıma çıktı. Havuzun bir kenarını çevreleyen genişçe duvarda Mandela’nın şu sözleri yazılıydı: “Özgür olmak, sadece birisinin zincirlerini kırması değildir, ancak başkalarının özgürlüğünü yükselten ve başkalarının özgürlüğüne saygı duyacak biçimde yaşamaktır.”

Bahçede, müzenin giriş kapısına doğru taşlı yolda yürürken sol tarafımda duran boş oturma bankını fark ettim. Yeşil bankın üzerinde beyaz putolarla “Europeans Only” yazılıydı. Zihnim yazıda takılı ilerledim. Üç beş adım sonra müzenin giriş kapısındaydım. Yanyana iki giriş kapısından sağdakine yöneldim. Kapının önünde duran otomatik kart okuyucuya giriş kartımı yerleştirdim. İşlerin yolunda gitmediğini bildiren iç gıcıklayıcı bir ses yükseldi kart okuyucudan. Ve kartımı reddetti. Tekrar denedim ama yine önünde durduğum demir kapı açılmadı. Basit bir kapıdan geçmeyi beceremediğimi gören görevli bayan yanıma geldi. Kartımı alarak bir gözattı. Kartın üzerinde yazan, benim fark etmediğim, “WHITES” yazısını göstererek yandaki öbür kapıdan geçmemi soyledi. Elimde tuttuğum kartı incelemeye başladım. Siyah zemin üzerinde beyaz renkle “WHITES” yazıyordu gerçekten. Bu yazının hemen altında da “BLANKES” yazıyordu Afrikansça. Diğer kapıya doğru yöneldiğimde her iki kapının üzerinde yazan yazıları fark ettim. Benim giremediğim kapının üzerinde “Non-Whites” yani beyaz olmayanlar, önünde durduğum kapının üzerinde de “Whites” yani beyazlar yazan birer tabela vardı. Şaşırmış vaziyette ikinci kapıya yanaşarak kartı makineye taktım. Demir kapı açıldı. Ve müzeden içeri girdim. O esnada, ben hangi rengin mensubuyum acaba, diye düşünmeye başladım.



Yürüdüğüm dar koridorda demir kafesler tavana kadar uzanıyordu. “Europeans Only” yazılıydı kafeslerin arasındaki boşluktan sarkan kara levhalarda. Ve kafeslerin gerisinde, yani içinde, Apartheid döneminde insanları renklerine göre ayıran onlarca kez büyütülmüş kimlik kartları asılıydı. Her kimlik kartının üzerinde vesikalık bir resim, isim, soyadı ve ırk göstergesi bir ibare vardı: Malay, Indian, Chineese, Cape Coloured, White Person... Bu bölümde kimlik kartlarının haricinde o dönemden kalma silahlar ve kurşunlar da sergileniyordu.



Sonraki bölüm kısa bir Afrika tarihini içeriyordu. Küçük odalar ve herbir odada mağara resimleri, ilkel araç-gereçler vardı.

Müzenin asıl belkemiğini oluşturan ikinci bölümün hemen girişinde altın ve elmas madenlerinde kullanılmış bazı aletler, hatıra defterlerinden sayfalar sergileniyordu. Bu bölümde Ganhi’nin Güney Afrika’da iken tuttuğu günlüklerden sayfalar da vardı. Ben bu sayfalarda yazılanları okumaya çabalarken görevli bir bayan, bir, iki dakika içerisinde sinema gösterimin başlayacağını sinema salonunda yerimizi almamız gerekteğini bildirdi.

İzlediğimiz Güney Afrika tarihini anlatan bir belgeseldi. Müzik eşliğinde bölgenin ilk yerleşimcilerinden kalma mağara resimlerini izlemeye başladık. Sonra sırasıyla 16. yy’da Avrupalıların Afrika kıtasına gelişini, önce Hollandalıların Güney Afrika’yı ele geçirişini sonra İngilizlerin ele geçirme mücadelesini, altın ve elmas madenlerinin bulunuşuyla başlayan altına hücum yıllarını, siyah halkın köle haline gelişini ve Apartheid rejimin kurulmasına kadarlık olan, yani 1948’e kadarlık tarihi olayları izledik. Belgeselin 1948 yılında yani Apartheid rejiminin iş başına geldiği tarihte bitmesi beni oldukça hüsrana uğrattı. Sinema salonundan çıkar çıkmaz rastladığım ilk görevliye: Filmin erken bittiğini aslında devam etmesi gerektiğini söyledim. Görevli bayan gülümseyerek Apartheid dönemine kadarlık kısmı filmden izlediğimizi, şimdi müzenin geri kalan kısmında 1948’den sonraki tarihi olayları kare kare izleyeceğimizi söyledi ve yolu gösterdi.
Müzenin bu kısmı siyah-beyaz fotoğraf kareleri ve televizyon görüntülerinden oluşuyordu. Sırasıra dizilmiş fotoğraf kareleri ve televizyon görüntüleri... Televizyonlarda değişik görüntüler durmadan tekrarlanıyordu. Birinde Apartheid rejiminin mimarı H.F Verwoerd’in şu sözleri: “Bizler farklıyız, farklı yaşamalıyız...” yükselirken bir diğer televizyonda 1961 yılında Mandela’yla yapilan ilk TV röportajı yayınlanıyordu. Bunların haricinde işkence odaları, kurşunlanmış zırhlı bir araç, yüzlerce kişiyi asmaya yetecek temsili ipler ve o dönemde siyasi suçtan asılan yüzlercesinin isminin yazıldığı liste, asılan bazılarının fotoğrafları.

1948’de Apartheid rejiminin iş başına gelişinden 1994’de Mandela’nın partisi ANC’nin seçimleri büyük farkla kazanmasına kadarki dönemde yaşananları izleme fırsatı sunuyordu müze. Giriş kapısında uyguladığı ırkçı giriş sistemiyle, içeride durmadan tekrarlanan televizyon görüntüleriyle o kara günleri canlı tutuyordu âdeta. Binlerce kareden aklımda kalan bazıları:

Üzerinde “Whites Only” yazan üst geçit.
Sırtında beyaz bir çocuğu taşıyan, bakıcı siyah kadın.
Plajda yürüyen beyaz adam, hemen arkasında eşyaları taşıyan siyah hizmetçi adam.
Yanan barakasına kovayla su döken siyah kadın.
Evinin havuzunun kenarında güneşlenen çıplak, beyaz kadın ve onun hemen arkasında yerleri süpüren siyah kadın hizmetçi.
Genişçe bir meydanda yere yığılmış, onlarca siyah ölü beden.
Mandela’nın Apartheid rejimine ait kimlik kartını yaktığı an.
Önüne gelen siyaha kimlik soran beyaz polisler.
Eylem yapan binlerce siyah.
Eylemcileri tekmeleyen, joplayan beyaz polisler.
Oy vermek icin uzun bir kuyruk oluşturmuş siyah halk.
Ve Mandela’nin sağ yumruğu havadayken gülümseyen fotoğrafı...

22/12/2002
Joburg

2 yorum:

  1. Adsız1:12 ÖS

    iyi akşamlar. bu müze ilgimi çekti ve bu konuda araştırma yapıyorum. İzlenimleriniz daha doğrusu bu müzeyi gezerken bakış açınız gerçekten çok hoşuma gitti. Aklınızda kalan karelerden fotoğraflarınız varsa benmle paylaşmanız mümkün mü?

    YanıtlaSil
  2. Müzeyi uzun zaman önce gezmiştim maalesef elimde fotoğraf yok. Ama müzenin resmi websitesi var. Orada fotoğraflar bulabilirsiniz.http://www.apartheidmuseum.org/
    İlginiz için teşekkürler

    YanıtlaSil