Yazan: Serhat ORAKÇI
Bilim ve Sanat Vakfı, Bülten, 57, 2005
Eger Avrupa`ya gidiyor olsaydim insanlar farkli dusuneceklerdi ve eminim ailem benim icin kaygilanmayacakti. Eger Amerika`ya gidiyor olsaydim insanlar adima sevineceklerdi...
Afrika karanligin hakim oldugu toprak parcasi gozumuzde. Birkac ufku genis tanidigin disinda cesaret veren az olmustu hatirladigim kadariyla.
Guney Afrika`ya gelmek benim cocukken kurdugum hayallerde hic yer almadi. Izledigim bir kac belgeselin disinda bilgim ve ozgurluk savascilarinin onderi Nelson Mandela disinda tanidigim da yoktu. Lisedeki tarih dersleri Avrupalilarin Umitburnu`nu kesfini ogretmisti ama onemi uzerinde fazla durmamisti. Afrika`ya gidiyor olmak Amerika`ya gidiyor olmaya hic benzemiyordu. Insanin neyle karsilasacagini bilemedigi durumlarda yasadigi tuhaf, tarifi zor duygularla yuklu oldugumu hatirliyorum. Belirsizlik vardi. Herseye ragmen hayatimda gercekten ilginc birseyler yapacagima olan inancim sonsuzdu.
Karli bir kis gunu Istanbul`dan ayrilmistim. On iki saat surecek uzun ucak yolculugumuzun ilk duragi Dubai`ydi. Aradan gecen uc seneye ragmen o geceye dair hatirladigim en ilginc sey: ucagimiz Iran uzerinde yol alirken asagi baktigimda Tebriz sehrinin bana bir sazi animsatan isiklariydi. Bir merkezde toplanan sarimtirak isiklar sonra ince uzun bir hat halinde uzaniyordu. Bu ise binlerce metre yuksekten bakildiginda isil isil parlayan bir sazi andiriyordu.
Sikici ucak yolculugum esnasinda ayaklarim uyusmus haldeyken Umitburnu`nu kesfeden Avrupali seruvencileri dusundum durdum. Onlar yuzlerce yil once gemilerini Cape Town`a demileyip issiz bir karaya ayak bastiklarinda, varligindan bile habersiz olduklari bu bilinmeyen toprak parcasina geldiklerinde neler hissetmislerdi acaba? Yorgunluktan bitap dusmus, elinde parlayan kiliciyla onde yuruyen bir kaptan ve pesi sira onu takip eden bir grup yorgun asker canlandi zihnimde. Agaclari kendisine siper etmis, bir grup medeniyetten habersiz sozde yamyam korku icerisinde gordukleri esrarengiz ziyaretcileri endise icerisinde beklemede. Ellerinde mizraklari, yuzleri rengarenk boyalarla boyanmis, ciplak yasayan bu siyah adamlarin kafasi oldukca karisik. Gelenler Tanri ve cocuklari olmali. Tarih kitaplarindan aklimda kalan bir sahne. Ayni sahne daha sonralari Amerika`nin kesfinde de kullanilacakti.
Bir donem gelmisti hayatimda herseyden uzaklasmak ve baska diyarlara gitmeyi cok istemistim. Belki de yeni bir baslangic yapmayi... Iste o zaman onume atlasi cekip dunya haritasina ilk defa bir arayis icerisinde bakmistim. Hep sinirlarda gezinen gozlerim Afrika kitasinin en uc noktasina takilmisti sanirim. Sonra hayaller pesi sira gelmisti. Nasil bir yer orasi diye uzun uzun dusunmustum. Yuksekce bir kayaliktan hircin okyanus dalgalarini hayal etmistim. Sonra bu hayalde digerleri gibi yok olup gitmisti zihnimden. Ve bir gun hayalini kurdugum bu yere gidecegimi hic aklimdan bile gecirmemistim. Zaten Guney Afrika yolculugumu da benim nazarimda anlamli kilan bir zamanlar boyle duslerle vakit gecirmis olmamdi sanirim.
Cok da uzun bir sure gecmemisti ki Guney Afrika seyahati nasip oldu. Yok olup gittigini sandigim dusleri tekrar gormeye basladim. Ne olursa olsun Umitburnu`na gidecektim. Bir zamanlar kisisel tarihimde yer etmis hayalleri gerceklestirecektim. Uzunca bir yolculuk hayallerle, umitlerle, korkularla cabucak geciverdi sonra.
‘Johannesburg International Airport’ yazili tabelanin onune geldigimde artik Turkiye`de olmadigimi; bambaska bir ulkenin topraklarina ayak bastigimi hissettim. Memleketimi, sevdiklerimi geride birakmanin verdigi huzun ile yeni tecrubeler edinecek olmanin verdigi heyecan arasinda bocaliyordum. Etrafimdaki hicte asina olmadigim suratlara bakarken yer yer diger yolcularla gozgoze geldikce kendi kenime nerede oldugumu hatirlamaya calisiyordum. Yillarca kullanilmis havalaninin kararmaya yuz tutmus duvarlari insanin icini bir kat daha daraltiyordu. Ve alisik olmadigim bir insan kokusu kendimi daha da kotu hissetmeme sebep olmustu. Neyse ki pasaport islemlerimiz kisa surmus ve cabucak disari cikip derin bir soluk almistim.
Yabancilarin Johannesburg, beyaz Guney Afrika`lilarin Joburg ve siyahlarin ise Jozi dedigi sehir onumuzde uzaniyordu. Buyuk bir hevesle arabanin camindan sehri izlerken gordugum yuksek goktelenlere akil sir erdirememistim. Oysa benim hayalimdeki Afrika bambaskaydi. Itiraf etmeliyim ki bekledigim Afrika ilkel ve vahsiydi. Ama onumde uzanan sehir hicte ilkel ve vahsi bir hayati barindirmiyordu; tam aksine oldukca modern gorunumdeydi.
Istanbul`da kisi gerimizde birakmistik ama Johannesburg`da insanlar hala yazin keyfini cikariyorlardi. Yorucu ucak yolculugu dolayisiyla ilk birkac gunu dinlenerek gecirdim. Ani iklim degisikli nedeniyle hastalanip yataklara dusmekten cok korkmustum ama bunun bekledigim gibi cok buyuk bir etkisi olmadi.
İlk İzlenimler
Hava tertemiz, bulutlar yere yakin, toprak sari, ayin sekli degisik, suc orani yuksek, evler tel orgulerle kapli, alt yapi mukemmel, paralarin uzerinde vahsi hayvan resimleri var, hintlisi, malayi, beyazi ve siyahiyla renkli bir insan cografyasi ve bunu getirdigi renkli bir kultur cografyasi hemen goze carpmakta. Muslumanlar azinlik ama zengin, yeteri kadar cami var sehrin degisik semtlerinde. Beyazlar ile siyahlar arasinda gelir dagiliminda ciddi ucurumlar var. Hayat kosusturmacadan uzak; yavas bir seyirde akmakta. Is yerleri dortte kapanmakta. Yoksul sayisi fazla. AIDS orani yuksek. On bir resmi dil, uc tane baskent var. Ingizce hemen hemen herkesin bildigi ortak dil. Kabile dilleri hala konusulmakta. Ve issizlik orani yuksek...
Insanlar dunyadan habersiz degiller... Ayak ustu sohbetlerimizde eger son dunya kupasini izlemislerse hemen “Hasan Sas, Hakan Sukur...” siralamaya basliyorlardi. Muzikten haberdar olanlari “Tarkan, Candan...” Ya da film duskunleri Cannes`ten odullu “Uzak” filminden bahsediyorlardi. Ahmet Davutoglu`nun, Halil Inalcik`in calismalarini takip eden universite ogrencileri vardi. Hatta Orhan Pamuk`un romanlarinin ingilizce cevirilerini okuyanlarla bile karsilastim. Guney Afrika muslumanlari ozellikle Osmanli hayrani. Osmanli devletinin gonderdigi alimleri, para yardimlarini, hediyeleri hala unutmus degiller. Butun bunlar karsisinda Turkiye`de insanlarin Afrika`yi ne kadar tanidigini sik sik dusundum. Biz Afrika denilince-bunda Turk televizyon kanallarinin da onemli etkisi var- dinledigimiz yamyam hikayelerini ya da izledigimiz yamyam filmlerini animsiyoruz sadece. En basitinden Afrika`da duzenlenen film festivallerini, basilan edebi eserleri, akademik calismalari ya da cikan albumleri takip eden kac kisi gosterebiliriz?
Gunler gectikce ulkeyi daha yakindan tanimak gerektigini anladim. Boylece sagdan soldan ismini duydugumuz yazarlarin kitaplarini okumaya basladim. Iclerinde Alan Paton ve J.Coetzee`nin eserleri buyuk kazanimlardi benim icin. Afrika edebiyati, Afrika`da muzik, Afrika sinemalari derken daha once varoldugunu hic bilmedigim zengin bir hazinenin basinda buluverdim kendimi. Her alanda verilmis cileli ve buyuk eserlerden olusan gizemli bir hazineydi bu. Kolelik, bagimsizlik mucadeleleri, savaslar, kabilesel inanclar, efsaneler, yoksulluk, AIDS, ask... Elbette butun bu malzemeyi hunerle yoguran, ismi az bilinen Afrika`li bilgeler vardi.
Sabirsizlikla bekledigim an geldi sonunda. Cape Town gezisi esnasinda Umitburnun`da gecirdigim bir gun unutulmazdi benim icin. Sert ve yuksek kayaliklar, hircin okyanus dalgalari, olanca hiziyla esen adini bilmedigim bir ruzgar... Issizligindan hic suphe etmedigim Umitburnu dunyanin dort bir yanindan gelmis turistlerle doluydu. Biraz hayal kirikligi yasadim ama uzun surmedi. Vakit gectikce, gunes Atlas okyanusuna battikca kalabalik dagildi ve aradigim sukuneti buldum sonunda.
Kisa bir sure sonra kendimi Guney Afrika`daki hayata alismis buldum. Alismakta en cok zorlandigim trafik kurallari olmustu. Eski Ingiltere somurgelerinden olan Guney Afrika`da da trafik Ingiltere`de oldugu gibi soldan isliyor. Buna ancak bir kac ciddi kazadan kil payi kurtulunca alisabildim. Bir kez alistiktan sonra onceden enterasan gorunen seyler artik gorunmez oldu. Gorduklerime, duyduklarima sasirmaz oldum. Dostlar, arkadaslar edinmeye basladim. Sokaktaki insanlara karismaya basladim. Kirik ingilizcemden oturu onceleri agzimi acar acmaz nereli oldugumu sorarlardi sonradan onu da sormaz oldular. Sanirim sadece ben degil Afrika`da bana alisti zamanla.
Melville, 2005
Afrika karanligin hakim oldugu toprak parcasi gozumuzde. Birkac ufku genis tanidigin disinda cesaret veren az olmustu hatirladigim kadariyla.
Guney Afrika`ya gelmek benim cocukken kurdugum hayallerde hic yer almadi. Izledigim bir kac belgeselin disinda bilgim ve ozgurluk savascilarinin onderi Nelson Mandela disinda tanidigim da yoktu. Lisedeki tarih dersleri Avrupalilarin Umitburnu`nu kesfini ogretmisti ama onemi uzerinde fazla durmamisti. Afrika`ya gidiyor olmak Amerika`ya gidiyor olmaya hic benzemiyordu. Insanin neyle karsilasacagini bilemedigi durumlarda yasadigi tuhaf, tarifi zor duygularla yuklu oldugumu hatirliyorum. Belirsizlik vardi. Herseye ragmen hayatimda gercekten ilginc birseyler yapacagima olan inancim sonsuzdu.
Karli bir kis gunu Istanbul`dan ayrilmistim. On iki saat surecek uzun ucak yolculugumuzun ilk duragi Dubai`ydi. Aradan gecen uc seneye ragmen o geceye dair hatirladigim en ilginc sey: ucagimiz Iran uzerinde yol alirken asagi baktigimda Tebriz sehrinin bana bir sazi animsatan isiklariydi. Bir merkezde toplanan sarimtirak isiklar sonra ince uzun bir hat halinde uzaniyordu. Bu ise binlerce metre yuksekten bakildiginda isil isil parlayan bir sazi andiriyordu.
Sikici ucak yolculugum esnasinda ayaklarim uyusmus haldeyken Umitburnu`nu kesfeden Avrupali seruvencileri dusundum durdum. Onlar yuzlerce yil once gemilerini Cape Town`a demileyip issiz bir karaya ayak bastiklarinda, varligindan bile habersiz olduklari bu bilinmeyen toprak parcasina geldiklerinde neler hissetmislerdi acaba? Yorgunluktan bitap dusmus, elinde parlayan kiliciyla onde yuruyen bir kaptan ve pesi sira onu takip eden bir grup yorgun asker canlandi zihnimde. Agaclari kendisine siper etmis, bir grup medeniyetten habersiz sozde yamyam korku icerisinde gordukleri esrarengiz ziyaretcileri endise icerisinde beklemede. Ellerinde mizraklari, yuzleri rengarenk boyalarla boyanmis, ciplak yasayan bu siyah adamlarin kafasi oldukca karisik. Gelenler Tanri ve cocuklari olmali. Tarih kitaplarindan aklimda kalan bir sahne. Ayni sahne daha sonralari Amerika`nin kesfinde de kullanilacakti.
Bir donem gelmisti hayatimda herseyden uzaklasmak ve baska diyarlara gitmeyi cok istemistim. Belki de yeni bir baslangic yapmayi... Iste o zaman onume atlasi cekip dunya haritasina ilk defa bir arayis icerisinde bakmistim. Hep sinirlarda gezinen gozlerim Afrika kitasinin en uc noktasina takilmisti sanirim. Sonra hayaller pesi sira gelmisti. Nasil bir yer orasi diye uzun uzun dusunmustum. Yuksekce bir kayaliktan hircin okyanus dalgalarini hayal etmistim. Sonra bu hayalde digerleri gibi yok olup gitmisti zihnimden. Ve bir gun hayalini kurdugum bu yere gidecegimi hic aklimdan bile gecirmemistim. Zaten Guney Afrika yolculugumu da benim nazarimda anlamli kilan bir zamanlar boyle duslerle vakit gecirmis olmamdi sanirim.
Cok da uzun bir sure gecmemisti ki Guney Afrika seyahati nasip oldu. Yok olup gittigini sandigim dusleri tekrar gormeye basladim. Ne olursa olsun Umitburnu`na gidecektim. Bir zamanlar kisisel tarihimde yer etmis hayalleri gerceklestirecektim. Uzunca bir yolculuk hayallerle, umitlerle, korkularla cabucak geciverdi sonra.
‘Johannesburg International Airport’ yazili tabelanin onune geldigimde artik Turkiye`de olmadigimi; bambaska bir ulkenin topraklarina ayak bastigimi hissettim. Memleketimi, sevdiklerimi geride birakmanin verdigi huzun ile yeni tecrubeler edinecek olmanin verdigi heyecan arasinda bocaliyordum. Etrafimdaki hicte asina olmadigim suratlara bakarken yer yer diger yolcularla gozgoze geldikce kendi kenime nerede oldugumu hatirlamaya calisiyordum. Yillarca kullanilmis havalaninin kararmaya yuz tutmus duvarlari insanin icini bir kat daha daraltiyordu. Ve alisik olmadigim bir insan kokusu kendimi daha da kotu hissetmeme sebep olmustu. Neyse ki pasaport islemlerimiz kisa surmus ve cabucak disari cikip derin bir soluk almistim.
Yabancilarin Johannesburg, beyaz Guney Afrika`lilarin Joburg ve siyahlarin ise Jozi dedigi sehir onumuzde uzaniyordu. Buyuk bir hevesle arabanin camindan sehri izlerken gordugum yuksek goktelenlere akil sir erdirememistim. Oysa benim hayalimdeki Afrika bambaskaydi. Itiraf etmeliyim ki bekledigim Afrika ilkel ve vahsiydi. Ama onumde uzanan sehir hicte ilkel ve vahsi bir hayati barindirmiyordu; tam aksine oldukca modern gorunumdeydi.
Istanbul`da kisi gerimizde birakmistik ama Johannesburg`da insanlar hala yazin keyfini cikariyorlardi. Yorucu ucak yolculugu dolayisiyla ilk birkac gunu dinlenerek gecirdim. Ani iklim degisikli nedeniyle hastalanip yataklara dusmekten cok korkmustum ama bunun bekledigim gibi cok buyuk bir etkisi olmadi.
İlk İzlenimler
Hava tertemiz, bulutlar yere yakin, toprak sari, ayin sekli degisik, suc orani yuksek, evler tel orgulerle kapli, alt yapi mukemmel, paralarin uzerinde vahsi hayvan resimleri var, hintlisi, malayi, beyazi ve siyahiyla renkli bir insan cografyasi ve bunu getirdigi renkli bir kultur cografyasi hemen goze carpmakta. Muslumanlar azinlik ama zengin, yeteri kadar cami var sehrin degisik semtlerinde. Beyazlar ile siyahlar arasinda gelir dagiliminda ciddi ucurumlar var. Hayat kosusturmacadan uzak; yavas bir seyirde akmakta. Is yerleri dortte kapanmakta. Yoksul sayisi fazla. AIDS orani yuksek. On bir resmi dil, uc tane baskent var. Ingizce hemen hemen herkesin bildigi ortak dil. Kabile dilleri hala konusulmakta. Ve issizlik orani yuksek...
Insanlar dunyadan habersiz degiller... Ayak ustu sohbetlerimizde eger son dunya kupasini izlemislerse hemen “Hasan Sas, Hakan Sukur...” siralamaya basliyorlardi. Muzikten haberdar olanlari “Tarkan, Candan...” Ya da film duskunleri Cannes`ten odullu “Uzak” filminden bahsediyorlardi. Ahmet Davutoglu`nun, Halil Inalcik`in calismalarini takip eden universite ogrencileri vardi. Hatta Orhan Pamuk`un romanlarinin ingilizce cevirilerini okuyanlarla bile karsilastim. Guney Afrika muslumanlari ozellikle Osmanli hayrani. Osmanli devletinin gonderdigi alimleri, para yardimlarini, hediyeleri hala unutmus degiller. Butun bunlar karsisinda Turkiye`de insanlarin Afrika`yi ne kadar tanidigini sik sik dusundum. Biz Afrika denilince-bunda Turk televizyon kanallarinin da onemli etkisi var- dinledigimiz yamyam hikayelerini ya da izledigimiz yamyam filmlerini animsiyoruz sadece. En basitinden Afrika`da duzenlenen film festivallerini, basilan edebi eserleri, akademik calismalari ya da cikan albumleri takip eden kac kisi gosterebiliriz?
Gunler gectikce ulkeyi daha yakindan tanimak gerektigini anladim. Boylece sagdan soldan ismini duydugumuz yazarlarin kitaplarini okumaya basladim. Iclerinde Alan Paton ve J.Coetzee`nin eserleri buyuk kazanimlardi benim icin. Afrika edebiyati, Afrika`da muzik, Afrika sinemalari derken daha once varoldugunu hic bilmedigim zengin bir hazinenin basinda buluverdim kendimi. Her alanda verilmis cileli ve buyuk eserlerden olusan gizemli bir hazineydi bu. Kolelik, bagimsizlik mucadeleleri, savaslar, kabilesel inanclar, efsaneler, yoksulluk, AIDS, ask... Elbette butun bu malzemeyi hunerle yoguran, ismi az bilinen Afrika`li bilgeler vardi.
Sabirsizlikla bekledigim an geldi sonunda. Cape Town gezisi esnasinda Umitburnun`da gecirdigim bir gun unutulmazdi benim icin. Sert ve yuksek kayaliklar, hircin okyanus dalgalari, olanca hiziyla esen adini bilmedigim bir ruzgar... Issizligindan hic suphe etmedigim Umitburnu dunyanin dort bir yanindan gelmis turistlerle doluydu. Biraz hayal kirikligi yasadim ama uzun surmedi. Vakit gectikce, gunes Atlas okyanusuna battikca kalabalik dagildi ve aradigim sukuneti buldum sonunda.
Kisa bir sure sonra kendimi Guney Afrika`daki hayata alismis buldum. Alismakta en cok zorlandigim trafik kurallari olmustu. Eski Ingiltere somurgelerinden olan Guney Afrika`da da trafik Ingiltere`de oldugu gibi soldan isliyor. Buna ancak bir kac ciddi kazadan kil payi kurtulunca alisabildim. Bir kez alistiktan sonra onceden enterasan gorunen seyler artik gorunmez oldu. Gorduklerime, duyduklarima sasirmaz oldum. Dostlar, arkadaslar edinmeye basladim. Sokaktaki insanlara karismaya basladim. Kirik ingilizcemden oturu onceleri agzimi acar acmaz nereli oldugumu sorarlardi sonradan onu da sormaz oldular. Sanirim sadece ben degil Afrika`da bana alisti zamanla.
Melville, 2005
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder