Madagaskar'da Bayram Sevinci
Yazan Serhat Orakçı
Yolculuğumuzun ilk kısmını oluşturan dört saatlik uçuş sonrası, Dubai transit yolcu terminaline ulaştık. Normal programa göre kalkmayıp gecikme yapan ikinci uçuş için, beş saat kadar beklemek zorunda kaldık. Sabahın ilk ışıkları ile kalkan uçağımız öğlen saatlerinde Maritius havalimanına iniş yaptı. Madagaskar’a gidecek olan uçağın aksam saatlerine denk gelmesini fırsat bilerek, havalimanından ayrılıp şehrin sokaklarında gezintiye çıktık. İstanbul’da karlı bir havanın ardından sıcak bir yaz gününün neşesine bıraktık kendimizi.
Afrika kıtasının doğu açıklarında, Hint Okyanusunun ortasında küçük bir ada olan Maritius, özellikle Avrupalı turistlerin akın ettiği bir tatil beldesi. Şehrin temiz ve tertipli caddelerinden bunu anlamak mümkün. Diğer Afrika ülkelerindeki sakinliği burada da gözlemleyebiliyorsunuz. İnsanlar telaşsız ve rahatlık içinde. Ülkeye turizmin getirdiği refah seviyesi, hemen göze çarpmakta.
Küçük havalimanında tanıştığımız Samire ismindeki taksi şoförü ile anlaşıp hemen yola koyulduk. Kendimizi tanıtıp, yolculuk amacımızı söyleyince Samire’nin yüzünde bir memnuniyet belirdi. Sanki teşekkür etme isteği duydu bizlere. Müslüman olup olmadığını sorduğumuzda, gururlu bir edayla “Müslüman” olduğunu söyledi. Bize olan minnettarlığını, yaptığı indirimle ifade etmek istediğini söyledi. Biz de bu küçük jesti kabul ettik.
Cuma Mescidinde, Müslümanlarla…
Yarım saatlik bir araba yolculuğu sonrasında Maritius’un merkezi Port Louise’e vardık. Adadan başka bir yere gitmemiş tecrübeli şoförümüz Samire, şehir merkezini tanıtarak bize rehberlik yaptı. Çarsı-pazar adımlarken, orta büyüklükte bir camiyle karşılaştık. İsmi; Cuma Mescidiydi. Avluda oturan bir kaç yaşlı dindaşımızın garip bakışları arasında içeri süzüldük ki içlerinden biri Müslüman olup olmadığımızı, sordu. “Evet” deyince, bütün kapılar bonkörce ardına kadar açıldı. Camiyi gezdirip, bize cami hakkında bilgi verdiler. Şükür namazı için alnımızı secdeye koyduk. Camii cemaati ile kısa kısa sohbet ederek, onlara ziyaret sebeplerimizi sıraladık. Seneye Maritius’a gelme sözü vererek kontak adreslerini ve numaralarını kaydedip oradan ayrıldık.
Cuma Mescidinin hemen yanındaki “China Town” gözümüze çarptı. Tüm dünya ülkelerinin maruz kaldığı Çin istilası, burada da karsımıza çıkınca fazla şaşırmadık. Çin malları satan dükkan vitrinlerini seyrederek yola devam ettik. Uçak saatimiz yaklaştıkça, keşke biraz daha vaktimiz olsaydı demeye başladık. Doğal güzelliklere, insanların güzelliği karışmış bu ülkede. Kendimizi hiç yabancı hissetmedik. Yolculuğumuzun son kısmını oluşturacak Madagaskar uçağı için havalimanının yolunu tuttuğumuzda, hava kararmaya başlamıştı. Sonrasında Madagaskar havayollarına ait eski bir uçakta bulduk kendimizi. İki saatlik bir yolculuk olmasına rağmen oldukça yorgun düşmüştük. Batmakta olan güneşin kızıllığı arasında havalanarak, Madagaskar’a yöneldik.
Manzara aynı: çıplak ayakla gezinen insanlar ve fakirlik
Madakaskar’ın başkenti Antananarivo’ya indiğimizde, akşam olup karanlık çoktan çökmüştü. Basit bir havaalanına giriş yaptık. Vize ve pasaport kontrolü için sıraya girdimizde bizi karşılamaya gelen arkadaşlar kolumuza girdiler. Giydiğimiz ay-yıldızlı tişört sayesinde bizi bulmaları zor olmadı. Kontrol sonrasında, buradaki arkadaşların arasına girip ayaküstü kendileriyle tanıştık. Yüzlerde memnun bir ifade vardı. Valizlerimizi alıp, eski model bir Mercedes`e yerleştirdiler ve hemen sonrasında yola koyulduk. Başkent Tananarivo’nun sokak lambalarından yoksun karanlık caddelerinde, ilerleye başladık. Gece, ıssız başkent sokaklarında uzunca bir yolculuk yaparak, o günlük son durağımız olan Shalimar adındaki mütevazi Hint oteline vardık. Ve Madagaskar’da geçirilen temkinli bir gece... Sabahın ilk ışıklarıyla tekrar yollara duştuk. şehir aydınlandıkça ülkeye dair düşünceler yeşeriyordu zihnimizde. Ve maalesef diğer Afrika ülkelerinde karşılaşılan genel manzara, burada da hakimdi: Çıplak ayakla gezinen insanlar ve fakirlik.
İnsanlar sanki bir dayanak bulmanın mutluluğu içindeydi
Kurban kesiminin yapılacağı şehir Tamatave, başkentten uçakla bir saatlik mesafede. Hint Okyanusunun kenarına kurulu küçük şehir, sakin bir havadaydı. Sanki ne köylülüğünden vazgeçmiş, ne de şehirli olabilmiş. Arada kalmış bir yer... Vardığımız gün orada bayramın başladığını öğrendik. Ve hemen vakit kaybetmeden kurban kesiminin yapılacağı ilk camiye gittik.
Hep oralarda olacağımıza söz verdik
Mangarivotra ismi verilen küçük bir camiye ulaştığımızda, toplanmış halkı bizi beklerken bulduk. Çoluk çocuk, genç ihtiyar bir grup Müslümanın yüzlerinde " Hoş geldiniz" babında anlamlı bir gülümseme belirdi. Biz de hemen karşılığını verdik, el sıkışıp kucaklaştık. Orada olmaktan duyduğumuz minnettarlığı dile getirip, hep oralarda olacağımıza söz verdik. İnsanlar sanki bir dayanak bulmanın mutluluğu içindeydi. Uzaklarda yaşayan akrabalarına kavuşmuş olmanın sevinci içindeydi.
Yüzlerden gülümseme eksik olmadı
Vakit kaybetmeden kurbanların kesimine başladık. Gençlerin özverili yardımıyla kısa bir sürede kesimi sorunsuz hallettik. Bu arada fotoğraf çekimi yapıp, çocuklara bayrak ve balon dağıttık. Yüzlerden gülümseme eksik olmadı. Havanın sıcak olmasına rağmen güneş altında beklemekten kimse sıkılmadı. Havanın sıcaklığını da göz önünde bulundurarak kesim işleminin hemen ardından dağıtıma geçtik. İHH amblemi taşıyan torbalara göz kararı koyduğumuz etleri, sırayla dağıttık. Gene burada da bir sıkıntı çıkmadı. Halk gayet sakin bir şekilde sırasını bekledi. Sırası gelenler etlerini alıp teşekkürlerini sundular. Biz de biraz olsun yüzleri güldürmenin mutluluğunu tattık.
Bunca sıkıntının içinde hala gülebilen insanlar görmek…
Bayramın ikinci günü sabahın ilk saatlerinde tekrar yola koyulduk. Şehir merkezinde kurulu halk pazarının hemen yakınında bir camiye geldiğimizde, bir gün öncesine benzer bir manzarayla karsılaştık. Kalabalık bir insan grubu bizi beklemekteydi. İnsanların arasına karışıp, bayramlarını kutladık. Dostluk mesajları verip, onlara burada bulunma nedenimizi anlattık. İnsanlara dertleri, sıkıntıları olup olmadığını sorduk. Elimizden gelen her türlü yardıma açık olduğumuzu ifade ettik. Yüzler gene gülüyordu. Sebepsiz bir mutluluk hakimdi. Bunca sıkıntının içinde hala gülebilen insanlarla karsılaşmak bizi de oldukça şaşırtıyordu. Ne var ki küçük şeylerden mutlu olma noktasında hünerli bir insan topluluğu vardı karşımızda.
Tencerelere düşen bir lokma etin düşündürdükleri…
Önceden satın alınan kurbanlıkları caminin geniş avlusunda müsait bir yere çekerek işe koyulduk. Gençler el birliği yaparak dört elle sarıldılar kesim işine. Çok kısa bir sürede beş büyük baş ve kırk küçükbaş hayvanın kesimi tamamlandı. Her zaman olduğu gibi renkli görüntüler ortaya cıktı. Ve biz elimizden geldiğince bu görüntüleri fotoğraflamaya çalıştık. Kesimi takiben dağıtım işlemine geçip, mümkün olduğunca çok kişinin bu hayır işinden faydalanmasını hedefledik. Vakit ilerledikçe insanlar taşıdıkları İHH amblemli torbalarla pazara karıştılar. Sonra gözden kaybolup evlerine vardılar. İnsanlar belki de yolda, uzun bir süreden sonra ilk defa çocuklarına güzel bir yemek hazırlayacak olmanın hayalini kurdular. Orasını ancak Allah bilir...
Öğleden sonra şehrin başka bir bölgesindeydik. Başka bir camiye misafir olup, burada kurban kesimi gerçekleştirdik. Burada da genel manzara değişmedi. Önceden alınan kurbanlar, camii cemaatinin cömert yardımlarıyla kısa sürede kesilip, burada hazır bulunan insanlara dağıtıldı.
İnsanlar sevinç içerisinde evlerinin yolunu tuttular
Beril Ruj bölgesi, kurban kesiminin yapıldığı son yerdi. Bu bölgede çok olmasa da simgesel olarak on küçükbaş hayvan kurban edilip, yetmişin üzerinde insana dağıtıldı. Beril Ruj’da bulunan küçük medreseyi de ziyaret etmeyi ihmal etmedik. Zor şartlar altında İslami eğitim yapan çocuklarla konuşup dertleştik. Medresenin acil ihtiyaçları için bir miktar para yardımında bulunup, oradan ayrıldık.
Kurban bahane, esas olan kardeşlik…
İki gün kaldığımız Tamamate’da dört değişik bölgede kurban kesimi gerçekleştirdik. Zaman zaman zorlu anlar yaşasak da, halkın bonkör yardımlarıyla sorunlarımızı giderdik. Halkın büyük çoğunluğu zor şartlar altında yaşam mücadelesi verse de, burada insanların yüzü gülmekte. Gittiğimiz yerlerde büyük bir hoşgörüyle karşılandık. Türklerin bölgeye gelmekte geç kaldığı sık sık vurgulandığında üzülsek de, her vesileyle orada olacağımızın sözünü verdik onlara. Dört değişik bölgede on beş büyükbaş hayvan ve elli küçükbaş hayvan kesip, bin dört yüzden fazla insana dağıtım gerçekleştirdik.
Ellerimizde küçük ama anlamlı bir hediyeyle döndük…
Tamatave’de geçen iki günün ardından, tekrar başkent Antananarive’ye döndük. Burada bulunan az sayıdaki camiyi gezerek, buradaki Müslümanlarla bayramlaştık. Türkiye’den geldiğimizi öğrenenler bize büyük bir ilgi ve alaka gösterdiler. Yine burada bulunan Emniyet Müdürlüğünü ziyaret ederek, ileriki dönemlerde başbakan olmasına kesin gözüyle bakılan Emniyet Müdürü ile tanıştık. Hoş bir sohbetin ardından, kendisine İHH’yı tanıtıp, kurumun amaç ve faaliyetlerinden bahsettik. Bu ziyaretin anısına, Emniyet Müdürlüğü’nün amblemini taşıyan bir plaketi armağan olarak kabul etmemiz istendi. Biz de seve seve bu küçük ama anlamlı hediyeyi kabul ettik.
Sömürgecilik döneminin bıraktığı yaralar, hala kapanmış değil ülkede
Madagaskar adası zengin yeraltı ve yerüstü kaynaklarına sahip olsa da, diğer Afrika ülkeleriyle ortak kaderi paylaşıyor. Sömürgecilik döneminin bıraktığı yaralar, hala kapanmış değil ülkede. Burada halkın büyük çoğunluğu fakir. Madagaskar halkının ciddi manada yardıma ihtiyacı var. Nüfusun %10’unun oluşturan Müslümanlar için durum biraz daha kötü sayılır. Sefalete bir de devletle yaşanan sorunlar eklenmekte. Mevcut başbakanın Müslümanlarla ilişkileri olumlu gelişmiyor. Müslümanlar İslami faaliyetlerde oldukça temkinli bir yaklaşım içindeler. Bunun yanında camilerin ve okulların maddi yardıma ihtiyacı var. Öğretmenlerinin maaşlarını ödemekte zorlanan okullara rast geldik. Yerde halısı olmayan camilere girdik. Bütün bunlar oldukça düşündürücüydü bizim için. Burada üniversiteye devam eden gençlerle tanışıp, sohbet ettik. Hepsinin amaçları bir noktada birleşiyor: Okuyup ülkesine faydalı olmak. En büyük temennimiz elbette bu insanların öğrenimlerini bitirip ülkelerinin geleceğine yön vermeleri. Yine temennimiz Madagaskar halkının sefaletin önüne geçip, bir an önce refaha kavuşması.